Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '11

 
Kategori
Sinema
 

Ordu'nun Kaleboynu yaylasında çekilmiş bir film ZEFİR

ZEFİR 

İstanbul film festivalinden sonra , bu yıl 13.sü düzenlenen Uluslararası Eskişehir Film Festivalinde de beğeniyle izlenildi ZEFİR. Filmin ardından gerçekleşen söyleşiye yönetmen Belma Baş, filmin oyuncularından, aynı zamanda yönetmenin annesi ve babası olan, Sevinç Baş, ve Rüştü Baş katıldılar. Bir anne, baba ve kızın bir arada ortak bir projede yan yana durması, halleri, konuşmaları o kadar keyif vericiydi ki, annenin o güzelim, grilik almış saçlarına bakıp bakıp gülümsedim. Bir an kendi anne ve babam ile böyle bir şeyi yapabilmiş olmayı düşündüm. Tahmin edersiniz ki son derece samimi bir ortam oluştu. Hatta söyleşinin bir yerinde söz Sevinç hanıma geldiğinde ‘’ Ben çok az konuşuyorum filmde, kendi kendime eklemek istediğim, Belma şunu da söyleyeyim dediğim yerler çok oldu, ancak Belma bizi ‘’anne bu benim filmim böyle olacak ‘’ diye uyardı ‘’ sözleri ile salondaki kahkahalara da tanık olduk. 

Ordu’nun Kaleboynu yaylasında ailenin kendi yayla evlerinde, doğal ortamlarında , yöre insanı ile çekilen filmde Vahide Gördüm, Cem Yılmaz, Niyazi Koyuncu gibi isimlerde yer alıyor. Filmde Vahide Gördüm’ ün canlandırdığı rolün mütevazılığı oldukça dikkat çekici. Belma Hanım bu konu ile ilgili not edebildiğim kadarıyla şunları söyledi : Vahide annemin o yaşlarında ki haline çok benziyordu.Ve ben Vahide’yi ilk gördüğümde yüzünden çok etkilenmiştim. Bir İstanbul masalındaki rolünde örneğin ; sanki O, hep o evdeymiş de diğerleri yanında film çekiyorlarmış gibi gelmişti bana. Ve çok az oyucunun bir oyunu O’nun kadar minimalize edebileceğine inanıyorum , yanılmadım.’’ 

Filmde birbirine bağlanan ve son derece güzel bezenmiş detaylar bulunuyor. İsimden de anlaşıldığı üzere, Zefir; Belma Hanımın ilk filmi olan Poyraz ’ ın (2006) üzerine kurulu. Zefir ve Poyraz kelime olarak rüzgar anlamına geliyor. Mitolojik olarak ise iki kardeş Tanrı. Burada Koza – Kasaba filmleri arasındaki ilişkiye benzer bir ilişki kurabilmek mümkün. Ki filmi izlediğimde Belma Hanımın bir -Nuri Bilge Ceylan- sever olduğunu düşünmüştüm. Sonunda ise yanılmamış olmam beni ayrıca mutlu etti. Bunu nereden mi anladım ? ‘’ Aslında anne ve babam ile yola çıkma fikri beni başlarda tedirgin etmişti. Aile rolümüzü bırakıp başka bir rol üstlenecektik, bir süre bekledim sonraları Nuri Bilge’nin bunu başarmış olması beni çok cesaretlendirdi. Yaylada ki hayatlarını belgesel açıdan ortaya koymak niyetiyle çıktım yola. Yayla bozulup yok olmadan bu haliyle bir çalışma yapmak için acele ettim. O yerler her geçen gün biraz daha betona maruz kalıyor , yok oluyor. Bu halleri ile evimizin önünden geniş bir kadraj yakalamak gün geçtikçe mümkün olmayacak…’’ 

