- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Örnek Eğitimci Süreyya Eryaşar’ın Ardından… (1939-2017)
Kanat
(Duygu’nun sevdiği)
Gözlerinde bir ışık
Kalmışsa benden
Bırak dursun
Gitgide kısalıyor günlerimiz
Duyuyor musun?
Kuşlar uzaklaşıyor
Göklerimizden... S.E.
Edirne’de görev yaptığım yıllarda eğitimcilerden Koca Çınar Uluğ Turanlıoğlu ve Necdet Tezcan ile Trakya’da birlikte gerçekleştirdikleri eğitim ve kültür ortamında tanıdım Örnek Eğitimci Süreyya Eryaşar’ı…
Tanımış olmanın da mutluluğunu yaşadım, diyebilirim. Sonraki yıllarda kimi zaman görüştüğümüz oldu. Son görüşmemizi iki yıl kadar önce gerçekleştirdik. Nasıl mı? “ O Kadarcık Kusuru kadı Kızının” adlı kitabını adıma imzalamak için çağrıda bulunduğunda Şişli’de bir Kafe’de oturduk ve enine boyuna söyleştik.
***
Geçtiğimiz hafta telefonuma şu sözcükleri içeren bir ileti (mesaj) düştü: “ Selamlar. Haberiniz olmama ihtimali için babamın telefon rehberini temel alarak yazıyorum. Babam Süreyya Eryaşar’ı geçtiğimiz cuma günü kaybettik. Bilgilerinize iletirim. Saygılarımla. Ercan Eryaşar ”
İçim acıdı ve ne diyeceğimi bilemedim! Telefonundan Oğul Eryaşar’ı aradım. Aramızda gereken konuşma gerçekleşti. Ziyaretine geleceğimi belirttim.
Birkaç gün sonra ziyaretine gittim. Gereği gibi karşılandım. Karşımda kaliteli bir üst düzey yönetici buldum. Yüzlerinde babasının benzerliğini ve yetişmesinde olumlu yönlendirmesini saptadım. Baş sağlığı diledim ve daha çok onu dinledim. Geçmiş yıllara ilişkin kimi açıklamalarda bulundu. Söylediklerinden anımsadıklarımı aktarmak isterim:
“Babam, hümanist bir insandı. Bildiğiniz gibi şair ve yazardı da… Beni yetiştirmek için üzerime titredi. Başarılı da oldu, diyebilirim. Ondan bana kalan en önemli miras: mütevazılık, dürüstlük, erdem, istenç ve özveri gibi değerler oldu. Çok okurdu. Beni de yönlendirdi. O’nun verdiği kültür birikimiyle sürekli okurum ve irdelerim. Bu kurumda genel müdür yardımcısı olmamda babamın katkısı vardır.
Yaşamının büyük bir dilimini acılarla geçiren Sevgili Babamın rahatsızlığı arttı! Bilgim oldu ve Şişli Eftal Hastanesine götürdüm. Kimi mevcut rahatsızlıkları da artış gösterdiğinden kurtaramadık! 27 Ekim 2017 günü aramızdan ayrıldı! Naşını Edirne’ye götürmek konu edildi. Ne ki annemin rahatsızlığından dolayı taşımayı göze alamadık. 28 Ekimde Kilyos Mezarlığına defnettik.” Dedi
Konuşmamız arasında Süreyya Eryaşar’ın sık sık sözünü ettiği torunu Gözde’nin Kamuran anneannesiyle birlikte yaşamlarını sürdürdüğünü öğrendim. Gözde’nin dayısının kurumunda görev yaptığını da… Onu da görebilir miyim? Dedim. Kırmadı ve telefonla odasına gelmesini söyledi. Şiir yazdığını da belirtti. Kısa süre sonra Gözde içeri girdi. Sevimli ve pırıl pırıl bir genç! Kısa süreli tanıştık, konuştuk.
İsteğim üzerine Süreyya Eryaşar’ın yağlı boya çalışması olan duvardaki Atatürk’ün o görkemli resmi önünde bir görüntü kaydettik. Sonrasında dayı ve yeğenden izin isteyerek ayrıldım.
Süreyya YAŞAR Kimdir?
Eryaşar ailesi, Selanik’ten göç ederek önce Edirne’ye, daha sonra da Çorum’un Mecitözü ilçesine, tekrar Edirne ve İstanbul’da yaşamını sürdürdü.
Kültür ve sanat ortamının yakından tanıdığı Süreyya Eryaşar, 1939 yılında Mecitözü’nde doğdu. İlkokul, ortaokul, lise, yüksekokul, özel öğretim kurumlarında öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Şiir, öykü, deneme, resim ve beste dallarında ürünler veren Eryaşar’ın yapıtlarından kimileri: Damla, Kiraz, Ozan Ağacı, Kıyı, Çağdaş Türk Dili, İnsancıl ve Varlık dergileriyle, Varlık yıllıklarında, yerel gazetelerde, Cumhuriyet Gazetesinde, kimi kitap ve antolojilerde ürünleriyle yer aldı. Resim sanatına yönelik yapıtları kişisel ve karma resim sergilerinde görüntülendi.
