Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '09

 
Kategori
Öykü
 

Örnek alma

Erkan lisede okuyan bir gençti. Kasabanın tek lisesinde devam etmekte , anne ve babası onu serbest bıraktığı için çok rahat hareket etmekteydi . Anne ve babası her zaman yanında olacakmış gibi davranmaktaydı. Babasının “ Evladım, ben okuyamadım, bari sen oku da bizim yaşadığımız sıkıntıları çekme ” dediği zaman, Babasına birazda alaylı alaylı bakarak “ Baba okuyanı gördük , okumakla adam olunmuyor “ diyerek geçiştirmesine rağmen, babasına tarla ve dükkan işlerinde de yardım etmiyordu. Çünkü babasının mesleğini sevmiyordu.. Sevemiyordu….

Erkan’ın babası da zamanında babasını dinlemediği için pişman olmuş bir insandı . Babasını dinlemediği zaman babası ona bolca beddua etmiş “ İki yakan bu dünyada bir araya gelmesin ” demişti . Erkanın babası Mehmet bey bunlara o zaman lisede okuyan bir genç toyluğu ile kulak asmamış ve arkadaşları ile o futbol maçı , bu konser , şu gezme diyerek gezmişti . Üniversite eğitimini ciddiye almamıştı . Sonunda babası genç yaşta ölünce ne yapacağını bilememiş ve çevresinde kendisine kene gibi yapışanlarda düştüğü zaman ona yardımcı olmamışlardı .

Önüne çıkan fırsatları değerlendirmemiş , memur sınavlarına girmemişti . Girse de ona yardımcı olacak çevre ve sınavı kazanmasına yardım edecek genel kültür yoktu . Baba bedduası almanın ne kadar korkunç şey olduğunu anladığı zaman iş işten geçmişti .

Zaman geçmiş , çocukları ergenlik çağına ermişti . Zamanında Mehmet’in babasına takındığı asi ve söz dinlemez tavrı , şu an çocukları ona takınmaktaydı . Lisede Tarih Hocası “ Çocuklar Tarih tekerrürden ibarettir” dediği zaman ve bunu da üstüne basarak söylediği zaman çok kişi gibi Mehmet bey de hocalarını ciddiye almamış , alay etmiş ve “ Hocam bu kadar palavracı olmayın” demişlerdi. Hoca da “ Kim palavracı , kim realist göreceksiniz . Hayat yaşayarak öğrenilir” demişti .

Mehmet bey , okumamış olmanın , güzel bir meslek edinecek okula veya meslek kursuna gitmemiş olmanın acısını her zaman yaşadı . Çevresinde güzel okullar okumuş akrabalarını , komşularını takdir etmek yerine , onları güya aşağılayarak , küçümseyerek , onlardan , başarılarından kimseye , hatta çocuklarına bile bahsetmeyerek adeta intikam aldığını zannetmekteydi ama yaşı kemale erip de ellili yaşlara gelince , bu tutumunun yanlış olduğunu anlamıştı ama artık çocuklarına bile laf anlatamaz hale gelmişti . Bazı şeylerin telafi dahi edilemeyeceğini 50 ‘li yaşlarda öğrenmek ona çok acı hayat dersi olmuştu .

Mehmet bey , başarılı insanlarla alay ederek , onları önemsemeyerek onları cezalandırdığını sanmaktaydı ama , zamanla baktı ki , o başarılı insanların çocukları anne ve babalarından daha da başarılı olmaktaydılar . Şunu anladı ki , çocuklar öğrenmeyi modelleyerek , örnek alarak , anne ve babanın insanlara verdiği değere bakarak sağlamaktaydılar. Bir gün Mehmet bey arkadaşı bir öğretmene “ Bugün elli yaşımdaki düşüncelerime yirmi yaşımda sahip olsaydım keşke ” dedi. Öğretmen arkadaşı “ Sana yol gösteren öğretmenlerine , amcalarına , babana neden kulak asmadın ki sen ? “dedi . O zaman derin “ Ahhh” çekti Mehmet bey . İçinden “ Keşke babam sağ olsaydı da bir danışsaydım ” diyerek geçirdi ve sustu . Evet hata kendisindeydi . Önünde güzel örneklere bakmamış, çalışanın , üretenin değil , gezip tozanın arkasından gitmişti . Bunu telafi etmesi de imkansızdı .

Mehmet bey , küçük bir kasabada yaşamaktaydı . Serseri evlenmemiş , iş tutamamış , babasının çevreden uzaklaştırdığı , içkici, kumarcı ve derdi kötü şeyler olan insanlarla dalga gırgır hayatını devam ettirmekteydi . Ancak O insanlara yaklaştıkça , onlarla haşır neşir oldukça çocuklarına fark etmeden onları örnek gösterdiğini de bir gün anladığı zaman içi cız etti. Hemen o insanlardan uzaklaşmaya çalıştı ama kene gibi yapışan insanlardan uzaklaşmak kolay olmamaktaydı . İyi insanlar hemen uzaklaşırdı ama insandan kötü insanı kolay kolay atamıyordu insan başından işte .

