Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '15

 
Kategori
Kültürler
 

Oryantal Dogmaların Trajikomik Hezeyanları

Oryantal Dogmaların Trajikomik Hezeyanları
 

Cumartesi akşamı Norveçli ve Fransız dostlarımızla Side Aphrodite Restaurant’ta keyifli bir akşam yemeği yedik. Yarım asırlık lokanta öyle bir görsellik ve lezzet şöleni sunuyor ki garip ötesi fiyatlarına kafanızı takmıyorsunuz. Masamızın en küçük misafiri iki yaşındaki Norveçli Lara Isabella idi. Batı’nın neden Batı, insanın neden insan olduğunu; güç ve öz güven kelimelerinin anlamını küçücük bebeğe bakarak anlayabiliyordunuz. Arabamızı park ettikten sonra -araç trafiğine kapalı- Liman Caddesi’ni -badi badi- tek başına yürüdü. Yoldaki Golden yavrusuna sarıldı, esnafla şakalaşmayı ihmal etmedi, fotoğraf çekmek isteyenlere poz verdi. Başı masa hizasına gelse de -bir birey olarak- bizimle aynı koltuğa oturdu; babasının pizzasından, annesinin makarnasından yedi. Doymayınca, annesine “Sen yeme, bana yedir.” dedi. Üzerine de dondurma yemeyi ihmal etmedi.

Norveç’te, çalışan anne-babaların çocukları iki yaşından itibaren zorunlu kreşe gidiyorlarmış ve hayata acımasızca hazırlanıyorlarmış. Gözlerim açık dinledim ve iki ilginç detayı sizlerle de paylaşayım: Norveç’te altı ay süren kış mevsimin ne sert olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Kreşteki bebekler öğle uykularını -bahçedeki karlar içindeki yataklarda- açık havada uyurlarmış. -10 ve daha soğuk değerlerden bahsediyoruz. Böylece ciğerleri temiz havayla dolar, doğaya karşı güçlenirlermiş. Soğuktan tüm çocukların burnu akarmış; ama asla silinmezmiş. Sümükleriyle çocuk kendi baş etmeliymiş. Burnunu karıştırabilir ve sümüklerini yiyebilirmiş! Çünkü sümük mikroplara karşı etkili bir ilaçmış ve vücuda çok yararlıymış.

Sümük muhabbetine ara verip spaghetti carbonara’yı çatalıma doladım. Eminim o da vücuda faydalıydı. Tam karşımda oturan Lara’ya kaydı gözlerim. Büyüklerin muhabbetinden sıkılmış, önündeki tablet bilgisayarda YouTube’a bağlanmıştı. En sevdiği şarkıya eşlik ediyordu: Tivinkıl tivinkıl, litıl sıtar / Hav ay vondır vat yu ar.

Bn. Otacı’ya dönüp “Sümüğün mucizeleriyle ilgili bir yazı yazmalısın!” dedim:)

Diğer arkadaşımızın oğlu Sorbonne’da -dil mühendisliği alanında- yüksek lisans eğitimine başlayacaktı. Babasına yardımcı olabilmek için bir lokantada part-time çalışıyordu. Kız arkadaşı da aynı üniversitede İşaret Dili alanında lisans eğitimine devam ediyordu. Aynı evi ve masrafları paylaşıyorlardı ve şimdi hayretler içinde kaldığım şu sözlerini siz de dinleyin:

“Biz evliliğin iki seviye altındayız. Yani bir ilişki yaşıyoruz, sonrası nişanlılık ve evlilik. İlişki seviyesinde olduğumuz için devlet 300 euro kira yardımı yapıyor. Nişanlılık ve evlilikte bu rakam artacak.”

      Oy Asiye Asiye
         Tütün koydum kesiye 

Muhteşem bir gecede çıktığımız kültür turunda benim de bir şeyler anlatmam gerekiyordu.

“Bizde bebek doğdu mu sarıp sarmalanır. Cereyanda kalmaması için kapılar, pencereler kapanır. Okunup üflenir, kurşunlar dökülür; nazar boncuğu ve muska takılır. Mama sandalyesine oturtulur ve -binbir şaklabanlıkla- kusuncaya dek yedirilir. Uyumadan önce odasının sıcaklığından emin olunursa da -sabaha karşı odanın soğuyacağı düşünülerek- üzerine yelek giydirilir ve battaniye örtülür. Evin içindeki sigara kokusu önemsizdir. Biraz büyüdü mü babası kucağına oturtarak araba kullandırır. Karda yağmurda sokağa çıkartılmaz hatta okullar tatil edilir. Okula giderken kat kat giydirilir, başından bere elinden eldiven eksik edilmez. Büyüklerin yanında lafa karışması, düzgün oturmaması, burnunu karıştırması hele hele sümüklü parmağını ağzına götürmesi çok ayıptır ve kulağının çekilmesini gerektirir. Gençlik yaşlarına geldiklerinde el ele tutuşmalarına mahalleli caz yapabilir. Kızlı-erkekli eğlenmelerine müdahale edilebilir. Giriş katlarında yaşayan muhtarlar bir aganigi durumu tespit ederlerse karakola şikayet ederler. Maazallah fuhuş tehlikesi vardır. Bırak seçtiği dalı, aslında okuduğu üniversitenin adı önemlidir. Diploma iş bulma garantisi değil, cehaletin alındığının belgesidir. Otuz beşinde işini kaybedenin yeni bir iş bulması neredeyse imkansızdır. Dil Mühendisi de ancak sakatatçıda koyun dili hazırlar. Erkekler büyüdükçe kafalarına “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin!” düsturu yerleştirilir. Şanslı olan kadınlar sopa yiyip çocuk doğurur, şanssız olanlar da bıçaklanıp öte âleme postalanır. Erkeğin evlenmeyeni, bol söveni ve harbi döveni makbuldür. Elini kana buladıysa makul bir gerekçeyle salıverilir de olur da mapusa düşerse "adamın haza hasıdır!" Eksik eteği bıçaklamasının ardında mutlaka asil bir neden vardır.”

Anlatmam gereken bunlardı. Anlatamadım.

Çok mu zor onların başardıklarını başarmak! Belki; ama imkansız değil. Önemli olan niyet. Eğitim sürecim dahil ömrümün yarısını yurt dışında geçirdim ve şunu söyleyebilirim ki onlar hayatı doğar doğmaz hazmetmeye, biz ise tüketmeye başlıyoruz; onlar ileriye, biz geriye bakıyoruz.

Beklenti içindeki bakışlara aldırmadım, tabağımdaki son lokmayı aldım.

Geceye damgasını -hemen yol kenarındaki- masamıza yanaşan seyyar satıcı vurdu: "Abi, arkadaşlara fes vereyim mi?”

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..