Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Ormanlarımız

Nejat ÇELİK

Ağaç, çiçek ve yeşillik medeniyet demektir (K.Atatürk). Çevre bütün vatandaşların ortak varlığıdır (Çevre Kanunu, 1. Madde). Anayasamızın 56. maddesinde “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir”. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” denilmektedir.

Dünyada en çok orman varlığı olan ilk 5 ülke sıralamasında: Dünya’nın % 27’ si orman (44 milyon km2). 1) Rusya, 2) Brezilya, 3) Kanada, 4) ABD, 5) Çin gelir. Senede orman varlığımız kadar alan dünyada yok oluyor. Türkiye sahip olduğu orman alanıyla 1990 yılında 100 ülke arasında 55.’dir. Ülkemiz ormanlık alan olarak İsveç ve Finlandiya’dan sonra Avrupa’da üçüncü sırada yer almaktadır. Osmanlı gezgini, Evliya Çelebi 1646’da Sivas’dan Erzurum’a giderken yolculuğunu çam ormanları içinden geçerek bitirdiğini yazmıştır. Yüzyıllar öncesi Anadolu Yarımadası’nın % 72’si ormanlarla kaplıyken, bu oran bugün % 22’ye düşmüştür. Günümüzde insanoğlu ormanların önemini daha iyi anlamış durumdadır.

Orman canlı bir varlık olup büyük bölümü ile ağaçlardan oluşur. Ormancılıkta ormanın sürekliliği ana prensiptir. Toprak, ormancılıkta kapitalin bir bölümünü oluşturur ve gereğince değerlendirilmelidir. Orman Mühendisi, tohumdan fidanı, fidandan ağacı getirme ilmini bilen kişidir. En iyi ormancı, doğayı en iyi taklit edendir. Burhanettin Seçkin’e göre çağdaş ormancılık: “Doğaya insanlığın refahı ve özellikle sosyal ihtiyaçları doğrultusunda bilinçli müdahalelerde bulunmaktadır.

Ormandan sağlanan suyun kalitesi genel olarak çok yüksektir: Ormanlardan alınan odun hasılatı yanında buralardan sağlanan su gittikçe artan bir biçimde ekonomik değer kazanmaktadır. Hatta bazı bölgelerde ormandan gelen suyun değeri odun değerine nazaran çok daha fazla yüksek tutulmaktadır. İnsanlar artık ormanın sadece odun ve kereste elde edilen bir yer değil, bununla birlikte suyu çeken ve depolayan, yabanıl hayvanlara yaşama ve beslenme ortamı sağlayan, insanlar için dinlenme olanakları da sağlayan bir yer olduğunu ve bu nedenlerden ötürü korunması gerektiğini biliyorlar.

Eskiden İnsan, Tabiatın bir parçasıydı ancak günümüzde tabiatı kendi çıkarları adına kullanan, tabiatı sömüren bir varlık haline gelmiştir . “Doğa tükenebilir bir kaynaktır". Aşırı tüketim, insanların tatmin sınırını yükseltir ama üretimi aşan tüketimin kaçınılmaz sonucu dış ticaret açıklarıdır. Bu da borçlanma demektir. Borçlanma dönüşü olmayan nehirde yolculuk yapmaya benzer. Üçüncü Dünya ülkeleri borç ödemek için çevreyi sanayi artıklarıyla kirletmek zorunda kalmaktadır. Borç arttıkça, aynı oranda çevre kirliliği de artmaktadır.

Her nesil, gelecekteki nesillerin geçimlerini sağlama beklentilerini tehlikeye atmadan geçimini sağlamalıdır (Ekolojinin Altın Kuralı). Her yıl 90 milyon daha insan besin istiyor çiftçilerden, hem de her yıl 24 milyar ton humuslu toprağın yitirildiği, yeraltı suyunun sürekli azaldığı, biyolojik çeşitliliğin azalıp durduğu bir dünyada. İnsanoğlu, yaşamını sürdürebilmek için, dünyada gittikçe azalmakta olan kaynakları tüketmeden, etkin bir şekilde kullanmayı ve onların geri dönüşümünü sağlamayı öğrenmek zorundadır.

Doğayı iyi öğrenmeliyiz. Neden mi? Denizlere erozyonla taşınan bir avuç toprağın oluşması için kaç yıl geçmesi gerektiğini; zevk olsun diye vurduğumuz kuşların, dinamitlediğimiz balıkların, ayağımızla eziverdiğimiz solucanların doğadaki görevlerinin yararlarının ne olduğunu öğrenmeliyiz. Ayrıca bir Beyşehir ve bir Aral Gölü’ nün neden kurumakta olduğunu, bir Marmara’nın ve Karadeniz’in nasıl kirlenmekte olduğunu bilmeliyiz. Sanayi atıkları ve fabrikaların bacalarından çıkan dumanların, ağır metallerin, tarım ilaçlarının (pestisid), sebzelere ve hayvanlara nasıl geçip vücutlarında biriktiğini ve bilmeden onları nasıl yediğimizi öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Yoksa treni çoktan kaçırdık mı?

Hiç kimsenin, bütün canlıların paylaştığı doğayı kirletmeye, ona zarar vermeye hakkı yoktur. İnsanın artık doğanın sesini dinleme, onunla konuşma zamanı çoktan geldi de geçiyor. Ondan öğrenebileceğimiz öyle çok şey var ki, ne kadar erken gözlerimizi, kulaklarımızı açarsak o kadar iyi…Hepimiz için (Nasuh Mahruki, Yeryüzü Güncesi, 2002). Yeryüzüne nasıl davrandığımız meselesi, tüm hayat tarzımızla ilgilidir (Schumacher). “Dünya sadece bizim değildir". İnsanlar, toprağın sahibi değil, kiracısıdır. Doğa insansız yaşar, insan doğasız yaşayamaz… Yarınlarımız olan Evlatlarımıza daha çok para ama daha kirli yaşam alanı bırakmak için var gücümüzle çalışıyoruz, belki bıraktığımız paraları harcayabilecekleri bir dünya bile olmayacak.

 
Toplam blog
: 7
: 6310
Kayıt tarihi
: 23.08.07
 
 

Orman, toprak, ekoloji, çevre sorunları, peyzaj mimarlığı ve eğitim konularında ilgilenen bir gari..