Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '16

 
Kategori
Tarih
 

Osmanlı "hanedan gelinleri"..."Aşık" mı; yoksa "casus" mu?

Osmanlı "hanedan gelinleri"..."Aşık" mı; yoksa "casus" mu?
 

II. Adülhamid'in bir Cuma Selamlığı'na çelilmiş bir resmi...2005 Yılında böyle bir selamlıkta suikaste uğradı...


II. ABDÜLHAMİD'İN EŞLERİNDEN BİRİ, "BELÇİKA SARAYI'NDAN ÇIKMA" BİR MATMEZEL; KENDİSİNE SUİKAST HAZIRLAYAN DA "BELÇİKALI BİR ANARŞİST"TİR...

Sultan Abdülhamid'in kardeşi Şehzade Ahmet Kemalettin efendi, zamanının büyük müzisyenlerinden biriymiş...İki kardeş aynı kadına aşık olurlar...Vuruldukları kadın, Belçika Sarayı'ndan çıkma Matmazel Flora Cordier(Kordiye)...İki kardeşin bu aşk yarışması, Şehzade Abdülhamid'in zaferi ile sonuçlanır. Abdülhamid, Flora ile evlenir ve öncelerden de olduğu gibi, bir yabancı kadın(gelin-eş) olarak Harem'e yerleşir(1).

*     

O akşam, sarayda neşeli bir hava vardı...Padişah Abdülaziz(Şehzade Abdülhamid'in amcası) ve Canan(Abdülhamd'in babasının eşlerinden bir; aynı zamanda amcası Abdülaziz'in yasak ama zararsız platonik aşkı) bir deniz gezisi yapmışlar ve salonlardan birinde çay içiyorlardı. Bir ara, Padişah:

-- "Kemaleddin ile sevgili terzisinin meselesi nasıl?" dedi.

Canan:

-- "Endişe verecek bir hal yok, rahat edebilirsin" diye cevapladı ve ilave etti; "Can sıkıcı  bir şey olsa haber vereceğim, biliyorsun"...

Padişah Abdülaziz, sanki tam zamanı gelmiş gibi, hanedana katılan "yabancı gelinler" hakkındaki düşüncelerini belirtti(2) :

-- Yabancı gelinler, eskilerde kaldı...Nizamlar müsaade etse de, ben yine çocuklara, "böyle evlilik yapmayın" derim...Müslüman olunur, bu kolay!..Ama, Türk veya Fransız olunur mu?..Milli heyecanlar hissedilir mi? Yabancı zevcem olsa, anlar mı, benim Mohaç'ta ne hissettiğimi, bayramda ruhumda nelerin kıpırdadığını, Viyana kuşatmasını anıp neler düşündüğümü, Mısır'ın, Yemen'in, hatta Söğüt ve Bursa toprağının bana ne ifade ettiğini bilir mi?...Bunları bırak, ben onu bilebilir miyim? İsa'ya eğilişini, paskalya kutlayışını, 14. Lui'ye "Büyük" deyişini, Rişar'ın aslan yüreğini, sen hissediyor musun bunları? Hayır, değil mi? En yakınınla bu yabancılıklar içinde ne yaparsın? Bir Müslüman yaratılır; ancak bir Osmanlı yaratılmaz!

Canan :

-- Evet, dedi. İnsanlar yetiştiriliş tarzlarına bağlı kalırlar.

Padişah Abdülaziz devam etti :

-- Yabancı gelinler sevimlidir; fakat hanedana pahalıya mal olurlar...Hürrem Sultan, Safiye Sultan'ı unutma!..Başka türlü olmaları insanlığa aykırıdır. Vatanı ezilir, harap olurken; ailesini, ahbabını, toprağını düşünmeyen kadın, zaten tıyneti bozuk demektir.

*

Şehzade Abdülhamid, II. Abdülhamid olarak padişah olduğu gün, kadını Flora Cordier'in ortadan kaybolduğu haberleri yayılır...Çeşitli söylentiler ortalıkta dolaşır; kimileri, "memleketine(BELÇİKA'ya)" gittiğini söylüyor; kimileri de "saraya yerleşmiştir" diyordu...

Avrupa gazeteleri de bu konuyu işliyordu...Bu arada bir İngiliz sefiri, memleketine yazdığı bir mektupta aynen şöyle diyordu(3) :

"Yeni İmparator'un, Saray'da birkaç gözdesi bulunmaktaysa da,  bir tek zevcesi vardır...Sanılır ki, bu genç hanım, onu harem hayatı aleyhine sevk etmiştir ve Avrupa usullerine ısındırmıştır...İşte böyle aziz dostum, sizce yeni padişah Kanuni Süleyman, madam Cordier de, Roksalana olamazlar mı?..."

*

Şunu demek istiyorum...

