Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Orman zengini Karabük ve sempatik yörük köyü

Dağların ve bulutların , neredeyse birbirine dokunacakları kadar yakın olduğu bir zaman diliminde, gözlerim ve düşüncelerim yarışıyor.Keskin bir soğuk ve üşüyen Karabük.Önceleri ilçe olan, fabrikalardan dolayı, çukur alana kurulu Karabük, nüfusunun azlığından, Anadolu’dan göç almaya başlayınca, ilçe olarak yerini Safranbolu’ya bırakmış. Karabük’e göre, Safranbolu daha nefes alan bir alanda yer alır. Karabük, Ankara-Zonguldak demiryolu ile değerine, değer katmıştır.

Ormanla kaplı doğaya göz atıyorum.Toprağa dökülen, bakır tondaki kuru yapraklar yüzünden, ağaçların kimi yerleri, çıplak kalmış. Kimi yerleri ise, fabrikalardan dolayı oluşan hava kirliliğine nispet, yeşillik hakimiyetini, sürdürüyor. Fabrika deyince, ilk akla gelen, Atatürk’ün talimatı ile İsmet İnönü tarafından temelleri atılan Karabük Demir Çelik Fabrikası, bu ilimizin en önemli geçim kaynağı.Zonguldak Kara Elmas Üniversitesine bağlı Karabük Üniversitesi de, Karabük’ün ve sanayicisinin kalkınmasına katkıda bulunarak, ekolojik zenginliğe sahip çıkmakta. Gökyüzünün; sanki, yağlı boya ile gelişigüzel fırça atılarak büründüğü, birbirine dokunan yavruağzı, kırmızı ve sarı renkleri, farkedenleri hayrete düşürüyor ve hayran bırakıyor.

Yer yer yemyeşil çamların arasında, zaman akarken, sonbahar güneşi ile Safranbolu’nun şirin Yörük Köyü, gözlere ışık oluyor.Gözlemesi, ayranı ve baklavası ile meşhur. Kara iklimine sahip bu köyün nemi de, yağışı da, rahatsız etmeyen bir özelliğe sahip. Alt kısmı taş duvar, üst kısmı ahşap iskeletle kaplı kahve tonlarında ki evler, duygu ve düşünceleri gizemli boyutlara çekiyor. Kimler ve hangi hikayeler yaşanmıştı sır kokan bu evler de? Kapı tokmaklarına asılı ipler mesajlaşmanın sembolü. İp serbest bırakılırsa “Ev sahibi evde” tokmakların içinden geçerse “Beş dakika bekleyin” üç düğüm atılırsa da “Beklemeyin” anlamına geliyor. Evlerin saçak uçlarında, uğur anlamına gelen geyik boynuzları asılı. Evlerin üzerindeki kitabelerde yer alan ibrikler ise “Maşallah” anlamında. O dönemde yaşayanlar, sıcak ve huzurlu bir atmosfere sahip bu köyün güzelliğinden o kadar eminlermiş ki, ortasına delik açılmış daire şeklindeki taşın üzerinde kurşun dökmeyi de, ihmal etmemişler. Minyatür Safranbolu olarak da, adlandırabileceğimiz Yörük Köyü’nün en büyük özelliklerinden biri; evlerinin iç ve dış mimarisinin, sokaklarının ve doğal niteliklerinin değişime uğramadan, bugüne kadar varlığını sürdürebilmesidir. Bu evler; zemin kat, hayatın var olduğu taşlık, mutfak, depo ve ahır gibi bölümlerle geleneksel Türk mimarisinin özelliklerini taşır.

Bu sevimli köyde, bir de çamaşırhane var. Çamaşırhanede yer alan 12 köşeli çokgen kenarlı taş, Bektaşilik’te 12 imamın simgesi. Boyları aynı olmayan kadınlar, belli günlerde, çamaşır yıkarken, zorluk çekmesinler diye, düşünülerek yapılan bu taşın yüksekliği farklı. İki bölmeden oluşan ocaklar ve kocaman kazanlar ise, o dönemlerde el ele, gönül gönüle vererek, alın teri döken ağır işçi kadınların hatıraları. Onları hayal ederken, yaşanmış ve yıkanmış hayatlara saygı duyuyorsunuz. Arnavut taşlı yollar, adım adım sürüklüyor insanı geçmişin izlerine. Sokak sokak, tenha evler. İki katlı, üç katlı hatta dört katlı. Ya terk edilmiş hüzünlü. Ya hâlâ yaşanabilir, mutlu. Ya da , yazdan yaza güler yüzlü, mavi, sarı kafesli evler.

Sipahioğlu Konağı. 250 yıllık bir tarih. Şu an müze halinde. Konağın ikinci katında yer alan misafir odasında ki cam küre, ışığı yansıtması açısından ilgi çekici. Storlar orijinal. Bektaşi anlayışı olan on iki imama bağlı kalınarak oluşturulmuş, oniki lale süslemesi. Misafir banyosu ve yüklük görevini gören ahşap gar görünümündeki dolap kapakları. Ve konağın etrafında, insanları tahrik eden, hediyelik eşyalarla donatılmış, cıvıl cıvıl tezgâhlar.

Sempatik ve güleryüzlü Yörük Köyü’nün, asil duruşlu evlerine dalar gözlerim. Kanaviçe işli, motifli yastıklara sırtını dayayan, asil kadınlarını görürüm, gaz lambasının süzülen ışığında! Tarih kokusu sarar ruhumu, çektikçe çekesim gelir bir bağımlı gibi. Eski radyodan dinlediği bir türkünün heyecanı ile, ilmek ilmek rakseder kadınların narin parmakları. Bir ilmek , bir düğüm ve bir motif! Bir de bakarsın danteller eldiven olmuş, sarmış ellerini. Eller yastıklara, yastıklar yataklara, yataklar perdelere , perdeler hikayelere uzanır. Bu hikayelerin sonu, hep, sevgi ve saygıdır. Şimdiler de, özlemle andığımız değerlerimiz yani. Hiçbir ev, diğerinin güneşini ve manzarasını elinden almaz!

Bilmem!

Anlatabildim mi?

 
Toplam blog
: 62
: 554
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

05.09.1969 İstanbul doğumluyum. Halkla İlişkiler mezunuyum. Evliyim. 19 yaşında Cemre adında bir ..