Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '15

 
Kategori
Eğitim
 

Osmanlı Dönemi'nde eğitim sistemi - 3 : Geleneksel eğitim kurumları ve okullaşma...

Osmanlı Dönemi'nde eğitim sistemi - 3 : Geleneksel eğitim kurumları ve okullaşma...
 

İstanbul-Tophane sırtlarında, Takiyüddin tarafından kurulan ve bir gecede topa tutularak yıkılan Osmanlı Rasathanesi


Zorunlu bir açıklama...

"Osmanlı Dönemi'nde eğitim sistemi" anlatan ve bugün 3'üncüsünü yayımladığım bu blog ve sonrasında devam edecek bloglarım, Osmanlı eğitim sisteminin yalnızca "Geleneksel eğitim kurumları ve okullaşma" sürecini konu almaktadır...

Kaç blog devam edeceğini şimdiden kestiremediğim bu "ana bölüm"den sonra, "Osmanlı eğitim sisteminde yenileşme" başlığı altında, ikinci bir "ana bölüm" daha yazacağım...

Bu nedenle, bloglarımı okuyan arkadaşlarımın, bu birinci bölümde yazdıklarıma bakarak "Osmanlı eğitim sistemi bu mu?" dememeleri için biraz sabırlı olmalarını beklerim...Teşekkürler.

x       x       x

A - Dönemin bilimsel ve kültürel görünümü :

(1) - Bilimsel düşüncede aşama(15.yüzyıl)

Bu iki başlık altındaki konuları bir önceki bloglarımda anlatmaya çalıştım...Şimdi, devam ediyorum.

(2) - Bilimsel durgunluk dönemi

Fatih Sultan Mehmet ile başladığı söylenebilecek "bilimsel düşüncede aşama dönemi" uzun sürmedi. Osmanlı, 16. yüzyıldan itibaren 17. yüzyıla kadar süren bir "bilimsel durgunluk dönemi" yaşamıştır.

16. yüzyılda, Doğu dünyasında "bilim ve kültür" tam bir duraklama içinde iken, Batı'da adeta bir fikir kaynaşması başlamıştır. Rönesans'ın hazırladığı klasik Avrupa kültürü de bu ortamda gelişmiştir.(1)

Bu dönemde, Avrupa'da felsefe ile düşünce ufku genişletilirken, pozitif bilimlerde yeni buluşlar yapılırken, Osmanlı, felsefe ve pozitif bilimlere kapılarını kapatmış, dinin ağırlıklı etkisi bu bilimsel gelişmelerin kabulünü engellemiştir.

Bu yüzyılda(16.yy) toplumun sosyokültürel yaşamında ve eğitim kurumlarında yerleşmiş bulunan --bir önceki bloğumda da belirttiğim gibi-- Gazzali felsefesi, bilimsel etkinliklerin yalnızca "dinsel bilimler" ile sınırlandırılmasına yol açmıştır, felsefe, astronomi, tıp, matematik gibi, Fatih döneminde medresede okutulan bilimler, medrese programlarından çıkarılmıştır.

Bilimlerin bile, "farz olan" , "yasak edilen" ve "yasak edilmeyen" olarak sınıflandırıldığı bir eğitim ve öğretim anlayışında özgür düşünceye, araştırmaya ve deneye yer yoktur. Zaman zaman, eğitimine izin verilen Tıp bilimi bile "tedavi olmak vacip değildir" gerekçesi ile, "hastalıktan korunmak için değil"; yalnızca "bedene zarar verecek şeylerden korunacak" kadar öğretilmiştir.(2)

16. yüzyılda, yalnız felsefe ve tıpta değil; evren ve doğa olayları hakkında yazılanlar ve yapılanlar da, bu alanlarda her şeyi Tanrı'ya ve meleklere bağlayan Ortaçağ düşüncesinin pek aşılamadığını göstermektedir.

