Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Osmanlı'dan sonra Türkiye nerede duruyor?

Türkiye üzerine nice oyunlar oynandığı dillere pelesenk olmuş bir konudur. İnsanoğlunun çıkarcılığı yüzünden binlerce yıldan beri yeryüzünde bizim gibi olan ülkelerin sayısı az değildir. Bu düşüncenin içinde nice doğrular olduğunu sorgulamak yalnızca akıl yürütmekle aydınlığa kavuşturulamayacak kadar derin bir çalışma alanıdır. Bu konudaki çalışmayı değişik boyutları ile tarihçiler yapıyor. Kimi yazılı belgeler, bazı çatışmalar ve topyekûn savaşları da içeren bu sürecin içinden bir çırpıda sıyrılmak kolay değil. Bu açıdan bakıldığında gelişmelerin içine ticaretten beşinci kollara dayanan iç çatışmalara, ulaşımdan uzay yolculuklarına, düşünce akımlarından yeni keşiflere, turizmden ajan örgütlerine, STK'dan terör örgütlerine kadar uzanan bir bilgi birikimi ile boğuşmak gerektiği çok açık.

İçinde bulunduğumuz Orta Doğu toprakları, binlerce yıldan bu yana, bu tür bilgilerin üst üste yığılmakta olduğu en önemli bir bölge. Haçlı Seferleri öncesinde de yaşanan nice göçler ile kıtalara arası yayılmacılık akınları ve on binlerce kişinin öldürülmesini içeren savaşlar, özellikle Asya, Avrupa ve Afrika'nın kuzeyi için belleklerimizi zorlayan anılar ile doludur. Bizi ilgilendirmesi bakımından ünlü Fransız Doğubilimcisi Rene GROUSSET Bozkır İmparatorluğu adlı dev eserinde elde kılıç kalkan ile at üstündeki Türklerin Attila, Cengiz Han ile Timur bağlamında nereden nereye doğru yayılmış olduğunu ve ne tür sorunlar ile boğuşmuş olduklarını anlatır.

Laurance EVANS'in Türkiye’nin Paylaşılması (1914-1924) adlı eseri gözlerimizin fal taşı gibi açılması gereken nice bilgiler içeriyor. ''ABD’de beş ayrı arşivden elde edilen kaynaklarla yazılan ve İngilizcedeki adıyla da aslında konusu “Türkiye’nin Paylaşılması ve Birleşik Devletler” olan kitap, Wilson ilkeleri ile manda politikası, Avrupa ülkeleri, petrol çıkarları ve Kurtuluş Savaşı süreçlerinin iç içe geçişini anlatmaktadır.'' (Çeviren: Tevfik Alanay, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1972, 424 s., 14x20. Alıntıdır).

Bu kapsamda yazılmış pek çok kitaptan biri de hiç kuşkusuz Meville Johns'un Londra Konferansı’ndaki Meselelerden, Anadolu’da Türkiye Yaşayacak mı? Yaşamayacak mı? (Çeviren: Habil Edhem), Sancakyan Matbaası İst. 1326) adlı eseridir. Meville Johns, bu eserini Londra’da yaptığı konferanslar ile ortaya koyduğu Türk çıkmazının nasıl aşılacağını tesbit ettikten sonra kaleme almıştır. Öne sürdüğü fikirler karşısında Türk devletinin yaşamayacağı kanaatini taşımaktadır. Bunun için Türkler’e öğütler de vermektedir. Bilhassa ekonomik tedbirlerin yabancıların insiyatifinden kurtulması gerektiğini özellikle belirtmiştir.
Meville Johns, Londra Konferansı’ndaki Meselelerden adlı bu eserinden öğrendiğimize göre: Büyük şehirler başta olmak üzere, Avrupa’nın sanayileşmiş ülkeleri tüccar ve sanayicileriyle misyonerler kanalıyla Anadolu’ya girmiş, Kapitülasyonların kendilerine kazandırdığı imtiyazlardan faydalanarak, Osmanlı ülkesinin bir hammadde merkezi ve pazar kapısı olarak iktisadî üstünlüğünün hâkimiyeti altına almışlardı. Yabancı tüccarlar, Osmanlı dominyonlarındaki faaliyetlerinde kendilerine yerli acentalar olarak azınlıkları seçmişlerdi. (M.K. Öke, Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, 1st. 1995, s. 31-32).

