- Kategori
- Tarih
Osmanlı'dan Cumhuriyete
OSMANLI’NIN MİRASI ATATÜRK VE CUMHURİYET 21. YÜZYIL
İmparatorluk kurmuş, üç kıtaya hükmetmiş, tarihe medeniyet kurarak damgasını vurmuş Osmanlı İmparatorluğu gerçeği. Bir devrin kapanmasının ardından bu imparatorluğun derin devlet tecrübesinin mirası sayılması gereken siyasal aktörlerinin(Mustafa Kemal ve arkadaşları) Anadolu coğrafyasında yeniden kurduğu Osmanlı’nın devamı sayılabilecek Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Osmanlı İmp.’nun küllerinden yeniden doğan’’ Türkiye Cumhuriyeti’’ günümüzde Türklerin Dünya üzerinde ve bu coğrafyadaki stratejik ve siyasi bakımdan en etkili aktörü olan devletidir.
Tarihe bakarken Osmanlı İmp. ve Türkiye Cumhuriyeti’ni birbirinden ayırmadan geniş bir perspektiften bakarak bu gün yaşananlara daha doğru teşhisler koyabiliriz. Söğüt’teki birkaç yüz çadırlık obanın, üç kıtaya hükmeden imparatorluğa dönüşmesi nasıl olmuştur?Çok uzun yazmadan tek kelimeyle ifade edilebilir. ADALET. Genişlemeye çalışan Osmanlı Beyliği’nin sınır komşuları olan Bizans şehirleri Türk – İslam sentezinin tezahürü olan Osmanlı yönetimindeki şehirlerdeki mallarını rahatça sattıkları pazar güvenliğine, inanç özgürlüğüne ve adalete özenmişler bu nedenle Osmanlının şehirlerinde yaşamayı arzulamış zamanla Osmanlılar tarafından yönetilmeye zemin hazırlayarak Osmanlı şehri olmuşlardır. Güçlenen sınırlarını genişleten Osmanlı beyliği zamanla Anadolu’da Türk birliğini sağlamış,devlet olmuş yükselme devrindeki uygulamaları(Ahilik) ile dünya medeniyetine katkı sağlamış ve zamanla da üç kıtaya yayılan imparatorluk haline dönüşmüştür. Yavuz ve Kanuni’den sonra yükselme devrinin itici gücü olan Türk – İslam sentezi terkedilip Osmanlı Sarayı’nda halifeliğin gelmesiyle etkin olan Arap-İslam sentezi benimsenmiş Arap gelenek ve görenekleri bilim,sosyal ve siyasal hayata egemen olmaya başladıktan sonra sonra duraklama devrine girilmiş çöküş başlamıştır. Aynı yüzyılda Skolastik Düşünce (Tek doğrunun İncil kabul edildiği İncil’den başka hiçbir bilimsel verinin değer bulmadığı düşünce sistemi)’nin inim inim inlettiği medeniyet olarak Osmanlı’nın kat kat gerisinden gelen Avrupa kıtasında Almanya’da Martin Luther, Fransa’da Calvin ‘’Skolastik düşünce’’ye savaş açmışlar, Hristiyan Papazların ve Kilise’nin halkı kandırdığı, sömürdüğü, uyuttuğu gerçeğinden yola çıkarak, Hristiyan inanış sisteminde değişim ve dönüşümün yolunu açmış yeni bir bakış açısı getirerek yeni mezhepler ve düşünce sistemlerinin gelişmesine zemin hazırlamışlar devletlerin ve yöneticilerinin üzerindeki din baskısının kalkmasının önünü açmışlar ve bunun sonucunda Avrupa’da 17. Yüzyılda başlayan aydınlanma çağının fitilini ateşlemişlerdir.