        Dünyanın, okyanus içinde yüzen bir karpuz olduğu; yağmur ve kar dolu bulutların yağmur yağması  gereken yerlere görevli melekler tarafından taşındığı(*); gelgit olayının, denizden sorumlu meleğin ayağını denize sokup çıkarmasıyla gerçekleştiği(**); depremin yeryüzünü elinde tutan meleğin hareketi ile olduğuna inanılması ve bilgin sayılanların, böylesi şeyleri kitaplarına yazmaları; 1575'de kurulan gözlemevinin, "gökleri gözlemenin uğursuzluk getireceği" gerekçesiyle topa tutularak yıkılması(***), dönemin bilimsel karanlığını açıkça ortaya koymaktadır.(3)

x         x        x

Bu çağdışı düşüncelerin zaman zaman günümüzde de görülmesi şaşırtıcı ve endişe vericidir.

(*) - Yağmur duasının bu inançtan kaynaklanan batıl bir uygulama olduğunu düşünüyorum(cd).

(**) - Üniversitede ders verdiğim sırada, bir erkek öğrenicimin, gelgit olayının, bu şekilde gerçekleştiğine inandığına söylemesi, beni hem şaşırtmış hem de endişelendirmişti(cd).

Suudi Arabistan'ın önde gelen din adamlarından(baş müftü) Abdülaziz Bin Baz, 1975 yılında Medine İslam Enstitüsü tarafından yayınlanan fetvasında: "Dünya düzdür ve hareketsiz durmaktadır. Bunun aksini savunanlar küfür ve delalete düşmüş olur. Tövbe etmezse dinden dönmüş kişi olarak katli vaciptir..." (4) demiştir.

Bir örnek de ülkemizden vereyim. Bir gazeteye, "zelzele nedir ve niye olur?" diye soru soran bir okuyucuya, gazetenin verdiği cevap da çağdışı olduğu kadar da ürkütücüdür. Cevap aynen şöyledir: "Zelzele, Allah'ın, yolundan çıkan insanları toplu halde cezalandırmak için verdiği bir derstir"(5)

x       x       x

17. yüzyıl, Batı dünyasının Hümanizma ve Rönesans'tan geçerek Aydınlanma Dönemi'ne(X) girdiği ve "bilim devrimi" denebilecek bir atılıma geçtiği yıllardır...

Bu yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu, Batı'da en ileri sınırına ulaşmıştı ama, bilimsel ve kültürel alanda hala Doğulu düşünceden kurtulamamış, devleti ve toplumu ile Avrupa'daki büyük bilimsel ve kültürel hareketin dışında kalmıştı.

Osmanlı İmparatorluğu, her alanda olduğu gibi, bilimde de tarihinin en bunalımlı yıllarını bu yüzyılda yaşamıştır...

DEVAM EDECEK...

 

cdenizkent

16-Nisan-2015

 

------------------------  :

(1) Cevdet Perin, Atatürk ve Türk Devrimi, 2.b. İstanbul: 1970, s. 37

(2) Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, İstanbul: 1990, ss.181-182

(***) Gözlemevinin yıkılması için fetva veren devrin Şeyhülislamı Ahmet Şemsettin Efendi'nin gerekçesi şudur: "Rasat, göklerin esrar perdesini öğrenmeye küstahça bir cürettir ve şimdiye kadar yapılan böyle girişimlerin sonu felaket olmuştur"

N. Gökdoğan, "Türk Astronomi Tarihine Bir bakış", Tanzimat-I, İstanbul: 1940, s.470

(3) Şerafettin Turan, A.g.y., ss.174-176

(4)  "forum.memur.net",  24 Eylül 2012. NOT : Bu haberi o günlerde bir gazetede okumuştum; ama arşivimde o gazete ile ilgili bir not bulamadım.

(5) Milli Gazete'den,"Din ve İslam", Sabah Gazetesi, 27 Temmuz 1998

(X) Aydınlanma Düşüncesi: Bireyi ön plana çıkarmak, evrenin sırlarını akıl ile çözmek, bilgiyi yaymak gibi üç temel ilkeye dayanıyordu. Bu anlayış, bilimsel araştırmalara yeni bir hız kazandırmıştı.

 

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..