Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Orman yangınlarına son veriyoruz...

Orman yangınlarına son veriyoruz...
 

Bundan bir önceki yazımda özellikle Bodrumda yaşanan orman yangınının bana hissettirdiklerini sizlerle paylaşmış ve size bir projeden bahsetmiştim. Bu projeyi açıklamak için de kendime bir kriter seçmiştim. "Bu sayfa 200 kez görüntülenmiştir" yazısını görmeden bu projeyi sizlerle paylaşmayacaktım.

Neden böyle bir kriter koyduğumu düşünen varsa hemen açıklayayım. Acaba bu yangınlara ne kadar duyarlıyız bunu gerçekten bilmem gerekiyordu. Çünkü futbol, aşk, siyaset, politika konulu yazıların reytingleri çok kısa zaman dilimlerinde yüksek rakamlara ulaşırken çevre ve doğayla ilgili bir yazının reytingi aynı oranda yükselebiliyor mu diye merak ediyordum. Açıkçası çok da memnun olduğumu söyleyemem ama gene de iki üç haftalık bir süreçte bu sayıya ulaşmış olmayı da kendi adıma başarı saydım.

Artık projeyi paylaşmanın vakti geldi sanırım. İşin güzel yanı şu anda Bodrum’da olmak olsa gerek. Daha dün o yanan kızılçam ormanlarını görme fırsatım oldu. İnanın içiniz cız eder. Ama Bodrum belki de haklı olarak eğlenceye devam ediyor.

Projenin sahibi daha önce de söylediğim gibi Sevgil. Yani Eda Alpdoğan. Orman yangını haberlerini duyduğunda hep yüzünde acı bir ifade olur. Doğayı çok sever. İyi bir doğa yürüyüşçüsüdür. Çevresine duyarlıdır. Ve aynı zamanda da reklamcıdır. Yani hayal gücünün en çok çalıştığı sektördedir. İşte projenin yaratıcısı ve tanıtım cümleleri:

Orman yangınlarında en önemli problem müdahele zamanlaması. Hava ve yüzey şartlarına bağlı olarak anında müdahele etme şansı en zor yangın çeşidi herhalde orman yangınları. Yangın başladıktan sonra müdahele edilene kadar ciddi bir yayılım olma riski var.

Orman yangınlarında ilginç olan bir şey var ki önceden tahmin edilebiliyor. Yani Orman Bakanlığı tarafından yangına duyarlı ve riskli bölgeler belirlenmiş durumda. Havadaki nem oranının çok düşük olduğu ve eş zamanlı olarak hava sıcaklığının çok yüksek olduğu zamanlarda orman yangını haberi mutlaka duyuyoruz.

İşte bu iki kriter bizim için çok önemli. Yani hem nerede orman yangını olabileceğini hem de hangi zamanlarda olabileceğini önceden kestirme şansına sahibiz aslında. Yani depremle kıyaslayacak olursak bir adım öndeyiz diyebiliriz. Ve esas sorunumuz da müdahele.

Bütün bunları bir araya getirdiğimizde şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza. Orman yangınlarını önleme şansımız yok. Biz müdaheleyi en kısa zamanda nasıl yaparız bunu düşünmeliyiz.

Elimizdeki en önemli veri riskli bölgelerin tespit edilmiş ve biliniyor durumda olması. Projenin çıkış noktası da burası zaten. İhtiyacımız olan şey insan gücüne gerek duymadan ormanlara daha önceden yerleştirilmiş bir müdahele sistemi yaratmak. Peki bu nasıl bir sistem olabilir ki!

Örneğin alışveriş merkezlerinde otomatik olarak devreye giren fıskiye sistemleri ormanlarda kullanılamaz mı? Evet ilk bakışta çok ütopik ve çok masraflı görülen bu sistem aslında hayal gücü devreye sokulduğunda daha düşük maliyetlere çıkabilecek bir hal alıyor.

İhtiyacımız olan şey ne? En başta su. Ve su gerçekten problem. Düşünsenize günün şartlarında itfaiye araçlarının su ve köpük hazneleri orman yangınları için doğal olarak yeterli değil, bu yüzden uçak ve helikopterler yakın yerlerdeki göl ya da denizlerde su alınarak bu yapılmaya çalışıyor. Bir uçağın denize inip su alması kalkması tekrar yangın alanına dönmesi nereden baksanız on onbes dakika. Keza helikopter için de aynı şey söz konusu. Zaten çok başarılı olmadığı bu sene yaşadığımız orman yangınlarından belli oldu.

Öyleyse en mantıklısı suyu ormanlara en yakın yerde depolamak ilk aklımıza gelen şey olmalı. Ormanlar genelde dağ tepe yamaçlarında yani yükseltili yerlerde. Doğal olarak da her ormanın bir en yüksek noktası var. Ve ülkemizde özellikle ormanlık alanların bol olduğu yerlerde senelik yağışların çok da kötü olduğunu kimse söyleyemez. Hatta küresel ısınmaya bağlı olarak şiddetli yağışların yaşandığını da artık hepimiz çok iyi öğrendik.