Doç. Dr. Fahri TAŞ'ın Mondros Mütarekesinden Sonra Anadolu'nun Görünümü adlı incelemesinin giriş bölümündeki geniş kaynakçalı açıklama denemesinde Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü toplumsal, ekonomik ve siyasi durumun ne kadar zor olduğunu anlıyoruz (İncelemenin dip notları ilgili yerde verilmiştir): Yirminci asrın ilk çeyreğinde İtilâf devletleri tarafından Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılmak istendiği, Paris ve Londra Konferansı’nda nasıl ele alındığı değerlendirilmeğe çalışılacaktır. Emperyalist devletlerin, Türk topraklarını paylaşmak için masaya yatırdıkları günlerde Meville Johns, bu hususta birçok konferans vererek meseleyi ele almış ve konferans metinlerini daha sonra yayınlamıştır. Johns’a göre Anadolu, daha Birinci Dünya Savaşı öncesinde “Akdeniz, Merkez, Doğu ve Güneydoğu” (1 - Meville Johns. Londra Konferansı’ndaki Meselelerden, Anadolu’da Türkiye Yaşayacak mı? Yaşamayacak mı? 1326, s. 34 ) olarak üç coğrafî bölgeye ayrılmaktadır.

Akdeniz bölgesinde Türkler yalnız olmayıp, “Büyük şehirlerin, kasabaların ticaret-i âliyesi Rumlar’da, Ermenilerdedir. Bilhassa Rumlar, siyasî teşkilatlarıyla bir Rum muhiti teşkil etmişler, Türkler içinde bir Avrupa kolonisi gibidirler. Bilfarz, sahil tamamiyle Yunanlıların elindedir. Bütün Adalar Denizi sahili, Adalar’ın birer ileri karakol nöbetçisidirler. İzmir’den Sivas’a kadar devam eden bu teşkilatla alâkadar olarak, Türkler’in arazilerini satın almak, cemiyetimizin en esaslı bir işidir. Her ne olursa olsun, bu araziler Rumlar’a intikâl ettirilmelidir ki, Makedonya’nın çete müsademeleri başlasın... Rum sermayedar, Türk’ün borçlarını ödemek için ondan mümkün olan şeyi satın almakta büyük bir hevahiş (istek, arzu) gösteriyor.” (2- Meville Johns 1326, s. 35)denilmekte ve bunun mücadelesinin maddî açıdan yapıldığı belirtilmektedir.

Maddî mücadele, nüfus ve para ile olduğu belirtilerek; Türkler’in bölgede nüfusça üstün olduğu, ancak para bakımından esir bulundukları ve “Hayat nüfusun adediyle değil, paranın kuvvetiyle istihsâl ediliyor. Ticaret merkezi olan İzmir, Rumlar’ın elindedir. Türkler’in bütün malını Rumlar alıp, Avrupalı tüccarlara devrederler. Eğer Türk de biraz ticarete vâkıf olsaydı, kendi mahsulünü kendisi satardı.” (3- Meville Johns 1326, s. 39) diyerek, Türklerin maddî yönden çepeçevre kuşatıldığı belirtilmektedir. Türkler askere gittiği için, ziraat ile geçimlerini sağlamak mecburiyetinde bulunan halk, insan gücünden mahrum olmakta, devamlılık arzeden sanatla uğraşamamakta, ticaret yapamamaktadır. Bu hâl Türk insanını fakir duruma sokmaktadır. “Halbuki diğer anâsırlar, bilhassa Ermeniler bu teşebbüslere cüret etmeğe başlamışlardır. Bunların çocukları mükemmel İngilizce biliyorlar ve oldukça usûl-ü ticarete vâkıftırlar. Henüz Türkiye’de bilinmeyen “Komisyonculuk” Ermeniler arasında yaygındır. Ticaretin Türkler’in dışında icra edilmesi, diğer unsurları zengin, Türkleri fakir bırakmaktadır.” (4 - Meville Johns 1326, s.45.)

