Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '12

 
Kategori
Güncel
 

Orta Doğu çözülüyor

Orta Doğu çözülüyor
 

Hakkari'nin Geçimli Karakolu'ndaki şehitlerimiz için yüreğimiz yanıyor...


Bir toplum üzerindeki baskılar da adaletsizlikler de karşılıksız kalamaz

Bir belgesel yönetmeni olarak bir ay kadar bütün Ürdün sınırları içerisinde bulundum 1987’de. 2001’de ise yedi gün Şam’da geceli gündüzlü koşturup durdum. Her iki toprak parçası da Roma, Emevi ve Abbasi’den sonra Osmanlı atalarımızın yaklaşık bin yıl damgaları ile dolu. Belgesel çekim konularım yanında bir başka amacım da karşılaştığım kişilerin neler düşündüğünü anlamaktı. O süreçte Osmalı Devletimiz ile bugünkü Türkiye için onların görüşlerini de öğrenmek istemiştim. Gördüğüm bu ülkelerde yönetimler sağlıklı değildi; çelişkiler almış başını gidiyordu. Korkunç bir İsrail ve Türkiye baskısı vardı üstlerinde. Yeri geldikçekimi bilgilerimi bazı yazılarımda paylaşmaya çalışıyorum herkesle.

Orta Doğu'daki gelişmeler Türkiye için binlerce ders taşıyor. Kısaca Irak parçalandı, Suriye dağılmak üzere. Orta Doğu’nın yer altı ve yer üstü kaynakları ile ortaya çıkması olası küçük uydu yönetimleri Batı’nın ekonomik ve siyasi üstünlüğüne hizmet edeceği çok açık. Az ya da çok siyaset okuduğum için bu tür yansımalar için bazı yorumlarda bulunmaya çalışıyorum burada. Toplumların değişimi kaçınılmaz olsa da özellikle neden Orta Doğu’da kanlı değişimler yaşansın isteniyor anlamak mümkün değil. Orta Doğu’da tiranlaşan sadece Baasçı Totaliter Yönetimler midir? Bu konuda yaklaşık yirmi eş yıldan beri Irak kaynıyor diyebiliriz. Suriye ise bir yıldan beri çözülmekte. Çünkü yönetimler birbirine kenetlenmiş belirli bir toplulukça toplumun bütün varlığını kendi çıkarları doğrultusunda sömürüyor.

Özgür olmayı gerekli kılan düşünce ve sanat alanları dahil her alanda istedikleri gibi at koşturuyor bu yapışık kadro. Bunun böyle gitmeyeceği kesin. Osmanlı ile tek partili yıllarda Türkiye’de de gördük bu tür tiranlaşmaları. Sosyolojinin kurucuları arasında sayılması gereken İbn-i Haldun’a göre Arap toplumlarında yaşatılan ‘asabiyye’ her iki ülkede de egemenlik kurmuş bulunuyor. Biri İngiltere ile ABD’ye diğeri ise Rusya ile İran’a çok saygılı!

Burada uğraştığım konu toplum bilim kökenli bir belgeselci olarak olan bitenleri bütün yönleri ile görmeye çalışmaktır. Basma kalıp yargılardan çok geçmişin de birikimi ile ortaya çıkan durumun özellikleri yanında bazı çağrışımları da önem kazanıyor. Batı’nın İslam karşıtlığı siyasi ve ekonomik yayılmacılık yanında petrol kaynaklarının da denetlenmesine yönelik olarak gelişti 1900’lerden beri. ABD kendince haklı: Türkiye Irak İşgali'ne ve K. Irak'taki özerk oluşuma ses çıkartmamıştı. Şimdi Davutoğlu çırpınıyor: Batı Kürdistan kurulmasın, Suriye'nin toprak bütünlüğü korunsun amacı ile Erbil'deki Özerk Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin atağına gidilerek bazı 'mesajlar verildiği ve alındığı' yollu açıklamalar Tür kamuoyunun tasalarını dağıtmaya yetmemiştir.

75 yıl sonra da olsa Davutoğlu'nun Kerkük Söylevi çok geç kalınmış bir başlangıçtır

Bir sabah erkenden Erbil'den Kerkük'e gidilerek; 'Türk, Türmen, Arap, Kürt, Asuri, Nasturi kardeşliği'  söylevi çekmek de sanırım  Orta Doğu paylaşımındaki yalnızlığımızı gideremeyecektir. Çünkü Bakan Davutoğlu'nun olması gereken söylevi için Başkan Barzani suskunluğunu korurken Bağdat Yönetimi  özellikle diplomasi açısından yanlış bulduğu Kerkük yolculuğu için tepkisini bir nota ile ortaya koymuştur. Belki Başkan Barzani de Kerkük'e gelerek bezberi bir söylev çekebilse idi Ankara'nın eli güçlenebilirdi.

