Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Oruç Reis Firkateyni'nin anlamı

Oruç Reis Firkateyni'nin anlamı
 

Karadeniz’de bir kahveye iri yarı, güçlü kuvvetli, çam yarması gibi bir adam girmiş. Herkes kapıdan giren bu dev yapılı adamı hayretle izlerken, adam sessizce ilerlemiş ve şöyle tam kahvenin ortasına gelince millete dönüp:

“- Var mı ulan bana yan bakan? demiş.

Bir sessizlik bürümüş etrafı. Kimse akşam akşam başını belaya sokmak istemediği için mümkün olduğunca soruyu duymazdan gelmeye çalışmışlar.

Kendisinin muhatap alınmamasına bir hayli kızan adam, ses tonunu biraz daha yükselterek:

“- Yok mu lan aranızda bana yan bakacak erkek bir adam? diye damardan girmiş.

İşlerin daha da sarpa sardığını hisseden kahve sakinleri, sandalyelerinde kaykılıp arazi olmaya çalışırken, kısa boylu ufak tefek yapısıyla Temel, yerinden kalkıp dev gibi herifin yanına doğru yürümeye başlamış.

Fal taşı gibi açılmış herkesin gözü… Zavallı Temel’in az sonra ne hal alacağı herkesin hayalinde farklı canlanmış.

Temel, etraftakilerin korkulu bakışları arasında kendini bekleyen acı sona doğru yaklaştıkça, kahvedekilere meydan okuyan adam da, bu kadar insanın içinden, niye bir yumrukta top gibi havaya fırlatabileceği birinin kendisine rakip olarak çıktığını anlayamamış ve şaşırmış.

Temel, yanında bir yavru gibi küçücük kaldığı adamın yanına varınca, hemen koltuğunun altına girmiş ve kahvedekilere:

“- Var mı şimdi bize yan bakan? deyivermiş.

*****

Genelkurmay Başkanımız Orgeneral İlker Başbuğ’un Trabzon’da savaş kıyafetlerini giyerek Oruç Reis firakteyninde yaptığı konuşmayı dinlerken bu fıkra aklıma geldi.

NATO’nun en önemli güçlerinden, dünyanın sayılı orduları arasında yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanın söylediklerine karşı çıkmak… tehlikeli bir oyun değil mi?

Halbuki onunla aynı safta olmak, en azından öyleymiş gibi görünmek bile, insanın hayatını garantiye almasına yeter.

*****

Saf deyince hemen aklıma, geçen gün Bahçeli’nin yaptığı Tandoğan mitingindeki çağrıyı hatırladım.

Açılımdan hemen vazgeçilmesini isteyen Bahçeli, başbakana “tarafını seç!” demişti.

Her ne kadar Bahçeli’nin suçlamalarında, hükümetin PKK ile işbirliği yaptığı gibi inanılmaz bir iddia vardıysa da, görünen manzara o ki, açılıma karşı çıkanların başında sadece MHP değil, PKK da var.

Herkesin zihninde neredeyse açılımın bittiği, artık bundan vazgeçilmesi gerektiği gibi bir izlenim bırakan son sokak olaylarını ve Reşadiye'de 7 askerimizin şehit edilmesi eylemini üstlenen PKK değil miydi?

Yani barışın, açılımın karşısında bir güç ve gövde gösterisi yapan PKK var. PKK’nın sözünden dışarı çıkmayan bir siyasi parti olduğu için kapanan DTP var, ilk günden beri, açılımın karşısına kale gibi dikilen CHP var, MHP var.

Bu durumda yapayalnız tek başına kalan hükümetin karşısındaki saf belli olmuştu.

“Türkiye 1984’ten beri bölücü terör örgütüyle mücadele etmektedir. Bu süreçte ülkemiz ve milletimiz, özellikle de terörün yoğun olduğu bölgedeki insanlarımız, terörden büyük zarar görmüştür. Türk Silahlı Kuvvetleri, bölücü terör örgütüne karşı mücadelesini yasalar çerçevesinde, her türlü fedakârlığı ve gayreti göstererek kararlılıkla sürdürmüştür ve sürdürmeye de kararlıdır” diyen Başbuğ’un hükümetin yanında yer almadığını söyleyebilir miyiz?