Doğu Anadolu’nun durumu hakkında da bilgi veren Johns, “Garp mıntıkası ki, buna Kürdistan diyorlar. Bu tesmiye katiyyen doğru olamaz. Ermenistan ise; bir mugalatadan, bir eğlenceden ibarettir. Avrupa bu bölgeye “Ermenistan” ismini vermiştir. Bilhassa İngiliz diplomasisi, bu Ermenistan’a o kadar ehemmiyet vermiştir ki bir Ermenistan teşkili için çalışan Ermeniler’in yegane himâyekârı İngiltere olmuştur. Fakat böyle bir Ermenistan’ın mevcut olmadığını daha sonra İngiltere de öğrendi. Katolik ve Protestan rahiplerin neşriyatıyla sabit oldu ki; İngilizler’in Ermenistan addettikleri mıntıkada pek az Ermeni vardır. Ermeniler’in temsilcisi sayılan Seyyah Veşter’in seyahatnamesinde de bu durum doğrulanmaktadır. (5- Bu nüfus oranlan, yabancı istatistiklere dayanmanın yanında, maksatlıdır. Gerek kiliselerin ve gerekse diğer bir çok istatistiklerde Hıristiyan ve diğer Türk olmayan unsurların sayısı daha az gösterilmektedir, mesela; Ermeniler’in çoğunlukta olduğu Bitlis’te Ermeni nüfusu % 13 nisbetindedir. (Justin Mc Carthy. Osmanlı Anadolu Topraklarındaki Müslüman ve Azınlık Nüfusu (Çev. İhsan Gürsoy). Ank. 1995; Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu. Ank. 1989, Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi. Ank. 1950, Abdülhalük M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası. İst. 1994.)

Türk olmayan bu seyyah, seyahatından sonra bu gerçeği görerek anladı ki pek hatalı bir siyaset ta’kib ediyormuş.” (6 - Meville Johns 1326, s. 58-60.) Sözkonusu seyyah “Burada Ermeni nüfusunun ne kadar az olduğunu öğrendikten sonra, bu nüfusun da Kürt, Türkmen Hırıstiyanları’ndan dönme olduklarını inkar edemeyiz” (7 - Meville Johns 1326, s. 60.) demektedir.

“Ermeniler genelde şehir ve kasabalarda ikâmet ederler. Sanat ve ticaretle iştigal ettiklerinden zengindirler. Türkler ise, bütün ihtiyaçlarını kendisi üretir. Üretemediği ihtiyaçlarını satın alır. Kazançları az olduğu için sefahat hayatına girmemişlerdir. Bilhassa komitacılık te’siriyle şehir Ermenileri’nde tahsil yapmaya büyük bir meyi vardır. Ermeni’nin bulunduğu her köyde, şehirde bir Ermeni mektebi vardır. Ayrıca Ermeniler adına çıkarılan gazete ve az sayıda matbaaları da bulunmaktadır. Ermenilerin aile hayatları Avrupaî tarzdadır. Amerika, Rusya, İngiltere gibi yerlerde tahsil eden Ermeni gençleri bu mektepleri idare etmektedirler. Bu mektepler millî bir mahiyette eğitim yapmaktadır.” (8 - Meville Johns 1326, s. 69.)

“Şehirli Ermeniler, siyasî meselelerle pek ziyade iştigal ettikleri için, hükümet meselelerine daha fazla nüfuz ediyorlar. Bu sebeple; memleketin dâhil ve haricî meselelerine vakıftırlar. Halk arasında da bu düşünce hâkimdir. Memleketle ilgili meseleler; Ermeniler daha iyi bilir diye, onlara sorulmaktadır. Yabancılar da bunu görmüş ve seyahatlerinde hep Ermenilerden bilgi almışlardır.” (9 - Meville Johns 1326, s. 70.)