Androjen bir çocuğun bakışını hissetmek ve bunu çift cinsiyetli oldukları bilinen salyangozlar ile birleştirmek. Zefir ‘in kırmızı hırkası ile benimde topraklarımda yetişen ve çok sevdiğim kanlıca mantarları ile ilişkilendirmek , Zefir- Zehir ilişkisi , düalistik okulamara da sebep oluyor. Ve uzunca bir süre filmin etkisinden kurtulamıyorsunuz. Yaşamın gerçekliği öylesine baskın ki sanki sabah o kahvaltı sofrasında tereyağında pişirilmiş yumurtalara siz de ekmek banıyorsunuz. Yayla kültürüne , yok olmaya yüz tutmuş geleneklere dikkat çekiliyor. Film boyu Nergis adında bir ineğin gözündeki yansımalardan görüyoruz pek çok şeyi. Ve bir rüya. Daha anlatmayayım , nasılsa izleyeceksiniz.. 

Niyazi Koyuncu ile ilgili bir detay da verdi Belma Hanım söyleşi de. Soruda ‘’ Niyazi ‘nin ormanın içinde gitar çalan biri oluşu ve Zefir’in kendiliğinden oraya gitmesi fazla yapay durmuş , alakasız olmuş bence ‘’ diyordu adamın biri. Bunun üzerine Belma Hanım ; ‘’Kazım Koyuncuyu biliyorsunuzdur. Bir hayranı bir gün O’na sizi dinlerken bir çocuğun ormanında yürür gibiyim diyor , ben de O çocukla bu filmin ormanlarında yürüyorum.’’ 

Her şey bir yere hiç ummadığımız şekliyle bağlanmıştı sonunda. Hiç bir kare sebepsiz değildi anlamıştık. Doğru okuyamamıştık sadece. Bulmacanın parçalarını tamamlamak beni rahatlatmıştı ve bir an önce filmi birlikte izlediğim insana öğrendiklerimi yetiştirme heyecanını duydum. Çıkışta anne ve baba ile sohbet etme imkanı buldum. Öylesine güzel insanlar ki beni evlerine Kaleboynu yaylasında ki güzel sofralarına davet ettiler. Bu ne demekti ! boynuna sarılmak istedim Sevinç Hanımın.Sarıldık da. Bundan 3 gün önce Radikal gazetesinin Hayat ekinde ki bir sinema eleştirmeninin film üzerine yazdığı yazı canlarını sıkmış olmalı ki üzüntüyle bahsettiler. Yazı da eleştirmen filmin adını ZİFİR olarak yazmış ve eklemiş ‘’ hangi anne kızına böyle bir isim verir , zift , pis. Olacak şey değil ! ‘’ karalama her yerde , kendi kendinin cezasını vermiş olsa gerek dedik geçtik, attık şekerlerimizi çayımıza. Mantarları anlattı bana uzun uzun. Ben memleketim Kastamonu’dan bazı yemekleri O da güzelim Çam İçi yerleşkesini anlattı. Baba Şükrü Baş Ordu’ da yerel bir gazetede köşe yazarlığı yapıyor. ‘’ Film çekimleri boyunca evde kalanların listesini tutmadım bile , vali içeride uyuyor jandarmalar kapıda , ben elimde tüfek mantarları almasınlar Belma haftaya gelecek çekime devam edeceğiz diye ileri geri yürüyerek başlarında sabahları nöbet tutuyorum : ) , bir sürü kızımız , oğlumuz oldu , şenlendik canlandık… ‘’ 70 küsür yaşlarında böylesine güzel bir kadın , yakışıklı bir adam , böylesine gönüller zor bulunur , ne şanslıydım ve ne güzel bir gündü.. 

Daha yenilerinin olması umuduyla bir sonraki filmin çekiminde gönüllü olarak çalışmak istediğimi de söyledim gitti. Bakalım neler olacak… 

Ilık bir rüzgar ile , hepinize iyi seyirler 

 
Toplam blog
: 9
: 1079
Kayıt tarihi
: 11.03.11
 
 

1990 yılında Kastamonu'da doğdu. Bir gitarın -re- teli olarak yaşamına devam etmektedir...