Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Faruk Fahrettin Özcanan

http://blog.milliyet.com.tr/hesedovfa

12 Şubat '07

 
Kategori
Siyaset
 

Ortadoğu'da Kürtler ve buna parelel olarak yeni dünya düzeninin zorunlu kıldığı adımlar, tavizler

Ortadoğu'da Kürtler ve buna parelel olarak yeni dünya düzeninin zorunlu kıldığı adımlar, tavizler
 

MM


Orta doğunun uzun yıllardır, yani 2. Dünya şavaşından sonra Dünyanın süper güçleri tarafından büyük bir önemi olmuştur. Öyle ki zaman zaman bu güçlerin Dünya'ya hüküm etmeleri bakımından, Orta Doğunun Hakimiyeti'nin de kendi ellerinde olması'nın şart olduğunu anlamışlar ve bunu ellerine almaları için gereken her zahmete ve zorluğa girmişlerdir. Bu kimi dönemler büyük kayıplara mal olmuşsa bile sürekli bunun denendiğini halen de bütün dünyanın bununla uğraştığını görebiliyoruz.

20. y.y. başlarından itibaren bu yarışın başlatıldığını, ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla bir durgunluk yaşadığını söyleyebiliriz. Çünkü o zamanlar Dünyanın iki kutup halinde geliştiğini ve iki Dünya görüşünün de güçlü bir konumda olduğunu'nun getirdiği zorluklar sebebiyle de böylesi bir durgunluk yaşandı belki de. Ama özellikle Cumhuriyetin laik bir temelde kurulması tabi ki bunun daha sonraki aşamalarda gerçek laikliğe hizmet edeceği düşücesiyle, ya da bu düşünceye sahip olanların buna inanması sonucunda yapılan anlaşmalarda bölge'nın önemli bir kısmı olan yani Mezapotamya'da kurulacak bir hakim gücün aslında hem Orta Doğu'ya hem de diğer bütün bölgenin (Asya) tamamını hakimiyet altına alabileceklerini sanarak bu bölgeyi dört parçaya bölmüşler. Tabi o zamanın Kürt halkı liderlerinin de laiklık karşıtı görüşleri bu parçalanmaya büyük destek sağlamıştır. İşte bu noktada 20.y.y da başlayan bu dengeler bununla hazırlanan senaryoların 20. y.y sonlarında artık iş göremez konuma geldiğini gördük ve 21.y.yıla başlarken daha kapsamlı bir senaryo, hatta bu sefer aktörlerin de değiştirildiğini görüyoruz. O zaman Kürt halkı adına öncü olarak ortaya çıkanların laiklik karşıtı görüşleriyle, bu senaryoda rol alma haklarını kaybetmişlerdi. Dış güçlerin laik temellerde kurulabilecek bir Cumhuriyetin bu görevi daha iyi yapacağını umarak o zamanlar bu senaryoda kürtleri oynatmış ama baş rollerde değil kamera arkasında görevlendirmişti. Atatürk'ün öngördüğü model bütün bu oyunların ve senaryoların önünü kesmişti ve başrolde oynama hakkını almıştı. Doğal olarak Orta Doğu için düşünülen modele o zamanın şartlarında en uygunu Cumhuriyet'ti. İşte Atatürk, bu bölge üzerinde yaptırımları olanların da buna daha meyilli bakmasını sağlamıştı; demokratik, laik, çoğulcu bir devlet modeliyle. Tabi ki bunları söylerken Türkiye bundan bağımsız olarak kurulmamiştir. Bilakis böyle kuruldu ve bu ülkede yaşayanların tamamına da T.C. vatandaşlığını benimseterek Türk, Kürt, Çerkez v.b. ırkların da bu ülkede var olduklarını, aynı zamanda bu ülkenin temel taşlarınn da bunlar olduğunu bilerek ve kabullenerek Cumhuriyet modelini ön görmüştür. Ancak gelinen nokta artık Türkiye'nin bir mozaikler ülkesi işlevini ya da böylesi çoğulcu refah içinde bir yaşam cazibeliğini yitiriyor yavaş yavaş. Bu da Türkiye'nin artık Orta Doğuda cazıbelığını baybetiriyor. bu senaryoda Türkiye'nin Doğu ve Batı arasında köprü görevi olacaktı, bunu Atatürk döneminde yaptı kısmi olarak da başarılı oldu diyebiliriz; ama şartlar daha sonraki sürecin böyle gitmesini zorlaştırdı. Hem Türkiyede Atatürk düşüncesinin zayıf kalması bununla beraber gerçek Atatürçülüğün çarpıtılması, bunu yerine milliyetçi bir akımın gelişmesi ve aynı zamanda Faşızmın hakimiyeti altında tabandan radikal bir yeşiller kuşağının geliştirilmesi; bütün bunlar Türkiye'nin artık bir köprü olmasının sakıncalarını doğurmuştur. İşte bu noktada 20.y.y da başlayan bu dengeler bununla hazırlanan senaryoların 20. y.y. sonlarında artık iş göremez konuma gelindiğini gördük. ve 21.y.yıla başlarken daha kapsamlı bir senaryo hatta bu sefer aktörlerin de değiştirildiğini görüyoruz.