“Son zamanlarda artan toplumsal olaylarda şiddete başvurulduğunu görmekteyiz. Bu olaylar, hiçbir şekilde kabul edilemez. Toplumun bütün kesimleri, sağduyulu olmak, tahriklere kapılmamak zorundadır. Herkes itidal ile hareket etmelidir. Toplumsal çatışma hiç kimseye ve ülkemize fayda sağlamaz. Büyük zararlara neden olabilir ve ancak düşmanlarımızı sevindirir. Güvenlik kuvvetlerimiz gerekli tedbirleri zamanında alarak halkımızın güvenliğini sağlamak için büyük bir özveriyle görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu konuda herkes güvenlik kuvvetlerimize yardımcı olmalıdır.”

Bu cümleler sizce başbakan Erdoğan’a mı, yoksa, Genelkurmay Başkanı Başbuğa mi ait?

*****

“Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu da hiç kimse unutmamalıdır.”

İşte size Başbuğ’un konuşmasından bir bölüm daha... Demek ki bundan sonra herkes kendi işini yapacak. Benim anladığıma göre, artık siyasetçiler politikayla, hakimler yargıyla, gazeteciler medyayla, askerler de orduyla meşgul olacaklar.

“Özellikle bugünlerde, bizi birbirimize kenetleyen binlerce yıldır sahip olduğumuz ortak değerlerin sıkça vurgulanması ve bu değerlere sahip çıkılması ayrı bir önem taşımaktadır.”

Sayın Genelkurmay Başkanımızdan önemli bir açılım daha… Binlerce yıldır sahip olduğumuz ortak değerler daha sık vurgulanacak, bu değerlere daha çok sahip çıkılacak. Ne güzel değil mi?

Demek artık kimse dindar diye ordudan atılmayacak, şehit anaları başını örttükleri için askeri mekânların dışında tutulmayacak, oğlunu evlendiren kapalı analar, evlatlarının mürüvvetlerini görebilecekler.

“Son olarak çeşitli vesilelerle değindiğim, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekâta ilişkin bazı hususlara değinmek istiyorum. Bugün, bu konulara özellikle üzerinde olduğumuz TCG Oruç Reis Firkateyni’nde değinmemin özel bir anlamı var. Herhalde herkes, açıkça ne demek istediğimi anlamaktadır.”

İşte Başbuğ’dan sevindirici bir açıklama daha…

Açıkça söylemiyor ama, hepimizin ne demek istediğini anladığımızdan emin.

Bunu anlamayacak ne var. “Deniz Kuvvetleri eski komutanı Özden Örnek’in darbe günlükleriyle, Albay Dursun Çiçek'in ıslak- kuru imzasıyla ve son olarak Kafes planıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gölge düşüren, orduyu tartışılır hale getiren, güvenilirliğini zedeleyen bazı denizciler olduysa da, başkomutan olarak ben ordumuzun ve onun güvenilirliğinin teminatıyım” demek istiyorİlker Paşa…

Gerçi sözü geçenlerin kişisel hatalarından dolayı, kimse orduyu suçlamak istemiyordu ama, şimdiye kadar buna benzer bir açıklama gelmemesi de insanları rahatsız ediyordu. Sanki ordu tamamen darbe yanlısı, sürekli siyasetle iç içe, sivil yönetim için komplolar düzenleyen bir kurum gibi algılanıyordu. Bu nokta da böylece aydınlanmış oldu.

*****

Konuşmanın bundan sonraki bölümünde, sanki yukarıdaki söylenenlerle pek uyuşmuyor gibi algılanabilecek cümleler var gibi görünüyorsa da, bunlardan imalı sözlerle olumsuz manalar çıkartmaya gerek yoktur.

Çünkü Sayın Başbuğ bunun da altını çizmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Her şey yasalara uygun olarak yürütülür. Ciddi hukuk devletinde imalı konuşmalara, dedikodulara yer yoktur.”

Bunun üzerine söylenecek her söz zaid değil mi?

Kim ne derse desin, gazeteler ne yazarsa yazsın, televizyonlar ne söylerse söylesin, hatta bazıları demokratik çerçevede orduyu bazı hatalarından dolayı tenkit etsin. Sevindirici bir şey daha var ki, sayın İlker başbuğ’un da işaret ettiği gibi, “Türk milleti, nelerin olduğunu, nelerin yapılmak istendiğini çok iyi bilmektedir.”

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..