Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '10

 
Kategori
Siyaset
 

Örnek ver, hiçbir sakıncası yok. Ancak…

Örnek ver, hiçbir sakıncası yok. Ancak…
 

Atatürk’e dil uzatma cesaretini gösteremeyenler, Cumhuriyet ile hesaplaşma” amaçlarını İsmet İNÖNÜ üzerinden yapmaya devem ediyorlar.

Gayet iyi biliyorlar ki, Atatürk’e dil uzatanların dilleri koparılır.

Kendilerini “Zeki” sanan bir takım kişiler, Atatürk’e “Dolaylı” saldırırken bile O’nu kullanmayı da unutmuyorlar ve daha beter kendilerini ele veriyorlar…

Hiç kuşkusuz bunu yaparken, diğer yandan da “Tarih bilgisi” konusundaki “Cehaletlerini” de ortaya koyuyorlar…

Yıl 1931… Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulalı henüz aradan 8 yıl gibi bir zaman geçmiş. Aynen AKP’nin iktidar olduğu gibi bir süreç yani…

Son on yılını savaşla geçiren ülkenin, 1927 sayımına göre nüfusu 13.648.270 kişiden oluşmaktadır. Devletin gelirleri yeterli değildir. Biran önce ekonomik gelişmeyi sağlamak gerekmektedir. Devlet olarak gerekli çalışmalar yapılmakta yatırımlara hız verilmektedir.

İşte bu tarihlerde, yani 1931 yılında Konya’yı ziyaret eden Atatürk, oralardaki “…müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini…”ninin halini görmüş ve bu konuda da çalışma yapılması gereğini düşünerek, zamanın Başbakanı İsmet Paşa’ya bir telgraf çekmiş ve şöyle demiş:

"(Acele ve Mühimdir) Konya: 19.2.1931

Başvekalete
Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim.

1. İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ileride tarafımızdan meydana çıkarılacak olanların ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kat'i lüzum vardır. Bunun için Maarifçe harice tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisinin muvafık olacağı fikrindeyim.

2. Konya'da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabi içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki şaheserleri kıymettar bazı mebani vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alaaddin Camisi, Sahipata medrese, cami ve türbesi, Sırçalı Mescid ve İnce Minare derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedir. Bu tamirin gecikmesi bu abidelerin kâmilen inhirasını mucip olacağından evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kâffesinin mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin temin buyrulmasını rica ederim.''

Bu telgraf metninin içeriğini anlamak için öyle uzun düşünmeye gerek yok. Atatürk, eski eslerlerin “…mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin temin…” edilmesini ve bu işe başlanmasını istiyor.

Ancak telgraf metnin içindeki bir vurgulama, olayı çarpıtmak üzere Başbakan için bulunmaz bir nimet…

“…evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin…”

Burada üç kelime var, birincisi “Cami”, ikincisi “Asker”, diğeri “İşgal” kelimeleri… Bu kelimeler başbakanın en çok üzerinde durduğu ve çok sevdiği kelimeler.

Başbakanın sunumu; yabancı askerler gelmiş, camileri işgal etmiş. Bunu da İsmet Paşa yapmış, Atatürk de boşaltılmasını istiyor…

Bir de bugüne dönüp bakalım…

Evet, camiler işgal edilmiş durumda değil, doğru… Peki, bu durum AKP iktidara geldikten sonra mı düzeldi? Elbette değil. Ama AKP iktidara gelince, ülkede işgal edilmedik yer kalmadı…

Türkiye’nin “Dil uzattığı” Cumhuriyetin ilk yıllarından beri yapılan bütün devlet yatırımları yabancılara satıldı…

Çok bir şey istemiyoruz…

Ya otur “Tarih” oku bilgin çoğalsın, ona göre konuş, ya da sus…

Hani bir laf vardır; “Elden gelen ile öğün olmaz” derler ya, aynen öyle…

Başbakan, başkalarının hazırladığı metinleri, kürsüde önüne konan camlardan bir sağa bir sola bakarak okurken hep yanlış dallara konuyor. Kendi “Bilgisini” değil, başkalarının “Çarpıtılmış” sözlerini ediyor…

Galiba kendi öyle istiyor. Muhtemelen “Öyle bir metin yazın ki, cumhuriyete, Atatürk’’e saldırı olsun, ama saldırırken de Atatürk kalkan olsun” diyor…

Başbakanın “Bizim zamanımızda” diye çarpıtarak anlatmaya çalıştığı “Vakıflar” konusuna hiç girmeyelim isterseniz. O konu, başlı başına dipsiz bir kuyu çünkü…

Evet, örnek ver, sakıncası da yok. Ancak hiç değilse biraz “Tarih” kitaplarını da aç oku…

04 MAYIS 2010

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..