Bütün bunların sonucunda ne batı ne de doğu halkları için güvenli bir ortam kalmamiştir. Bu nedenle de artık Orta Doğu'nun bütün halklarıyla yapılmayan senaryolar bu halkların onayını alamayan güçler kolay kolay iktidar olamayacaklar. Sadece biraz daha vahşet ve barbarlıklarını zamana yayarak uzamasına neden olurlar.işte görüyoruz Irak, Filistin bunun en bariz örneğidir.

Bundan sonra olabilecekleri tahmin etmek sanırım daha da kolay olacaktır. Önce bu bölgenin temel yerleşiminde var olan Kürtlerdir. Önce bu halkın unutulmuşluğu, hatırlatıldı bize. Bununla yeniden yazılan senaryonun bu halk üzerine tasarlandığını görüyoruz. Netice olarak bu bölgenin en stratejik noktasında yaşıyorlar bu bölgenin belki en eski yerleşik halkıdır ve bölgenin dört parçasına yayılmış en çoğunluk nüfusu teşkil ediyorlar. 20.y.y. başlarında tasarlanan model ve başarılı olamayan senaryo şimdi başarısızlığa neden olan kısım, sanki itinayla seçillmiş bir senaristin bir bir eksikleri yeniden yazarak sahnede oynanmaya hazır hale getirilmiştir. Yine söylemek gerekir; bununla beraber Türk, Arap ve Fars halklarının artık yeni asırda çekiciliği hiç kalmamış milliyetçi, ulusalcı diğer halkları dışlayıcı tutumları da bunu daha da tetikleyen bir unsur olmuştur. Son zamanlarda İran'ın yine öne çıkan ırkçı tutumu. yine Araplar'ın Şiiler'le etnik çatışmaların hızlanması. Yıne Türkiye'nin gerek Kuzey Irakla ilğili tutumu, Kerkük meselesiyle Kürtlere karşı olumsuz açıklamaları. yine kendi içinde ırkçı bir kesimin etnik yapıya dayalı çeteleşmeleri özellikle Kürtler'e karşı tabandan bir antipatinin yaşanması bunu her ne kadar söylemek istemesek de gerek görsel gerek yazılı olarak medyada bunları bilerek veya bilmeyerek yapıyoruz. İşte butün bunlar Orta Doğuda artık Kürtlerin güvenini kazanacak bir halkın kalmadığı imajını yaratmiştir.

Son olarak Türkiye'nin Atatük ilke ve inkilaplarına bağlı, Cumhuriyet temellerinin atıldığı dönem gibi, gerek Türkiye'de, gerek bölgede yaşayan bütün halkların güvenini kazanmalıdır ve bunu yaparkan yine Atatürk'ün yaptığı gibi Kürtler'le dayanışma yaparak ve onların da bu ülkenin sahipleri olduğunu onlara hissetirerek ancak yapabilir. Yoksa etnik yapıya dayalı milliyetçılık yaparak bunu başaramayız.

 
Toplam blog
: 305
: 281
Kayıt tarihi
: 05.02.07
 
 

Hayatın yazmak olduğuna inanıyorum ve umulup ta olmayan her duyguyu yazarak yaşamak mümkün diyoru..