Bir şekilde Osmanlı Hanedanı'na katılan yabancı kadınlar...Örneğin, "Muhteşem Yüzyıl / Hürrem" ve "Muhteşem Yüzyıl / Kösem" dizilerinde gösterildiği gibi, padişahın gönlünü etmek için sıra bekleyen cariyeler değillerdir...

Padişah Abdülaziz'in söylediği gibi onlar her ne kadar, geldikleri ya da getirildikleri ülkelerinden ve ailelerinden uzak olsalar da, ne ülkelerini ne de ailelerini unuturlar...Onlar unutsa bile, geldikleri ve getirildikleri ülkeler onları unutmazlar ve onları siyaseten kullanabilirler...

Bu konuda, tarihimizde yeterli bilgilerin olmayışı, yabancı ülkelerin, Harem'deki  kendi insanları vasıtasıyla bazı siyasi faydalar elde etmediği söylenemez...

Ben, yukarıda aktardığım, Padişah Abdülaziz'in ve İngiliz Sefiri'nin, memleketine yazdığı mektuptan bunu çıkarıyorum...

*

II. Abdülhamid'e suikast...

1905 yılı...II. Abdülhamit, muhaliflerinin boş durmayacağını biliyordu. Avrupa'da rejim aleyhine çalışan Osmanlı münevverleri(aydınları), 1897 savaşında yenilen Yunanlılar, gayelerine erişemeyen Ermeniler, Adülhamid'e müthiş düşmandılar. Filistin'i satın alamayan Yahudiler de, padişaha son derece kindar gözlerle bakıyorlardı. Ve bu kazanın altına büyük devletlerin her biri, kendine göre bir odun sürüyordu...

BELÇİKALI, meşhur anarşist Edvard Joris, önceden İstanbul'a gelip padişahın hayatını yakından takip etmiş. Her Cuma camide ne kadar kaldığını, ne şekilde hareket ettiğini incelemiş...

21 Temmuz Cuma günü, Belçika'lı anarşist Edvar Joris ve diğer bir kaç suikastçı ile saatli bomba yüklü arabaları ile arabalı ve arabasız kalabalığa karışarak arabalarını padişahın girdiği caminin yakınına bir yere bırakmışlar ve arabadan inerek uzaklaşmışlar.

Padişah, camiden çıkıp arabasına doğru ilerlerken, Şeyhülislam, bir arzda bulunmak için önünü kesmiş. Konuşma sırasında bomba patlamış...Padişah'ın kısa bir süre bu oyalanması hayatını kurtarmış...

*

Şimdi, Belçikalı suikastçını, İstanbul'da padişahla ilgili bir ön araştırma yaptığı sırada, padişahın eşi Flora Cordier ile birebir ya da bir aracı vasıtasıyla görüşüp görüşmediği konusunda, hiçbir yerde hiçbir şey okumadım...

Harem'deki "yabancı kadınların", Harem'e gelmeleriyle birlikte, ailelerinden ve ülkelerinden koptuklarını düşünmüyorum...Kendileri, bu irtibatı sağlayamıyorlarsa, aileleri ve ülkelerinin yöneticileri tarafından bir şekilde izleniyorlardır...Hele, bu cariyeler "gözde" ve "sultan" mertebesine geldiklerinde, bu irtibatın biraz daha kolay olduğu söylenebilir...

Son olarak, kitaba önsöz yazan II. Abdülhamid'in torununun damadı tarihçi İsmet Bozdağ'ın şu sözünü tekrarlayacağım:

"Siz de, (bu kitabı) benim gibi okuyacaksınız; ve kendi kendiniz soracaksınız:

-- Casus mu?...Aşık mı?

Ben, bu soruyu kendime sordum...

Padişah Abdülaziz,  "Yabancı gelinlerin hanedana pahalıya mal olduğunu" söylemişse ve bunun arkasından da "Hürrem" ve "Kösem" sultanların adlarını vermişse, bu konuda biraz düşünmek gerekir sanıyorum.

 

cdenizkent

28 Mart 2016

 

 ------------------------ :

(1) Hanzade  Sultanefendi,   Osmanlı Hanedan Saray Notları(1808-1980), İstanbul: 2002, s.8

Ek bilgi : Bu paragraftaki bilgiler, II. Abdülhamid'in torunu Devletler Hukuku Profesörü Mehmet Ferid Efendi ve kızı A. Hanzade Sultanefendi'nin, ortak eseri olan bu kitaba "önsöz" yazan ve Hanzade Sultanefendi'nin kocası olan  tarihçi İsmet Bozdağ'a aittir.

İfadeler, kitaptan birebir alınmış değildir; benim kendi ifade tarzım ile gerçek dışına çıkmadan biraz farklılaştırılmıştır...

(2) A. g. y. , ss. 248-249

(3) A. g. y. , ss. 398-399

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..