Anadolu insanının yaşayış tarzı anlatıldıktan sonra, Türkiye üzerinde plânlar yapan devletlerin Anadolu’yu, siyasî Anadolu” olarak düşündükleri görülmektedir. “Yalnız lisanların, lügatların, hukukiyatın anlayamadığı bu “Siyasî Anadolu” Avrupa’dan başka insanlar için kullanılan kelimeler arasında bulunmaktadır. Siyasî Anadolu, Avrupa Devletleri’nin siyasî nüfuzu altında kalmış fakat aksi cereyanlar sebebiyle taksim edilememiş bir Anadolu demektir.” (10- Meville Johns 1326, s. 81. Rusya, Fransa ve İngiltere ekonomik çıkarları açısından Osmanlı Devleti’ni değil Avrupa, Ortadoğu’dan bile çıkarmayı düşünmekteydiler. Bu üç ülke Osmanlı topraklarını aralarında paylaşamadıkları gibi, İstanbul’un bu üç devletten birinin elinde kalmasına diğerleri razı değildi. Osmanlı Devleti Bu “kuvvetler dengesi” içinde varlığını 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasına kadar sürdüğü. (Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması. Ank. 1976, s. 7.)

“Rusya şark politikasında azim bir politika müşâhade ederken, İngiltere ortaya atıldı. Kendisini müdafaa edemeyen Türkiye’yi muhafaza edip, bir hak kazandı. Bu İngiliz “Hak muhafazası” Anadolu içindi.” ''Daha sonra diğer devletler de bu “Hak muhafazası” fikrine kapıldı. Türkiye’nin yaşamayacağı düşüncesiyle bölgede devletlerarasında muvazene kurulmak isteniyordu. Emperyalist devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama siyaseti Paris, Londra Konferansı... günlerinde gündeme alınmış olmayıp, bu düşünce, Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin kaçınılmaz sonucu olarak baş gösteren hammadde kaynaklarına sahip olma anlayışı ile birlikte, güçlü devletlerin zihinlerini işgal etmeğe başlamıştı. 1828-1829 Osmanlı-Rus harbi neticesinde yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti, Kaynarca’dan sonra kabul ettiği en ağır bir antlaşma olan Edirne Antlaşması’nı imzaladı (14 Eylül 1829). Rusya’nın böyle bir antlaşma imzalamasına Avrupalılar kızarak; “Rusya’nın İstanbul’a yürümesini ve Osmanlı Devleti’nin hayatına son vererek İstanbul Trakya ve Makedonya’yı da içine alacak olan bir Grek İmparatorluğu kurmasını” istemekteydiler. (11- Meville Johns 1326, s. 82.)

İngiliz Generali Duke of Wellington, 1829’da “Grek İmparatorluğu’nu yeniden kurmalıyız. Rusların İstanbul’u alacak yerde, Edirne’de barış yapmalarından teessür duyduğunu” (12- Tevfık Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, C. I., Ank. 1992. s.6) belirtmişti. Bir İngiliz mebusu da; “Türkler İstanbul’da kaldıkça, devamlı barış sağlanamaz” (13 - Tevfik Bıyıklıoğlu. 1992. s.6.) diyerek, Türkleri bölgenin kargaşa yaratan milleti ilân etmiştir.(Alıntıdır: ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 39, Cilt: XIII, Kasım 1997).

Petrol ve diğer yeraltı zenginlikleri yanında Doğu ile Batı'nın kavşak yolları üzerinde bulunan Orta Doğu'nun gelişim süreci bakalım ''güçler dengesi'' ile ''jeokültür'' bağlamında ne gibi sonuçlar doğuracak. Geçenler bir yazımda da vurgulamış olduğum gibi: Orta Doğu henüz son sözünü söylememiştir. Neden bu son söz söylenemiyor, sorusunun cevabını da gelecek bir yazımda işlemek istiyorum.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..