Edirne’de bir süre Damla Dergisi'nin yöneticiliğini yapan Eryaşar, Edirne başta olmak üzere Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Keşan, Uzunköprü, Kırklareli, Tekirdağ, Çorlu, Hayrabolu, Büyükçekmece şubelerinin kuruluşlarına bulundu ve rehberlik yaptı.
Uğur Mumcu, Atatürkçü Düşünce, Atatürkçü Ekonomi Modeli, Türk Dili, Sanat, vb, başlıklı çok sayıda konferans verdi, söyleşi ve açık oturumlara konuşmacı ve yönetici olarak katıldı.
1980’li yıllarda Edirne Milli Eğitimcilerinin yakından tanıdığı, çevrede sevilip sayıldığı ve olumlu ilişkiler içinde olduğu da bilinen apayrı bir gerçektir.
***
1962 yılında Tonya Ortaokulu açıldığında okula ilk öğretmen olarak Süreyya Eryaşar atandı. Türkçe öğretmeni olmasına karşın resim ve müzik derslerine de girdi. Öğrencilerinin üzerinde olumlu izler bıraktı. Dört yıl süren Tonya’daki görevinin ardından tayini çıktı.
Öğrencilerine edebiyat sevgisini, şiir sevgisini ve kitap sevgisini aşılama uğraşı içinde oldu. Ortaöğretim, yükseköğretim ve özel öğretim kurumlarında öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundu. Atatürkçülükle ilgili konferanslar verdi. Müzikle de ilgilendi. 35 dolayında beste yaptı.
Şiir, öykü, deneme ve eleştiri yazıları yazdı. Başta, Varlık, Türk Dili ve İnsancıl adlı dergilerde olmak üzere edebiyat ve sanat dergilerinde şiirleri ve yazıları yayımlandı. Kuruluşunun 85. yıldönümü nedeniyle 1985 yılında TBMM’nin düzenlediği yarışmada üçüncülük ödülüne değer görüldü. Kişisel resim sergileri açtı, ortak sergilere katıldı.
Beşpınar, Vaycanına Kâmilefendi, O Kadarcık Kusuru Kadı Kızının, Anne ve Çocuklara Maniler adlı şiir kitapları yanı sıra Çağdaşımız Yunus adlı incelemesi, Şairini Yaşatan Şiirler adlı antoloji çalışması ile Uğur Mumcu /Atatürkçülük konulu özlü bir çalışması da yayımlandı.
Ülke
Sen koca ülkem üstünde büyüdüğüm
Damarları bıçaklanmış sen Anadolu’m
Bir harita ol ne olur sınır sınır da
Göster uçsuz bucaksız genişliklerinde koştuğumuz
Darlığını
Sen çileli ülkem üstünde süründüğüm
Ne olur bir saz ol yanık ellere
Türkü türkü çağır kuşat kişilerimi
De ki ben size bıçak değilim
Göster analığını
Sen yoksul ülkem üstünde döğündüğüm
Bir mazı ol kağnılarıma ne olur
Ha dedikçe direnen yokuşlarda
İnle dur doyuncaya dek ölülere bile
Varlığını
Ben de bir kulak olayım kusursuz
Ellerim ıslansın sağırlığımdan.
Süreyya ERYAŞAR
Varlık. Şubat 1964 (Beşpınar’dan)
***
Kurtuluş
Göğermiş ellerine hohlarken recep,
Yorgun çizgilerle yaşlı bir ana
Anlatıyordu, bin yıllık yankısıyla:
- Bu mermi askerciğim
Ellerimin yitip gitmiş kınasıdır.
Beşikteki bebeğin solgun bakışı,
Oğul özlemi, baba özlemi, eş özlemidir.
Yol yoldur yüreciğim, bıçak bıçaktır gönülcüğüm
Bu mermi oğulcuğum
Ev ev, kapı ezilmişliğimizdir.
İtilmişliğimiz, sürünmüşlüğümüz
Ağıtımız, açlığımız, kırılmışlığımızdır
Paslanmış sazımızın teli,
Kurumuş bahçemizin gülüdür.
AL GÖTÜR BU MERMİYİ MUSTAFA KEMAL'İME
BUNU ANAN GETİRDİ, DE.
