Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '12

 
Kategori
Dünya
 

Orhan Pamuk AB üyeliği sorununa el koymuş

Orhan Pamuk AB üyeliği sorununa el koymuş
 

2006 Nobel Edebiyat Ödüllü Ferit Orhan Pamuk (İstanbul 1952)


2006 Nobel Edebiyat Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, 1976’dan beri İtalya'da günlük olarak yayınlanan La Repubblica Gazetesinde iki gün önce yer alan bir makalesinde Türkiye-Avrupa ilişkilerini irdelemiş bulunuyor. Orhan Pamuk bu açıklamasında ince bir biçimde AB kadar Türkiye'nin de hataları olduğunu vurgulamış. Basından öğrendiğime göre Orhan Pamuk kendisini '(8) yıl önce Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda ilişkilerin zirve yaptığını, o dönemde basının büyük bölümünün de bu görüşmelerden memnuniyet duyduğunu' açıklamakla yükümlü görmüş. Bana göre Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara sürekli olarak ne Başbakan Erdoğan ne Hükümetin bakanları ne kendinden menkul muhalefet ne de özgür basın (!) el koyabilir. Şimdi sıra 1952 doğumlu Ferit Orhan Pamuk’ta.

'Avrupa'da dini ve etnik kimlik baskın' açıklamasında da bulunan Orhan Pamuk, anlaşılan o ki Avrupa’da yaşanılan geleneksel Hristiyanlık tutum ve tavır alışları ile bazı ırkçı yaklaşımlara dikkat çekmek istemiş. Sanırım bu yönü ile Orhan Pamuk ülkemizde de giderek yoğunlaşan bu tür baskıların Avrupa’da bile var olduğunu vurgulamaya çalışmış. Özellikle yüzyıllardan beri Avrupa’daki mezhep ayrılıkları yüzünden giderek azalan ancak son yıllarda Müslüman kesimlere uygulanan baskıcı anlayışın varlığı da yadsınamaz.

'Bugün Avrupa, para birliğindeki krizle meşgul ve bu nedenle genişleme süreci hızla yavaşlamış durumda. Kimse bu konu üzerinde durmuyor. Türkiye'nin adaylığına olan ilgi de azalmış durumda’ olduğunu açıklayan Orhan Pamuk, Türkiye'de de düşünce özgürlüğünün halen yeterli seviyede olmadığını da eklemeden geçmemiş. Böylece bu konuda bugüne kadar hiç bir açıklamada bulunmamış olan Orhan Pamuk yaşanılan düşünce özgürlüğü konusundaki Türkiye gerçekleri konusundaki duyarlılığını, üstü örtülü de olsa vurgulamıştır diyebiliriz.

Özellikle onun bu vurgusunun bir ay kadar önce yayınlanan AB İlerleme Raporu’nda da yer aldığını biliyoruz. Bilindiği gibi ülkemizdeki düşünce özgürlüğü ihlalleri bazı gazetecilerin yazdıklarından ya da gizli örgüt üyeliğinden dolayı hapiste olmaları, kimi gazetecilere bazı toplantılara alınmamaları ve bazı gazetecilerin ‘tereyağından kıl çeker gibi’ işlerinden kovulmaları ve bazı gazetecilerin muhalif yazıları nedeni ile görevlerinden alındıkları gibi gerçekleri yaşadığımız da gün gibi açıktır.

Haberden anlaşıldığına göre Orhan Pamuk AB Bakanlığının Avrupa Sözcülüğüne soyunmuşa benziyor. Oysa Türkiye AB'nin adalet, özgürlük ve güvenlikten düşünce özgürlüğüne, istatistiklerin içeriklerinden mali denetime, yargı ve temel haklardan sosyal politikalara ile istihdama uzanan (33) fasıllık eleştirilerine rağmen ne kadar da tava gelmiş durumda değil mi!?

Orhan Pamuk yazmış olduğu bu makalesinde, Batı dışından gelenler için bir çekim merkezi haline getiren şeyin Hristiyanlık olmadığını vurguladıktan sonra Avrupa'yı Hristiyanlığın değil, kaynağında laiklik olan Aydınlanma, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi, sosyal ve ekonomik dönüşümler ve onların çıkardığı modernitenin model haline getirdiği yorumunda bulunmuş.

Kendi duygularına göre 'İstanbul'dan Avrupa'nın görünümü ne kadar üzücü' olduğunu da açıklayan Orhan Pamuk, çok eskilerde kalan ve nice katliamlara yol açan ünlü Fransız Devrimi ilkelerine de vurgu yaparak, 'Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik (Liberte, Egalite, Fraternite) deyişi yavaş yavaş unutuldukça Avrupa, krizin de etkisiyle dini ve etnik kimliğin baskın olduğu muhafazakar bir yere dönüşüyor' açıklamasında bulunmuş. Ne yazık ki çoğu AB yanlılarının da unutmuş olduğu gibi Fransız Devrimi ilkeleri arasında yer alan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, egemenlik hakkının Tanrı'dan alındığını öne süren mutlakiyetçi sultalar yerine egemenliğin halka ait olduğu ve milliyetçilik ilkeleri hep unutulur! Bir de bilindiği gibi ne AB ülkelerinde özellikle de Türkiye hiç kimse ne yeterince özgür, ne gerektiği kadar eşit ne de her türlü ilişkilerinde kardeş olarak var olabilmektedir.