İşte projenin ilk ayağı burası. Ormanların en yüksek noktalarına yüksek su depolama hacmine sahip sarnıçlar ya da su depoları kuruyoruz. Ve bu sarnıçlarda yağan her damla yağmurun toplanmasını sağlıyoruz. Diyelim ki yeterli oranda yağış almadığı için bu depolar dolmadı. Bu durumda da yangın anlarında acil çalışma durumunda kalan helikopterle, riskli ayların başlangıcında denizlerden organize bir şekilde hem de hiçbir aciliyet taşımadan bu haznelere su aktarıyoruz.

Su depolandıktan sonra düşünülmesi gereken bu suyun ormanlara herhangi bir yangın anında aktarılmasını sağlayacak sistemin oluşturulması. Elimizde gene veriler var. Ülkemizde hangi bölgelerde hangi yönlerden esen rüzgarların orman yangınları için risk taşıdığını biliyoruz. Bu kriter göz önüne alınarak belli mesafelerde olmak kaydıyla depolardan suyu belirlenen bölgelere taşıyacak sulama boruları döşüyoruz.

Bu boru hattını direkler vasıtasıyla yüksekten geçiriyoruz. Yani boru hattı yere döşenmiyor. Ve gene belirli aralıklarla borular üzerine fıskiyeler yerleştiriyoruz. Belki de projenin en masraflı kısmı olarak gördüğüm şey, bu fıskiyeleri devreye sokacak otomasyon sistemi. İşte bütün yapılması gerekenler sadece bunlar.

Şimdi gelin hep beraber düşünelim. Her sen yanan hektarlarca ormanı düşünün, kavrularak yanan canlıları düşünün ve en önemlisi bu yangınları söndürmeye çalışırken hayatını kaybeden insan hayatlarını düşünün. Uçaklar, helikopterler, itfaiye araçları ve tabi ki kaybolan ormanların açtığı maddi yaraları düşünün.

Bu projeyle ne gibi faydalar sağlayabiliriz bir de bunları değerlendirelim. Yangınlarda bölgesel müdahele ile çok küçük kayıplarla yayılımı önleme şansına sahibiz.

Riskli zamanlarda ön soğutma yaparak daha yangın çıkmadan kuruyan ağaçları nemlendirme şansına sahibiz. Yani riskli zamanları yok etme şansına sahibiz.

Bir organizasyon kurma şansına sahibiz. Planlı hareket etme şansına sahibiz. Doğaya kendi imkanlarını daha verimli kullanma şansını tanıyabiliyoruz bu projeyle.

Gelelim işin finans kısmına. İlk bakışta çok zor gibi görünen bu ayak aslında düşünüldüğünde hiçte zor değil. Turizm sektörünü iki açıdan yakından ilgilendiren bir sorun orman yangınları. Çünkü genel kanı ormanlık alanların yeni tesisler inşa edilmesi amacıyla kasıtlı çıkarıldığı bu birinci açı. Bu açıdan baktığımızda turizm sektörünün kendini aklaması adına bir fırsat ortaya çıkıyor. Otel faturalarından orman yangınlarını önleme fonu gibi bir fon adı altında kesintiler yapılabilir. Beş YTL on YTL gibi bir rakam belirlenebilir. Orman yangınlarının turistik tesisleri de tehdit ettiği açısından da bakacak olursak ki bu bahsettiğim ikinci açı, turizm sektörü bu durumdan rahatsız olmayacaktır.

Bir dönem eğitime katkı payı adı altında çok ciddi kaynaklar yaratıldığını biliyoruz. Aynı sistem bu proje için de kullanılabilir. Gümrük beyannamelerinden, vergi beyannamelerinden, değerli kağıtlardan bu katkı payları toplanabilir.

İşte böyle değerli ve duyarlı arkadaşlar. Eğer bu projeyi sahiplenmek isterseniz ve temelini yukarıda anlatmaya çalıştığım bu projeyi geliştirmek adına akademik ya da ilmi bilgilerinizi kullanarak “şunu şöyle yapabilirz, ya da şu şöyle daha verimli olur” tarzında fikirlerinizi sizlerde bizimle paylaşırsanız belki MİLLİYET BLOG ailesi olarak belki de dünyada ilk kez uygulanan bir projeye imza atmış olabiliriz.

SONUÇ OLARAK ORMANLAR YANARKEN ESAS OLAN İÇİMİZDE BİR IŞIK YANMASI OLSUN.

 
Toplam blog
: 85
: 1006
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1971 yılında Ankara'da doğdum. İzmir'de yaşıyorum. En büyük tutkum FutBol. Ve tabi ki Fut-Bol da bil..