Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '09

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Osmanlı'dan günümüze hayvan sevgisi

Osmanlı'dan günümüze hayvan sevgisi
 

Osmanlı İmparatorluğu çöktüğünde, yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Oysa Osmanlı 600 yılı aşkın bir zaman üç kıtada egemenlik sürmüştü. Fakat, zaman artık imparatorlukların ayakta kalamadığı zamandı. Ve Osmanlı da imparatorluktu.

Osmanlı çok yönden araştırıldı. Tarihçi olan olmayan herkes birşeyler söyledi, eli kalem tutanlar birşeyler yazdı. Dinleyenler ve okuyanlar duymak istediklerini ya da okumak istediklerini duydu ve okudu.

Fakat, Osmanlı'nın bir de insan dışındaki canlılara gösterdiği sevgi vardır ki pek de ele alınmamıştır. Oysa, insan dışındaki canlılara gösterilen önem, aslında insana verilen değeri de ortaya koymaktadır.

Osmanlı döneminde birçok yerde hayvan hastanaleri vardı. Bugün bile birçok tarihi yapıda ve özellikle Osmanlı camilerinde kuş evleri görülür. Kuşlar buralara gelsin yuva yapsın yazın sıcaktan, kışın soğuktan korunsunlar diye binaların saçak altlarına kuş evleri yapılmıştır. Bazılarının yazdıkları gibi "Binaların başka yerini pislemesin diye bu kuş evleri yapılıyordu" diyemeyiz bu kuş evlerine. Çünkü yapılışlarının amacı yapım sırasındaki özene de yansımaktadır. Bu kuş evlerinin çoğu taştan ve ender olarak da ahşaptan yapılmış fakat yapıldığı binanın değerine uyum sağlayan bir estetik yapıdaydılar.

Kuşevlerine, Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu topraklarında ve Rumeli topraklarının bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan bölgelerinde sıklıkla rastlarız. Bazı kaynaklara göre en eski örneğine 13. yy başlarında Selçuklu İmparatorluğu'nun bir yapısı olan İzzeddin Keykavus Şifahanesi'nde rastlanır kuş evlerinin. Fakat, bu yapıdaki kuş evi tek örnek midir, yoksa günümüze gelmeyen başka kuş evleri de var mıdır henüz belli değil. Zaten, bu yazının amacı da kuş evlerinin tarihini yazmak değil.

Ya ne?

Düşünün, bir dünyaya hükmeden Osmanlı Padişahı Sultan II. Beyazıd (1481-1512) Beyazıd Camisi'ni yaptıran kişidir. Bildiğimiz gibi bugün İstanbul'un Beyazıd Meydanı'nı süsleyen bu cami 1501-1505 yılları arasında yapılmıştır. Fakat, cami yapılmaya başlandığında orada olan güvercinler, caminin bitiminden sonra da oradan ayrılmamışlar ve bugüne kadar da o caminin avlusunu kendilerine mesken edinmişlerdir. İşte, o günlerde bu güvercinlerin, adına yapılan camiyi terk etmediklerini gören Osmanlı Sultanı II Beyazıd, hazırlamış olduğu vakfiyesinde de güvercinleri unutmamıştır. Her yıl bu caminin güvercinlerine harcanmak üzere 30 altın yem parası ayrılmıştır. Peki bu vakfiyede kuşlara ne verilmek için 30 altın ayrılmıştı?

Sultan II. Beyazıd, adına yaptırılan caminin güvercinlerine ve diğer kuşlarına pirinç ve darı alımı için bu parayı ayırıyordu. Yalnız bu da değil. Aynı Padişah bu kuşların bakımına bir kişiyi de görevli olarak atıyordu. Atadığı bu kişi bütün kuşların yiyecek ve içeceği ile ilgilenecek, kuşların hastalık ve sakatlanmaları sırasında onları tedavi edecekti.

Uzun seneler Beyazıd Camisi'nin kuşlarından sorumlu kimseler bu görevlerini yerine getirdi.

Fakat, II. Beyazıd sokak köpeklerini de düşünmüş ve onlar için de ekmek alınması için para ayırmıştı.

Yalnız bunlar mı? Tabi ki hayır. Osmanlı'nın hayvanlara gösterdiği insanlık dersi bugün çağdaş Batı dünyasında "Hayvan Hakları" adı altında yasalaştırıldı ve ne yazık ki AB sürecinde bu yasa Türkiye Cumhuriyeti Meclisi'nce de kabul edilmesi için uyarılarda bulunuldu. Ve yasa Türkiye Meclisi'nden de geçti.

