Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '14

 
Kategori
Tarih
 

Osmanlı devlet yönetimi- Şeriat Hukuku mu? Örf Hukuku mu?

Osmanlı devlet yönetimi- Şeriat Hukuku mu? Örf Hukuku mu?
 

*Osmanlı Devleti'nin hukuk düzeni.

"Tamamen özel koşullar altında gelişen Osmanlı Devleti, başlangıçta Şeriatı aşan bir hukuk düzeni geliştirmiştir.  Buna imkan veren temel prensip ise örf, yani özel anlamıyla hükümdarın yalnız kendi iradesine dayanarak Şeriat çerçevesine girmeyen alanlarda kanun koyma yetkisidir.  Bu da doğrudan doğruya hükümdarın devlet içinde tam anlamıyla mutlak bir otorite sahibi olması, devlet çıkarlarının her şeyin üstünde sayılması suretiyle gerçekleşmiştir.  Şeriat yanında kanun ve örf yani, sırf hükümdarın iradesinden doğan ayrı bir hukuk düzeni prensibi Osmanlı'dan önce Türk İslam devletlerinde tamamıyla yerleşmiş bulunuyordu."

"İslam hukuk tarihinde örfün ehemmiyet kazanarak yeni bir devir açması Müslüman-Türk devletlerinin kuruluşu ile aynı zamana rastlar.  İslam devletinin dini-siyasi ümmet telakkisi karşısında, Türk-Müslüman devletlerinde, devlet, her çeşit otorite ötesinde siyasi ve icraî bir kavram olarak mutlak ve üstün bir nitelik kazandı, yalnız devletin ihtiyaçlarını göz önünde tutan bir örfi hukuk galebe çaldı.  Bu gelişme klasik hilafet mevhumunu bile yeni bir şekle dönüştürdü.  Rahat'us Sudur'daki ( yazılışı 1203 ) meşhur parça der ki; "İmamın vazifesi hutbe ve dua ile meşgul olmak...Padişahlığı (hakimiyeti) sultanlara havale etmek ve dünyevi saltanatı onların eline bırakmaktır." 

" Özellikle Fatih'ten sonra, yönetime ait alanlar, kanun yapma faaliyeti bakımından Sultan'a özgü sayılmıştır.  Bu özel alanlarda şeriat ya da dogmatik yorum, çeşitli kamu kurumlarını açıklamakta yeterli görülmemiştir.  Burada karşı bir yöntem olarak deneysel tarihsel yaklaşım, vazgeçilmez bir zaruret olarak kabul edilmiştir." Bkz. H.İNALCIK. *OSMANLI Devlet, Kanun, Diplomasi.*

*Fatih Sultan Mehmet dönemi.

Örf hukukunu kurumlaştırmak isteyen Fatih, sultanlık hak ve hukukuna kıskançlıkla sahip çıkmış, kanunlar koyarak devleti kurumsallaştırmıştır.  Bu anlayışı gereği ulemayı devletin idari yönetiminden uzaklaştırmış, ulemanın faaliyet sahasını din ve diyanetle sınırlandırmıştır.  Tabii ki Şeriat en üst hukuk kurumu olarak kalmaya devam etmiştir.

Ulemadan olan tek vezirini, (Babasının döneminden kalmıştır), Çandarlı Halil'i, İstanbul'un fethinin ertesi günü tutuklatmış ve sonra idam ettirmiştir.  Saltanatının sonlarına doğru köklü bir toprak reformu yapmış, binlerce vakfın şahıslara ve özellikle din adamlarına verdiği toprakları devletleştirerek ordu mensuplarına dağıtmıştır. 

Bu reform Fatih'i tekke ve zaviyelerin hedefi haline getirmiş, ölümü bu zümrelerde büyük memnunluk yaratmış, kutlamalar yapılmıştır.  Bilindiği üzere Osmanlı'da devlet görevlilerinin özel mülkiyet hakları yoktu.   Ölümlerinde mal varlıkları devlete kalırdı.   Sadece vakıf mülkleri miras olarak kalabilirdi ve bu mülkler bu nedenle * EVLADİYELİK * olarak isimlendirilirdi.  Ulema mal varlıklarını evlatlarına bırakabilme çabası içindeydi. 

Fatih aklı ve fenni her şeyin üstünde tutan bir padişahtı.  İstanbul'un fethinden sonra kutlamaya gelen ulemaya şöyle hitap etmiştir:

" Konstantiniyye'yi kendi kılıcımla alıp dururın kimesnenüzden himmet ve inayet olmamıştır."

"Gelenler arasında kuşkusuz Ak Şeyh de vardı.  Fatih'e gücendi, Göynük'e çekildi. Fatih'in gönderdiği armağanları reddetti.  Fatih'in yanında bir yıldan fazla kalan ressam Bellini'ye göre Fatih şeyhlere inanmazdı."   Bkz.* NTV TARİH sayı 17 *

Fatih'ten sonra Bayezid'in tahta geçmesinde maddi menfaatleri haleldar olan ulemanın ön ayak olduğu kabul edilir.  Diğer şehzade Cem Sultan'ın padişah olmasından babası Fatih'in yolunu izleyeceği endişesiyle korkulmuştur.

*Bayezid dönemi.

Bayezid dönemi ( 1481-1520 ) tarihçiler tarafından her alanda Fatih dönemine karşı bir tepki dönemi olarak tanımlanır.  Bu değerlendirmeye neden olan belli başlı olgular; Fatih zamanında devletleştirilen evkafın eski sahiplerine geri verilmesi, Çandarlı ailesinden divana vezir atanması, saray duvarlarına İtalyan ressamların yaptığı süslemelerin sökülerek pazarlarda satılması gibi örneklerdir.  Ama konumuzu ilgilendiren asıl uygulama  Fatih zamanını karakterize eden idaredeki geniş örf  alanının şeriat aleyhine giderek daraltılmasıdır. " Bkz. H.İNALCIK.  *DEVLET-İ ALİYYE  *

*Şeriatın örf hukukuna ön alması.

Şeriatın devletin idari yönetiminde örf hukuku aleyhine zemin kazanması 17nci Yüzyıl'ın başlarından itibaren hız kazanarak devam etmiştir.  Önceden* örfi* nitelikte görülen pek çok idari devlet tasarrufu *şer'i* prensiplerle yorumlanmaya başlamıştır. 

H.İNALCIK' bu değişikliğin, "hukuk alanında yaratıcı örfi prensibin zayıflatılarak devlet idaresinde yaratıcı esnekliğin kaybolması" sonucunu doğurduğu görüşündedir. Bkz.*OSMANLI Devlet, Kanun, Diplomasi.*

Osmanlı, devlet yönetiminde örfi esaslardan tamamen ayrılarak şeriata döndükten kısa süre sonra duraklamaya başlamış, ardından kaçınılmaz olarak gerileme ve çöküş gelmiştir. 

Toplumda bugün var olan ve giderek keskinleşen farklılaşmalara çözüm önerileri geliştirebilmek için ayrışmanın tarihi köklerine bakmaya devam edelim. 

1500'lü yılların başında ordusunu çölde yürütecek lojistik destek sistemini kurabilen bir devlet, 1900'lü yılların başında neden Balkanların en verimli ovalarında savaşan askerini besleyecek düzeni kuramayarak onları at pisliklerinin içindeki arpa tanelerini ayıklayarak yemek zorunda bırakmıştır acaba?  Savaş meydanlarında yenilen ordu mudur yoksa ordunun ait olduğu milletin gücü ve kültürü müdür?                                                                                                    

                                                                                    

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..