Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Orduya yapılan haksızlıktır

Orduya yapılan haksızlıktır
 

12 Eylül bu ülkenin Atatürkçülerinin, demokratlarının, lâiklerinin, sosyalistlerinin, bir kısım milliyetçilerinin üzerinden silindir gibi geçti. İşkence ve kötü muamele sadece ülkenin doğusunda, güneydoğusunda yapılmadı. Batısında, güneyinde, kuzeyinde de yapıldı. Bu yüzden pek çok aile travma yaşadı. O günlerin üzerini örttü, yaşadıklarını kendine bile itiraf edemedi, başkalarıyla paylaşmaktan kaçındı. 12 Eylül darbesini yapanlar kusurluydu. Ama darbeye zemin hazırlayan siyasi iktidarlar ve muhalefet partileri onlardan daha fazla kusurluydular. Onlar üstlerine düşeni gereğince ne o zaman yerine getirdiler ne de şimdi getiriyorlar.

Bunları niçin mi yazıyorum? Son günlerde özellikle yoğunlaşan ordu hakkındaki olumsuz genellemeler sabrımı taşırdı da ondan. Ne demiş atalarımız: “Yiğidi öldür, hakkını inkâr etme.” Ordu da gökten zembille inmedi. Elbette içinden yanlış ve çirkef adamlar çıkabilir. Çirkef ve rezil dediklerimizden siyasetin içinde olanlar yok mu? Gazetecilerin, polislerin, memurların, öğretmenlerin içinde yok mu? Durumun böyle olması bize genelleme hakkı verir mi?

Ben Türkiye’nin en sorunlu illerinde görev yapmış biriyim. Göç alan, çocukları polise taş atan bir kentte de bulundum, göç veren bir kentte de. Bürokrasinin nasıl işlediğinin, siyasetin işleyişi nasıl etkilediğinin, nitelikli hizmet üretmede kurumsallaşmanın ne kadar önemli olduğunun yakın tanığıyım. Bu ülkenin insanları ne çektiyse kulaklarına üflenenlerin gerçek olduğuna inanmasından çekti. Karşılaştığı her durumu sorgulamak yerine saplantılarının tutsağı haline geldi. Kurumsal körlük denilen şey tek tek bireylerde de yaşanıyor. Çoğu kimse kendisinin, asıl sorunun, ne istediğinin, attığı adımın anlamının ve doğuracağı sonuçların farkında bile değil. Bunun farkında olan oyun kurucular her gün yeni oyunlar tezgâhlıyor ve oyuncu bulmakta sıkıntı çekmiyorlar. Orduya ilişkin kuşku yaratma girişimleri de bu oyunun bir parçası olsa gerek.

12 Eylül Darbesinin hışmına uğramış, yaşı elliye gelmiş, deneyimler geçirmiş birisi olarak diyorum ki Ordu, Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazıdır. En sağlıklı işleyen kurumudur. Generaller de öyle eften püften adamlar değildir. Tunceli’de çalışırken birçoğunu tanıma fırsatım oldu. Generallerinden erlerine, eşlerinden çocuklarına kadar yaşamları hiç de kolay değildi anlayacağınız. Keşke başında Milli sözcüğü bulunan Milli Eğitim Bakanlığı ordunun yarısı kadar kurumsallaşabilseydi demişimdir. Ne zaman gelip ne zaman dönecekleri belli olan, geleceklerine güvenle bakan eğitim yöneticileri gönderilebilseydi, makamlar aşiret mensuplarına ve sürgün edilmiş bürokratlara kalmasaydı diye hayıflanmışımdır. Öyle yapılsaydı devletine düşmanlık besleyen, polisine taş atan çocuklar sorunu olmazdı belki de.

Her fırsatta orduyu ima ederek kuşku yaratmaya çalışanlara soruyorum: Siz hiç evliyken yıllarca bekâr yaşamak zorunda kaldınız mı? 50 yaşında birkaç metrekare bir oda yaşam alanınız oldu mu? Sizin çocuğunuz babası varken babasız büyüdü mü? Sizin eşiniz dönüp dönmeyeceğinizi bilemeden aylarca süren operasyondan dönüşünüzü bekledi mi? Siz 1940 model bir helikoptere binip terörist kaynayan dağların üzerinde uçtunuz mu hiç? Bilir misiniz oraların koşullarını?

2004 yılında Tunceli Valisinin konvoyuna yapılan saldırıda ben de o konvoydaydım. Konvoyun önünde ve arkasında zırhlı araçlar vardı. Ölen askerler öndeki zırhlı araçtaydı biliyor musunuz? Karar verselerdi valiyi de, alay komutan vekilini de, konvoyda bulunan birçok kişiyi de öldürebilirlerdi. Ne yazık ki çetin doğa koşulları vurup kaçandan yana hep. Biraz insaf lütfen! Bu ordu gâvûrun ordusu değil bizim ordumuz. Siyaset suçlu arayacağına dönüp kendine baksın.
 
Toplam blog
: 114
: 860
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Osmaniye Düziçi doğumluyum. Sınıf öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği, il milli eğitim müdürlüğ..