"Ne yazık ki" diye yazdım. Sanmayın ki hayvanlara verilen öneme "yazık" diyorum. Benim buradaki yazıklanmam, daha Avrupa hayvan haklarının ne olduğunu bilmediği tarihlerde, bizim atalarımız yurdun çeşitli yerlinde hayvan hastaneleri kuruyor, hayvanlara vakfiyelerde para ayırıyorlardı. Örneğin bir çok belgede adı geçen Bursa Leylek Hastanesi'ni bilen bir tek Batılı var mı? Ya Dolmabahçe'de bir zamanlar bulunan kuş ameliyathanesini? Üsküdar'da bulunan Kedi Hastanesi'ni kaç kişi biliyor? Ya bir zamanlar Sivas çarşısının iki dükkân geliri ile o yıl göç edemeyen kuşların her türlü masrafı için ayrıldığını bilen var mı?

Bir devletin üst yönetimi hayvan haklarına saygı gösteriyorsa bunun en büyük nedeni o devletin halkının da aynı görüşte olmasıdır. Nitekim, Osmanlı'nın Anadolu topraklarındaki hayvan sevgisi çağımız Batılı hayvanseverlerinin çok çok üzerinde bir sevgidir. Ve Türkler'de bu sevgi Orta Asya bozkırlarından günümüze kadar gelen insanla hayvanın birlikte yaşamasından kaynaklanmaktadır. Yani, İslâmiyet öncesinden beri hayvan sevgisi Türkler'de vardır. Çünkü, göçer toplum olan Türkler, evcilleştirdikleri hayvanlarla birlikte göç etmektedirler, onlarla birlikte yatıp kalkmaktadırlar. Öncelikle onların gücünden yararlanmaktadırlar. Sonra da sütünden, yününden yararlanmaktadırlar. Fakat, tüm bunları yaparken de o canlıyı öldürmeyi düşünmemişlerdir. Ancak, evcil olmayan ve av olarak avlanan eti yenebilen hayvanlar yenmiştir. Kendi elinin altındaki hayvanlar kesilip yenmemiştir.

Osmanlı toplumunda yaşayan insanlar yakın zamana kadar insan-hayvan arasındaki dostane ilişkiyi en güzel bir biçimde sürdüregelmiştir. Yazılı ve yazısız bir sürü hayvan hakları yürürlükte kalmıştır. Hayvanın da bir can taşıdığı ve onların da canlarının kutsal olduğu henüz İslâmiyet kabul edilmeden önceki dönemlerde de kabul edilmiştir.

Bugün bile, Anadolu'nun birçok köyünde beslemekte olduğu hayvana çok önem gösteren insanlar vardır. Bir buzağıyı arabasının arka koltuğuna koyup veterinere götüren insanımızı bütün dünya medyası günlerce haber yaptı. Sokak köpeklerine ve sokak kedilerine mahalleli büyük kentlerimizde bile hergün yiyecek içecek veriyor. Herhengi bir nedenle yaralanmış sokak hayvanları insanlarımız tarafından hayvan hastanelerine taşınıyor.

Fakat, yöneticilerimizle hayvanlar arasında bir sevgisizlik var. Örneğin, bir büyük lider evde köpek besleyen yazarlarla alay ediyor. Belediye başkanları sokaklarda dolaşan kedi ve köpekleri ya öldürüyor ya da onları toparlayıp bakımevlerinde açlığa terk ediyor. Oysa bu dünya hepimiz için varedildi. Dünya 20. yy'ın sonlarında bu gerçeği görüp de Hayvan Hakları diye yasalar çıkarırken bizim atalarımız kendine neyi reva görüyorsa hayvanına da onu reva görüyordu. Kuş evleri yapıyordu, hayvan hastaneleri kuruyordu, kedi-köpek ameliyathanelerinde sokak hayvanlarını ameliyat ediyordu, yük hayvanlarına fazla ağırlık yükleyenlere ceza veriyordu, yük hayvanlarının da cuma günleri tatil yapması ve dinlendirilmesi zorunlu hale getiriliyordu.

Hayır, bunun nedeni sevap kazanmak falan değildi. Bunun nedeni "İ n s a n" olmaktı. Çünkü, insanlık, hayvanları sevmekle başlar. Ve bu sevgi karşılıksızdır. Bu sevgi dünyayı paylaştığımız dostlarımıza olan borcumuzdur.

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..