Oysa Erbil Yönetiminin Irak İşgali ile birlikte 2003'ten beri Kerkük, Süleymaniye, Musul ve çevredeki diğer Tükmen soydaşlarımız için ne tür nüfus tahribatı yapmaya kalkıştıkları ve kimi faili mechul suikasler içinde yer aldığını kim yadsıya bilir? Gönül isterdi ki  Mart Tezkeresi kapsamında ABD ile yanyana oturularak Orta Doğu paylaşımı için daha sağlıklı çözümler üzerinde anlaşılabilse idi, değil mi? Gelinen bu aşamada yeniden o günlere dönecek olursak şu çıkar ortaya: Tezkere'nin geçmemesinden Washigton'daki kimi siyasi çevreler oldukça sevinç duymuşlardır.

İşte Ankara'nın son çıkışları karşısında ABD Türkiye’ye sen de nereden çıktın diyor haklı olarak. Durum ortada: Doğu Kürdistan için hiç bir gün sesini çıkatmamış olan Ankara on üç gün önce Kuzey Suriye’deki gelişmelerden dolayı tepkili!

Oysa gelişmelere ve kimi görüşmelere göre durum ok açık: Yakında doğacak olan petrol ve su kaynakları savaşı için Türkiye harcanmak isteniyor. Çünkü Batı Araplar, İsrail ve Barzani ile bu düğümü çözebilecek güçte. Kandil bile meydan okudu geçenler. Hakkari’deki terör saldırıları kimin işi: PKK ile Barzani mi Esad mı var orada? Son aylarda sayıları giderek artan şehitlerimiz yüreklerimizi yakıyor. Ne yazık ki PKK terör örgütünün Kandil Dağı'nda ve K. Irak'taki Mesut Barzani'nin egemenliği altındaki topraklardaki eğitim kampları bir türlü ortadan kaldırılamaz. Bu nasıl siyaset, bu nasıl diploması değil mi?

Unutmayalım ki Saddam Hüseyin de Beşar Esad da kimi kığırdanışlar karşısındaki çoğu haksız tutun ve saldırgan davranışlarının bedelini ödüyor. Oysa Türkiye başlangıcından beri içine sürüklendiği uluslararası terörle mücadeledeki haklılığını dün olduğu gibi bugün de korumaktadır. Peki neler oluyor da terörü sonlandırmak için en sert (zecri) tedbirler alınamıyor? Yoksa 'böyle geldi böyle gider' diyerek sinsice gerçekleştirilen kardeş kanı dökülmesine göz yumacak ve sürekli olarak 'öküzün altında buzağı aramak' gibi körlükler içinde debelenecek miyiz!?

Kürk Özerk Bölgesi bir bütün olarak Batı'nun çıkarları için kurulmuştur

Az da olsa Siyaset Sosyolojisi okumuş olmamdan dolayı kimi gelişmelerin bazı gerçeklere dayanılarak değişik etkiler sağlamakta olduğunu biliyorum. Bunu bütün Türk kamuoyu da görüyor. B. Avrupa ile ABD bir çağdaşlaşma örneği olarak SSCB'nin dayattığı sosyalizm karşısında direnişe çağırdığı İslam toplumlarının İran İslam Devriminden sonra içine sürüklendiği köktencilik karşısında aldığı önlemlerden biri de onları onların özündeki demokrasi karşıtlığını yıkmak olmuştur.

Batı’nın İslam karşıtlığı siyasi ve ekonomik yayılmacılık yanında petrol kaynaklarının da denetlenmesine yönelik olarak gelişti 1900’lerden beri. Bu açıdan bakınca ABD kendince haklı. Osmanlı Deletimiz bu tür amaçlar için geliştirilen türlü desiseler ile yıkılmadığını nasıl unutabiliriz? 

Son gelişmeler karşısında öncelkikle ABD demek istiyor ki, 'Ey Türkiye’ye onca işlerim arasında  sen de nereden çıktın. 1 Mart Tezkeresi'ni benim istediğim gibi çıkartsaydın belki kimi gelişmeler böyle olmazdı arkadaş. Sen kendini Ankara'ya kapatır, terörle mücadelede bana bazı tavizleri de vermezsen olacağı budur.' Şimdi soluklar tutlarak bir bekleyiş içerisne girlmiş olsa da ADB'nin 'çatışma modeli' üzerine kurduğu tasarımlar yer altındaki çabalar yolu ile çok yakında su yüzüne çıkacaktır bana göre.