BU MERMİ, TOP MERMİSİ, TÜFEK MERMİSİ DEĞİL
ANADOLU İNSANININ AĞITI, TÜRKÜSÜ
BİRİKMİŞ, KABARMIŞ ÖFKESİ DE
Kara göklerden seçtiği yıldızlar
İçinin çırasını yakarken Halil,
Habire anlatıyordu ihtiyar:
-Bu doru at askerciğim
Susuz toprakları yeşertti emeğiyle
Taş taşıdı, ekin çekti, dal sürükledi
Onun üstünde gelin gitti Emine
Onun üstünde paşa oldu Ahmet sünnetinde
Nice hastalar götürdü hacıya, hocaya
Kışlık odunu dağdan
Pekmezlik üzümü bağdan
O getirdi
Kışa yoldaş, çamura arkadaş oldu.
Bu doru at oğulcuğum.
Bizim yazgımızla kocadı.
AL GÖTÜR MUSTAFA KEMAL'İME
BUNU, DEDEN GETİRDİ DE!
BU ATIN DERİSİNDEN TÜY TÜY PARLAYAN
AK DEĞİL
ANADOLU İNSANININ ÇİLESİ DE!
Gün gün birikmiş sabırsızlığını
İşlerken sazını teline Mehmet
Sesleniyordu Ayşe Bacı:
- Bu ekmeği asker kardeş
Son çuvalı silktim de yaptım
Son tuzu serptim.
Teknenin dibini kazdım
Son yazmama sardım da geldim
Bebelerin açlığının tadı var.
Aksakallının, buruşuk yanağının ağıtı var.
Bitmiş, tükenmiş gençliğim
Yitmiş gitmiş güzelliğim
Adı, masallarda kalmış tokluğum var.
VER BİR DİLİMİNİDE MUSTAFA KEMAL'İME
BUNU, BACIN GETİRDİ DE.
BU EKMEK BİLDİĞİN UNDAN DEĞİL
HER LOKMASINDA BİR ÖYKÜ
HER KIRINTISINDA BİR ÇİLE VAR DE.
Verdiler mermiyi, atı, ekmeği Mustafa Kemal'e
Gök gözler buğulandı, ışıldadı, canlandı,
- Bu mermiyi, birikmiş öfkeniz,
Bu atı kurumuş yazgınız,
Bu ekmeği, tükenmez çileniz diye aldım.
Yazgınız düzelinceye
Çileniz bitinceye dek
Haram olsun bana uyumak!
Binlerce yıl sulanmamış bir çiçek
Emzirilmemiş bir bebek
Gibi bırakılmış bir ülkede
Öfke toprağında sıkılmış bir yumruk
İnanç dağlarında yücelmiş bir doruk
Gibi Mustafa Kemal
Yediveren gibi canlanan ulusuyla
Yazıyordu tane tane
Yaprakları buruşmuş dünya tarihine
Mazlum bir ulusun
Başkaldırışını sömürenlere
Kavgasını, kurtuluşunu
Devrim toprakları sürülüyordu adım adım
Ekilip biçiliyordu çağdaşlık bahçeleri
Analar, bebeler, dedeler, gelinler
Yiğit erlerin ekmek tarlasında
Bağımsızlık bayrağının gölgesinde
"ATATÜRK" çağını yaşıyordu
Yükseliyordu, yükseliyordu, yükseliyordu
Ve haykırıyordu Mustafa Kemal:
Onuncu yılların, yüzüncü yılların, bininci yılların ötesinden
- Dalgalanacak Atatürkçülük bayrağı
Çağdaş uygarlıkların ötesinde
Ve seslenecek yükselen ulusum;
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"
Süreyya ERYAŞAR
***
Örnek eğitimci, duygu ve düşünce insanı Süreyya Eryaşar, yaprakların döküldüğü bir mevsimde İstanbul’da yaşama gözlerini yumdu! Kılınan namazının ardından cenazesi Kilyos Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Saygın ve Örnek Eğitimci Süreyya Eryaşar’ın yeri aydınlık olsun diyor, yakınlarına baş sağlığı ve dayanma gücü diliyorum.
***
YANSIMA
Yansımadır tutuştu ellerimde
Koşuşan habire, uçuşan, uzaklaşan
Renkler, yüzler, biçimler...
Ne yapsak geçemeyiz ötesine yazık ki
Ötesine gökkuşağının
Tutsağıyız bu yamacın
Bir yansımadır savruldu ellerime
Resimler, resimler, resimler...
Nedir böyle eriten içimi
Renkler mi?
Anılar mı?
Bir yansımadır ellerim
Bir yanılsama…
Gözde Leyla Paycı
HARFLER
Sussam ağıttır
Gökyüzünün yamacında.
Konuşmak mümkün mü?
Harfler düşerken…
Gözde Leyla Paycı
*
NOT: Kimi görüntüleri ve Süreyya Eryaşar'ın tablolarını aşağıda görebilirsiniz.