Avrupa’da aydınlanma çağı ile birlikte skolastik düşüncenin doğal sonucu olan ‘’Dogmatik Düşünce’’(bilimsel dayanağı olmayan düşünce)nin yerini bilimsel temele dayanan akılcı düşünce almış bunun sonucunda Avrupa’yı medeniyetin zirvesine çıkaran üç temel olgu RÖNESSANS, SANAYİ DEVRİMİ, FRANSIZ İHTİLALİ ortaya çıkmıştır. İngiltere’de sanayi devrimi(Buhar gücünün keşfi kol ve emek gücünün yerini makinelerin alması)üretimin artması ile bolluğun ve zenginliğin yolu açılmıştır. Fransa’da ‘’Fransız ihtilali’’ (1789-1799) Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ile Roma Katolik Kilisesi ciddi reformlara gitmeye zorlamıştır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bu bir dönüm noktasıdır. Fransız halkı önceki döneme göre büyük bir evrim geçirmiştir. Halk bilinçlenmiş sarayın, kralın, seçkinlerin denetiminden çıkmaya başlamıştır. Şehirlerde yaşayan pek çok burjuva(özel sektör üretim araçları) büyük bir atılım içinde bulunmuş. Kitaplar yaygınlaşmış aileler çocuklarını üniversitelere göndererek sağlam bir gelecek kurma yolunu tutarak kültürel seviyeyi yükseltmişti orta sınıf kalkınmıştır. Bağımsız yayıncıların çıkarttıkları gazete, bildiri ve broşürler, kitlesel bilinçlenmeye yol açmıştır. Bu koşullar da toplumsal değişim taleplerinin olgunlaşmasına yol açmıştır. İtalya’da ‘’Rönessans’’ , (Orta Çağ ve Reformasyon arasındaki tarihi dönem olarak anlaşılır.) 15 - 16. yüzyıl İtalya’sında batı ile klasik antik çağ arasında sanat, bilim, felsefe ve mimarlıkta bağın tekrar kurulmasını sağlayan, Antik Yunan filozof ve bilim adamlarının çalışmalarının çeviri yoluyla alındığı, deneysel düşüncenin canlandığı, insan yaşamı üzerine yoğunlaşıldığı, matbaanın bulunmasıyla bilginin geniş kitlelerle paylaşımının arttığı ve radikal değişimlerin yaşandığı dönemdir. Bu üç temel olgu son üç yüz yıllık serüveni ile işte bu günkü medeniyetin zirvesinde bulunan modern, sanayileşmiş, insan haklarına değer veren Avrupa’yı ortaya çıkarmıştır.
Avrupa’da bunlar olurken aynı dönemde Osmanlı’nın durumuna kısaca bakmakta yarar vardır.Aslında çok şey söylemeye de gerek yoktur.Osmanlı imp. 17. Yüzyıldan sonra içine kapanmış 17. Yüzyılda Avrupa’da başlayan aydınlanma çağını ve yukarıdaki üç temel olgunun Avrupa devletleri ve toplum hayatında meydana getirdiği değişimi kaçırarak bu yarışın gerisinde kalmıştır.Dinsel bağnazlığın yarattığı dogmatik düşünceden kendini kurtaramayarak akılcı düşünce ve müspet bilimlere gereken önemi verememiştir. Matbaayı(Gutenberg 1450 Mainz Almanya) iki yüzyıl geç alması( Osmanlı İmp. İbrahim Muteferrika 1727 ) bile tek başına durumu açıklamaya yeter sebeptir. Osmanlı İmp. 18 ve 19. Yüzyıllarda devletin ihtiyaç duyduğu kadroları yetiştirmek için sınırlı sayıda eğitim kurumları tesis etmiş,ordunun modernleşmesi,ıslahat,tanzimat gibi yenilik hareketlerine girişmiş olsa da eğitim ve bilinç düzeyi arttırılmayan toplumun,orta sınıfın zihinlerindeki din eksenli dogmatik düşünce engelleri aşılamadığından yeterli desteği bulamamış güdük kalmış, yaygınlaştırılamamıştır.