Yıllardan beri gündemde olan ve yakında doğacak olan 'petrol ve su kaynakları savaşı' için Türkiye harcanmak isteniyor. Çünkü Batı bağlıları Araplar, İsrail ve Barzani ile bu düğümü çözebilecek güçte. Türkiye son yıllarda çok çırpınsa da artık çok geç. Bu çıkışlara kimsenin kulak astığı yok. Kandil bile meydan okudu geçenler Ankara’ya: Kuzey Suriye’ye yani Batı Kürdistan’ına dokunduğun anda bütün Kürtler sana savaş açarlar, ayağını denk al’ demek istedi PKK ve KCK önderi Murat Karayılan. Peki son on beş günden beri Hakkari’de yer yer ortaya çıkan terör saldırıları ile değişik saldırı malzemelerinin bulunması kimin işi? 

Son gelişmeler bağlamında ortya çıkan Batı Kürdistan dayatması ile 2003'te kurulmasına başlanılan ve Yeni Irak Anayasası içinde yer alan K. Irak Kürt Özerk Bölgesi başta İsrail olmak üzere Batı'nın çıkarları için vardır. AK Parti Hükümetinin geçtiğimiz yıllarda koyduğu İsrail karşıtlığı, olası kimi sorunlar için uzlaşma yolları bulunacağına İsral Devleti'nin Kıbrıs ve Yunanistan iştihasının kabarmasına yol açmaktan başka bir işe yaramamıştır bence. 

Kimi gerçekleri örtmek isteyen kimi yorumcular o kadar yanılıyorlar ki, halk deyişi ile ‘kargalar bile güler!’ Hakkari ve Diyrabakır’daki bazı kışkırtmalar ile terör saldırıları Şam’daki toplantı salonunda kendisi ile birlikte bulunan yardımcılarını bile koruyamayan Beşar Esad’ın işi olabilir mi? Bass Yönetimi kendi başının derdine düşmüş; kendi kurtuluşu (felahı) için nice çıkar yol bulmaya çabalarken bir de 1400 km. ötedeki Hakkari ile Diyarbakır topraklarına mı yönelecek? ' Yanı başındaki Kilis, İskenderun, G. Antep ya da Antakya dururken bu ne sürat, bu ne cüret be Esad!' demezler mi adama kargalar bile?

Suriye Arap Cumhuriyeti artık vur abalı oldu ya artık her taşın altında ya Baasçı Muhaberat ya Suriye Ordusu ya da kendinden menkul bir derin devlet ile yenice kurularak kendisini ispatlamaya çalışan bilmem ne bela bir başka örgüt var denilecek. Amaç (30) yıldan beri en az (35.000) kişinin ölümüne sebep olan PKK terör örgütünü temize çıkarmak olmasın? Atalarımızın ‘eğri oturup doğru konuşmak sözü’ gereğince ne olur gerçekleri dürüstçe ortaya koyalım. Neden hiç kimse ne PKK terör örgütünü ve Kürt Ulusal Kongresini ne de PKK çizgisinde bir örgüt olduğu açıklanan (Bilgi kaynağı: sendika.org)

PYD gibi oluşumlar ile Büyük Kürdistan düşleri kuran Mesut Barzani adını ağzına almıyor? Velevki onlar ‘istemek özgürdür’ diyerek konuşabiliyor, haritalar yayınlattıra biliyor, kitleleri Türkiye içinde olduğu gibi belirli bir biçimde etkileyebiliyor, K. Irak’tan çıkarak yollara düzülen gençleri K. Suriye’ye doğru Kamışlı ile Kobani kentlerine kadar yollayabiliyor ise diplomatik yaklaşım ya da yazar yorumculuğu bu mu olmalıdır. Kaldı ki bu tür oluşumlar; belirli odaklarca tasarlanmış olan kimi ‘hayali haritalar’ uğruna gizli işler çevirmek gibi hiç bir emelleri olamaz mı?

Gerçekte Batı Türkiye’yi öteleyerek çoğu Arap ülkesi ile İsrail’i de rahatlatacak petrol ve su kaynaklarının paylaşımında gücü elinde tutmak istiyor. Türkiye ile üç beş yıl sonra kapışmayı tasarlıyor bence. Bu amaçla önce Suriye ile KKTC’nin dolayısıyla Rusların D. Akdeniz’deki varlığının sonlandırılmasına gerek görülüyor. Ankara AB çekincelerinden dolayı KKTC’ye karışamıyor.Rusya B. Esad’dan doları Tartus çevresinde bekliyor şimdilik. Musul-Nusaybin-Kamışlı üçgeninde Irak Ordusu, Peşemerge Ordusu, PKK-PYD militanları yığılmış durumda. TSK de sınırda yayıldığına göre Batı yükselen meraklı bakışlar altında santrancını oynuyor serin serin. Çünkü böylece İran-Irak-Türkiye ve Rusya karanlık bir açmaza düşürüldü. Kıbrıs’a gelen İsrail ile onun gizli bağlaşığı olduğunu söyleyebileceğimiz Erbil Yönetimi güdülemekte olduğu KUK etkinliğini güçlendirerek ırkçı etnik çatışmaların yaratacağı kan davası ya da öç duyguları ile Irak-Suriye ve Türkiye’deki köklü ayrılık çatışmaları bekleniyor bence.