Bilindiği gibi o yıllarda AK Parti Hükümeti ile bazı yerel yönetimler AB ile gerçekleştirilen kimi bağlantılardan dolayı mutluluktan uçuyorlar, özellikle Ankara'daki Kızılay Meydanında çok özel gösteriler düzenleniyordu. O günlerde yapılan bazı kamuoyu yoklamalarına göre AB için 'her ne pahasına olur ise olsun aday olalım' diyenlerin oranı %74'ü bulmuştu. Gerçekten de daha önceki yıllardaki iktidarların bir türlü aşamadığı üyelik görüşmelerindeki tıkanmalar ve AB Komiserlerinin baskılarından sonra ulaşılan bu yumuşama AKP iktidarını da bağlılarını da mutlu kılıyordu. Sonraki yıllarda kapalı kapılar arkasında neler olduğu bilinmediğinden birden bire AB ile AKP yetkilileri arasına sanki buzdan bir duvar örülmüştü.

2008 ve 2009'daki AB İlerleme Raporlarındaki bir kaç eleştiriden sonra başlayan gerilim 2010'da AB Bakanlığı'nın kurulması ile yumuşatılmaya çalışılmış olsa bile AKP Hükümetinin de kamuoyunun da AB ilgisi düştükçe düşmüştü. Bu uğurda AB Bakanı Egemen Bağış’ın AB ülkeleri ile Avrupa Parlamentosu (AP) nezdinde giriştiği bütün çabalar istenilen sonuçları vermemiş olduğundan o da artık Avrupa yollarına düşmekten vaz geçmiş görülüyor. Son yapılan değerlendirmelere göre AB üyeliği için kamuoyunun desteği %30'lara kadar düşmüş bulunuyor.

Bu düşüşte Türkiye'deki AB karşıtlığı kadar, Danimarka ile Fransa’da yaşanılan İslam karşıtlığı yanında AB ülkelerinde baş gösteren ekonomik bunalım da önemli bir rol oynamış olabilir. Sorunun gizlenen başka nedenleri arasında olası bir ‘tam üyelik’ durumunda Türkiye nüfusunun Almanya’dan sonra 2. Büyük kitle olması bakımından AP içerisinde güçlü bir Türkiye varlığının AB ilkeleri ile çelişebileceği de görülebilir. Bu tavır alışa da bağlı olarak kimi siyasetçilerce Türkiye’nin şimdilik Doğu ve Batı olarak ‘parçalanarak’ AB önüne gelmesi gerektiği de zaman zaman dile getirilmiştir. Bilindiği gibi bugüne kadar yazılamayan AB Anayasası tartışmaları içerisinde ‘Hristiyanlık’ vurgusunun bulunup bulunmayacağı gerçeği de göz ardı olunamaz.

Orhan Pamuk’un, ‘Birçok Avrupalı'nın gözü önünde, Asya ve Kuzey Afrika'dan Avrupa'ya devam eden Müslüman göçmen akınının yarattığı endişe ve şüphe, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin AB üyeliğini gölgede bırakıyor’ açıklaması ise sanırım AB Bakanı Bağış tarafından dikkate alınacak yani yaklaşımlar içermektedir. Dileğim o ki AB’ne tam üyelik için çırpınan binlerce aydın gibi Orhan Pamuk’un da AB yaklaşımlarını doğruya doğru, eğriye eğri dercesine eleştirmeye başlaması hiç de yabana atılacak bir çıkış değildir. Sanırım Bakan Bağış önümüzdeki günlerde AB ülkelerine gerçekleştireceği bazı görüşmelerde Nobel Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’u da yanında bulunduracaktır. Dünya kamuoyunda '2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilen’ ve ‘Nobel ödülünü alan ilk ve tek Türk' olarak nitelenen Orhan Pamuk'un bu görevi en iyi bir biçimde yerine getireceğinden kuşkum yok.

Bakan Bağış 2012 yılı AB İlerleme Raporunun yol gösterici olmaktan büyük ölçüde uzak olduğunu ve bu Raporun Türkiye’nin üyeliğini geciktirme çabalarının bir yansıması olduğunu, açıkladığına göre Orhan Pamuk’un vurguladığı tespitler doğrultusunda AB ülkelerinin köşeye sıkıştırılabileceği de düşünülebilir.

Sorunlarımızı el birliği ile çözmekten başka güzel yol olabilir mi? Atalarımızın dediği gibi, ‘Bir elin nesi var, iki elin sesi var!’ Bir de unutmayalım ki siyasi hırs uğruna unutulan, ‘Birlikten kuvvet doğar’ gibi güçlü bir başka öğüdü daha var atalarımızın. Yoksa Batı karşısında kül ufak olmak işten bile değildir. Biliyoruz ki Batı Yunan kültüründen aldığı eleştiri yaklaşımlarından beslendiği kadar kendisine yöneltilen eleştirileri de karşılıksız bırakmaz.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..