Bir gün Mehmet beyin , kasabada doğup büyümesine rağmen okunmayı aşk derecesine severek , liseyi okuyan sonra da Üniversiteyi kazanıp sonrasında tamamlayarak , Edebiyat öğretmeni olan , bunun yanında çok psikoloji ve gelişim kitabı okuyarak Edebiyat öğretmenliğinin yanında birde rehber öğretmen kadar bilgi sahibi olmuş Ahmet gelmişti. Ahmet Mehmet beyden 10 yaş kadar küçüktü. Kasabada insanların sadece yaşlı olanlarının sözü dinlendiğinden Mehmet Ahmet’i çok ciddiye almazdı. Ahmet geldiği zaman Mehmet Bey nezaket icabı Ahmet’e hoş geldin dedi.Ahmet bey okuduğu için , boş konuşmadığı için kasabada kimse ile konuşmazdı pek. O’nun bu tutumu Ahmet beyin kibirli olduğu izlenimi vermesine rağmen öyle değildi. Gerekli olmadıkça konuşmaz, sorulursa cevap verirdi. Bunu kasabalı kibir sanırdı. Uluorta her ağzına gelen insan nerede ise alçakgönüllü olmaktaydı kasabada.

Ahmet o güne kadar az konuşmasına rağmen , yeğenlerinin öyle işi gücü olmayan serseri takımı ile ahbap olduğunu görünce acı gerçeği anladı. Tüm cesaretini göstererek, tersleneceğini bile bile Mehmet ağabeyine “ Mehmet ağabey , çocuklarınız büyümüş , maşallah pek de yakışıklı olmuş. Ancak bu kasabanın işsiz güçsüz takımını çocuklarınıza örnek göstermenizi anlayamadım.” Dedi. Bu söz üzerine Mehmet beyin içi cızz etmişti. O’nun 50 yaşında göremediği gerçeği demek okumuş yeğeni hemen anlamıştı. Şu anda çok iyi anladığı konuyu anlamamış görünen Mehmet bey “ Nee ben kimseyi çocuklarıma örnek göstermiyorum ki ! ” dedi. Ama bu acı gerçeği yeğeninin söylemesi karşısında Mehmet bey Adeta yıkılmıştı.

Akşam eve gidince büyük oğlunu yanına davet etti. Lisede okuyan bıyıkları yeni terlemiş oğluna şefkatle baktı. Sarıldı kucakladı. Oğlu şaşırdı. Babası senelerden beri O’na böyle sevgi ile şefkatle bakmamıştı. İçinden hayrola geçirdi. Oğluna sevgi ile bakmaya devam eden Mehmet bey “ Ben sana kimleri örmek göstermekteyim ? Kimi örnek göstermemekteyim “ dedi. Mehmet beyin oğlu Erkan düşünmeden “ Bunak Mehmet’in oğlu Namık’ı örnek göstermektesin , baba” dedi. Mehmet beyin gülen yüzü adeta sararmıştı. Üzerinden şok geçip de bir ah çekti. Namık ki 45 yaşına gelmesine rağmen evlenmemiş, il il gezmiş, sonra kasabaya yeniden gelerek serseri hayatına devam ettiriyordu. Mehmet bey, ara sıra kahvede onunla konuşur dalga geçer, kasabada başka eğlence olmadığından dolayı da O’nun serserilik maceralarına , attığı palavralara her kasabalı erkek gibi gülerdi. Mehmet bey kendini toparladıktan sonra , oğluna gene sevgiyle bakarak “ Ama ben sana ne zaman ‘ Onu örnek al’ dedim ? ” Oğlu iç çekerek babasına ağlamaklı baktı. “ Babacığım , örnek gösterme lafla olmaz ki , sizler en çok kimle konuşuyor, ciddiye alıyor, O’nu seviyorsanız bizlerde anne ve babamız bu adamı örnek gösteriyor galiba diye düşünmekteyiz. Siz sizin yeğeniniz Ahmet beyden hiç bahsetmediniz, eve yemeğe davet etmediniz , tek oğlunun sünnet düğününe gitmediniz. Ben öğrendim ki o amcamın bu kasabanın geleneklerini anlatan , hikayeleri , hatta rehberlik kitapları varmış. Konferanslar vermekteymiş. Keşke o Namık’a olan ilginizin birazını o amcama gösterseydiniz de bizlerde ondan faydalansaydık” dedi. Mehmet bey şaşırmıştı. Karşısında oturan hanımı da yere bakmaktaydı utancından . Çocuklarının yetişmesine ne kadar kayıtsız kaldıklarını , bilinçli olmamalarından dolayı da neler kaybettiklerini 50 yaşında anlamışlardı ama çocukları büyümüş, yanlış yönlendirmelerle nerede ise ellerinden kayıp gitmekteydi. Bu arada eve henüz ilköğretim 5 e geçen küçük oğlu geldi. Mehmet bey aniden ayağa kalkarak Hanımına dedi ki “ Hanım hemen bana güzel bir yemek sofrası hazırla. Bizim yeğen Ahmet bey bugün kasabamızda akşam yemeğine bize davet edeceğim. Ne gerekiyorsa bana hemen yaz alıp geleyim” dedi.

Hanımı Leyla Hanım şaşkınlıkla neler olduğunu anlamaya çalışırken , severek aşık olarak evlendiği kocasının niyetini anlamış, kıskandıkları, önemsemedikleri , yaşça küçük diye önemsemedikleri “ Bizi küçümsüyor ” diyerek kızdıkları Ahmet beye yavaş yavaş sevgi beslediklerini duyunca, kocasının da bilinçlendiğini anlayınca içini gerçek manada mutluk kaplayarak hemen mutfağın yolunu tuttu.

Yemek içmek bahaneydi. Önemli olan sevgi ve bilgi paylaşımıydı. Leyla hanım içinden “ Yaşasın Bilgi ve bilinçli insan olmak “ dedi. Küçük çocukları ve Erkan da olan biteni anlamaya evde esen sevgi ve pişmanlık rüzgarlarından mutlu olduklarını neşeleri ile gösteriyorlardı.

TURAN YALÇIN-TOKAT

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..