Türkiye Orta Doğu paylaşımı içinde bir aktör değil bir av durumunda görülmektedir

Bu süreçte Batı ne etnik kardeşlik ne komşuluk ne de Türkiye’nin ‘güçlü’ bir devlet olduğunun tescillenmesini istemiyor. Çünkü uygarlığımızda var olan bu tür dayanakların pekişmesi durumunda bir bütün olarak Batı kimi nasıl paraçalayacak değil mi? Ayrıca İslamın özünde var olan ancak dayanakları günden güne baltalanan İslam Kardeşliği ise örnekleri çok sık görülmeye başlanan değişik içerikli dini ve kabilevi (etnik) bölünmelerin de kamçılanması ile ortadan kaldırılmak istenmiyor olmasın?

Kardeşin kardeşi kırması demek olan bir iç savaşta Suriye’deki muhalif güçlere Türkiye’nin el altından silah ve telsiz yardımı yapması gibi haberlerin dünyaya duyurulmuş olması ise çok üzücü bir durum bence. Suriye Türkiye’nin suyunu, elektriğini kesti de haberimiz mi yok? Yoksa Suriye’deki Baas Totaliter Yönetimi Hakkari ile Diyarbakır çevresindeki son terör saldırılarını da destekliyor olmasın?

Düşürülen savaş uçağımızın ise gerçek sebebinin Suriye kökenli bir silaha dayanmadığı ortada. Ne yazık ki iki genç subayımızla birlikte gizemli bir biçimde ‘kim vurduya gitmiş’ bulunuyor. Bu sorunun daha çok aydınlatılması ve gereken derslerin de çıkartılarak ilgililer ya da Suriye üzerinde gerekli yaptırımların yerine getirilmesidir. Bence Suriye’deki kardeş kıyamına körükle gitmek tek kelime ile ya birilerinin dümen suyunda gitmek ya da bilmeden birilerinin bazı tasarılarının gerçekleşmesine hizmet etmektir.

Bana göre ‘her şeyin de bir sınırı var’ diyerek insanlık adına dik durmak gerekiyor. Yoksa yarın da anlaşılacağı gibi Suriye’nin kan gölüne dönüştürülerek parçalanması ancak Erbil Yönetimi ile Telaviv Yönetiminin işine yarayacaktır. Bugün Suriye’deki son gelişmeler ve Şam’daki çözülme haberleri üzerine yapılan pek çok okuyucu yorumundan aşağıdaki ikisi sanırım Türk kamuoyunun da büyük bir çoğunluğunun görüşünü yansıtmaktadır. Bilindiği gibi Halep’teki kent içi vuruşmaları ve halkın birbirini boğazlaması devam ediyor. Yörede ‘hayat felç!’ Eli silahlı kimi sergerdeler ‘halk mahkemeleri’ de kurarak kimi yurttaşlarını kurşuna dizmeye başlamış bile! Allah (c.c.) hiç bir topluma böyle bir çözülme yaşatmasın. Buyurun birlikte okuyalım:

Yurdum insanı takma adlı okuyucu diyor ki, ‘Helal olsun israile. Suriyeyi de halletmek üzereler. Hem de ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmadan. nasıl olsa maşa çok.  (06/08/2012 - 15:42)

Cahide Cengiz adlı okuyucu da şu yorumu yazmış: ‘Esas oyun bundan sonra başlıyor. Esad sonrası ülke Irak'ta olduğu gibi çok parçalı olacak. K. Irak belasını başımızdan defedemezken bir de K. Suriye başımızı fena ağrıtacak. Hükümet ise ikili oynayan Barzani'den medet umuyor. (06/08/2012 - 15:43)

Ülkemizde kimilerinin bile bile yangına körükle gittiği bu tür çözülmeler inşallah, dost görünen kimi düşmanları sevindirecek bir biçimde bizde gerçekleşmez. Umarım son iki yıldan bu yana bizi de sık sık en acımasız bir biçimde vuran PKK terör saldırından umarım en kısa sürede kurtuluruz. Bazı yorumcular ile kimi akl-ı evvellere göre Hakkari çevresindeki son terör saldırılarını ise adı belirsiz bir ülke ile faili belirsiz ‘hain bir örgüt’ yapıyormuş da haberimiz yokmuş, bunu da dün duydum!

Peki Tunus'tan Pakistan'a kadar Orta Doğu çözülüyor da Türkiye çözülmüyor mu? Ne olur kimi gelişmeler ile yayınlanmasına izin verilen bazı fotoğraflara iyi bakalım.

Gelecek yazı: Şam’daki Baasçı Yönetimin özellikleri nelerdir?

Ömer Faruk (06.08.2012)

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..