( 1450’lerde matbaayı reddeden zihniyet aradan 500 yıl geçmesine rağmen 1960’lara gelindiğinde bile hala bölgemizde toplumun bazı kesimlerinin Traktör’ü gavur icadı Ay nurdur gidilemez demesi bile durumu açıklamaya yeterdir.) 1915 yılına gelindiğinde İngiltere, Almanya, Fransa İtalya gibi devletlerin yukarıda adı geçen üç olgunun toplum hayatını düzenlemesi demokrasi insan hakları kültür, bilim,sanat, teknoloji, beraberinde üretim ve askeri alanda ulaştıkları güç devasa boyutlara ulaşırken Osmanlıda durum neydi; Bilim, teknoloji, sanayi yok sayılacak kadar az, Anadolu şehirlerinde, kasaba ve köylerinde neredeyse hiç okul ve üniversite yapılmamış,(İstanbul’da az sayıda olmasına rağmen) kültür ve sanat gelişmemiş, üretimi olmayan, fakirlik diz boyu, kadının adı yok, orta sınıf gelişmemiş, askeri alanda geri kalınmış, sermaye ve finans alanında birikim ve kurum tesis edilmemiş, bankacılık ise yabancı imtiyazlarının insafına terkedilmişti. Para basma yetkisine sahip, devletin bankası sandığımız ‘’Osmanlı Bankası’’(Sermayesi ve kontrolü önce İngiliz daha sonra bu gün bile Avrupa’nın sermaye ve finans hareketlerini kontrollerinde tutan olan ünlü Yahudi ailesi Rhotchild’lere geçmiş) devleti borç sarmalının içine sokarak sömürünün son 60 yılda ana merkezi olmuştur.
1915 yılında yukarıda belirtilen yapı ile 1. Dünya savaşına giren batının devasa teknoloji, silah ve üretim gücü karşısında direnemeyerek yenik sayılan Osmanlı imp. 1919 yılında işgal güçlerine karşı M.Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde ‘’Kurtuluş Savaşı’’ mücadelesi vererek yanmış, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden Anadolu’da 1923 yılında Misakı-ı Milli sınırları içerisinde Türkiye Cumhuriyeti adında yeni bir devlet meydana getirmişlerdir. 1923 – 1938 Atatürk’ün yeni Türkiye Cumhuriyetini kurduğundan ölümüne kadar geçen süre(15 Yıl)’dir. Sanayisi, teknolojisi, üretimi, sermaye birikimi, finansal yapısı, okulları, üniversitesi, kültür ve sanat birikimi, orta sınıfı, burjuvazisi(özel sektör) olmayan yüzde doksanı okuma yazma bilmeyen( Latin harfleri ile toplumumuzun cahil bırakıldığı öne sürülmektedir yüzde doksanı okuma yazma bilmeyen toplum nasıl cahil bırakılırsa) on üç milyon nüfusu olan, demokrasi deneyimi yetersiz bir toplum. 1923 yılında devralınan miras işte buydu.
1923’ten sonra 15 yılda neler yapılmıştır?
Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte bilim, kültür, sanayi alanında yeniliklere girişilmiş, Kurtuluş savaşı devam ederken öğretmen yetiştiren kurumlar kongresi yapılarak eğitimin ve kurumlarının önemi vurgulanmış Anadolu’da okullaşma çalışmaları başlatılmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü Elektrik İşleri Etüt İdaresi, Bursa Merinos Halı Fabrikası, Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA), Merkez Bankası,Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türkiye Cumhuriyet İş Bankası, Türkiye Şeker Fabrikaları, Ziraat Okulları, Yüksek Ziraat Enstitüsü, Devlet Opera ve Balesi gibi kurumlar tesis edilmiştir. İzmir İktisat Kongresi'nde alınan Misak-ı İktisadi kararlarının temel amacı olan özel girişimciyi sanayi alanına çekmek mümkün olmayınca da Devlet demiryolları kurularak demiryolları yabancılardan satın alınmış on bin km demiryolu ağı inşaa edilmiştir. Özel sektör başarılı olamayıp girişimci bulunamayınca temel ihtiyaçlara cevap verebilecek sanayileşmenin devlet eliyle yürütülmesine karar verilmiştir. 1933 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanmıştır. Bu dönemde, Sümerbank önderliğinde büyük bir dokuma sanayi kurulmuş 1936 yılında İkinci Beş yıllık Sanayi Planı hazırlanmış Bu dönemde; madencilik, elektrik santralleri, gıda, kimya, deniz ulaşımı, makine sanayi, deri sanayi gibi alanlarda birtakım planlar yapılarak uygulamalara başlanmıştır. 1937'de Etibank önderliğinde Türkiye'nin ilk demir çelik fabrikası Karabük'te açılmış, Tarım Kredi Kooperatifleri açılarak çiftçinin gelişmesine öncülük edilmiştir. Karayolları ağı genişletilmeye başlanmış 223 yeni köprü yapılmıştır. Türk Hava Yolları kurulmuş Türk Hava Kurumu kurularak havacılık sanayinin gelişmesi için çalışmalara başlanmış ‘’Kayseri’de uçak fabrikası(daha sonraki iktidarlar döneminde kapatılmıştır) açılmış. Öğretmen yetiştiren okullar kurulmuş, köy, kasaba ve şehirlerde okullar açılmış eğitim yaygınlaştırılmış yeni üniversiteler kurulmuştur. Dünya ile entegre olabilmek için’’ Miladi Takvim’’ getirilmiş harf devrimi yapılarak batının bilim, kültür alanındaki birikimlerinden yaralanmanın önü açılmıştır. Medeni kanunla kadınların toplum hayatında eşit bireyler olması için fırsat eşitliği yaratılmış seçme seçilme hakkı verilmiş okul, iş, üretim ve tüm alanlarda yer almaları sağlanmıştır. Bu günün şartları,akıl ve bilinç düzeyi ile dünü eleştirmek girişimleri karşısında yukarıda çerçevesi çizilen 1923 Türkiye’sinin imkanları ile yola çıkıldığını özümseyerek, toplum yapısı iyi anlayarak 1938 yılına kadar ( 15 yılda) nereye varıldığı iyi etüt edilmelidir. Bu günkü demokrasi olgunluğunu baz alarak düşünce sistemi geliştirip o günkü siyasi yapıyı eleştirme girişimi karşısında, eleştiri yapılırken o günkü toplumun içinde bulunduğu sosyal, siyasal ekonomik yapıyı ve halkın bilinç düzeyini de dikkate almanın gerekliliği unutulmamalıdır.
Tarihin akış sürecinde 12 ve 13. Yüzyılda dini ilimlerde zirve yapmış Orta Asya’nın, kültür ve medeniyet merkezi olmuş ipek yoluyla zenginleşmiş Semerkant ve Buhara şehirleri bilimsel temelli akılcı düşünce dönüşümünü yapamadığı için bu özelliğini yitirmiş ve çökmüş İpek yolunun yeni cazibe merkezi olan bayrağı devralan Osmanlı imp. 16.yüzyıla kadar bayrağı taşımış aynı hataya düştükleri içinde onlar da kurdukları medeniyetin bir süre sonra çöküşüne engel olamamışlardır
Dünya yeni yüzyılda yeni bir değişim ve dönüşümün eşiğindedir. Dijital ve elektronik çağda bilişim ve iletişim yeni değişim ve dönüşüme yol açacaktır. Değişim ve dönüşüme hazır olanlar ve hazırlığını şimdiden yapacak olanlar gelecekte gelişmişlik seviyesinin üst basamaklarında yerlerini alacaklardır. Hazırlığını yapamayanlar Avrupa, Amerika dahil alt sıralara düşmekten kurtulamayacaklardır. Darısı bizim başımıza.
Şenol KABAOĞLU