Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '13

 
Kategori
Tarih
 

Osmanlı’nın “Gayya Kuyusu” : Galata

Osmanlı’nın “Gayya Kuyusu” : Galata
 

Dişi kurdun beslediği Romus ve Romulus


Galata’nın Kurtları, Çemberlitaş ve Paladion

Troyalı kahraman Aeneas, bir Dardanya prensidir. Troya düşünce, kendilerine yeni bir yurt arayan Troyalılara önderlik eder. Kazdağları’nın güneyindeki Antandros’a (Altınoluk) gelip denize açılır. Aeneas[1]kaçarken Troya’daki Palladium heykelini de beraberinde götürür. Pallaidum'u da Roma'yı kurduktan sonra Vesta Tapınağı'ndaki forumun bir köşesine koydurur. Heykelin bulunduğu şehri koruduğunu duyan Konstantin, onu İstanbul'a getirir. Kendi adına diktirdiği sütunun, hipodromun yanındaki yerine dikilmeden heykel, bir kumaşa sarılıp toprağın derinlerine, rivayete göre bugün Çemberlitaş Sütunu olarak bilinen Konstantin Kolonu’nun altında gömülüdür. Konstantin böylece İmparatorluğunun başkentinin Roma'dan Konstantinopolis’e taşındığını resmileştirir.[2]Palladion güç simgesidir. Bu heykelin elinde olduğunu hissettiren şehrin olağanüstü güçlerle korunduğuna, yenilmeyeceğine inanılır. Dolayısıyla farklı şehirler Palladion’un kendi ellerinde olduğunu iddia eden farklı efsaneler üretirler. Şimdi Çemberlitaş sütunu diye bildiğimiz bu sütunun altında Hz.İsa’nın çarmıhına ait parçalarının hatta Kutsal Kâse’nin de olduğu söylenmektedir.

Konuyla ilgili diğer hikâye, İtalyan mitolojisine Etrüskler (Tuskiler) aracılığıyla geçen bir söylencedir.  Türklerin mağarada kurt tarafından beslenen çocuk motifi ile birebir aynıdır. Savaş Tanrısı Mars ve Rhea Silvia’nın ikizleri Romus ve Romulus[3]bir ırmağa bırakılırlar, dişi bir kurt onları sudan çıkararak bir mağarada emzirir. Daha sonra çiftçi bir aile tarafından bulunup evlat edinilirler. Şehirlerini kurt tarafından emzirildikleri yerde M.Ö 753’de kurarlar.  Ataları Truva’dan kaçan Afrodit’in oğlu Prens Aeneas’tır. Romulus, şehri beraber kurduğu kardeşi Romus'u öldürerek tahtın tek sahibi olur.

Roma'nın başkenti olarak tarih sahnesine girdiği zaman, kentin 13. İdari Bölgesi olan "Galata"nın resmi adının "Regio Sycena" olduğudur. 8. Yüzyıldan sonra "Galata" adı ortaya çıkar. "Galata" adının nereden geldiği çok tartışmalıdır. Bir görüşe göre; yöre halkının Galat diye adlandırdığı Kelt Kavmi buradan geçerken, önderleri Brennos yönetiminde burada kalmışlardır. "Galata" adı da bu nedenle yöreye verilmiştir. İmparator L Manuel Komnenos'un (1143 - 1180), İstanbul'daki etkinliklerini sürdürebilmeleri için çeşitli ayrıcalıklar verdiği Cenevizliler, 1160'lardan başlayarak Galata çevresinde yerleşmişlerdi. 1267'deki ikinci anlaşma ile Cenevizliler Galata bölgesinde yerleşme hakkını elde ederler. 13. yy’da Cenevizli tüccarların yönetimindeki Galata, asırlar boyunca ticaretteki önemini korur."Kent içinde kent" görünümü kazanan Galata, Cenova'dan yönetilmeye başlanır. Bizans İmparatorluğunun gücünü yitirmeye başladığı dönemde Galata, Karadeniz'den Orta Asya'ya uzanan ticaret yolunun en önemli merkezidir.[4]İstanbul kuşatmasında Galata Cenevizleri tarafsız kalmayı kabul ederler. Cenevizlerin malları, canlarıve ticaret serbestliğiiçin her türlü güvence tanınır. Kendilerine Osmanlı tebaası statüsü verilir, ticaret amacı ile gelmiş olanlara kapitülasyon güvenceleritanınır.[5] Türkler’in Galata’ya yerleşmeye başlamaları sonraki Yüzyıllarda da sayıları giderek artar.[6]

Osmanlı’nın “Gayya Kuyusu” : Galata

Şehirlerin kuruluşu, zaman içindeki gelişimi, bulundukları son noktayı anlamak açısından önemlidir. İmparatorluğun Batı’ya açılan kapısı, belki de sıfır noktasıdır Galata. İstanbul’u anlamak bir bakıma Galata’yı anlamaktır. Doğu’nun alışık olmadığı her şey o kapıdan girecek, ya da doğu o kapıdan yeni bir dünyaya ilerleyecektir. Galata Bankerleri ile yeni ticaret anlayışını, meyhâneleri ile yeni eğlence anlayışını tanıyacaktı Osmanlı. Farklı kültürlerin birbiriyle etkileşim içinde olduğu bir köprü üzerinde bulunan İstanbul tarihe yön veren üç büyük imparatorluğun başkentliğini yapmış bir şehir.

11 Mayıs 330’da Roma İmparatorlugu’nun Roma’yla birlikte eş başkenti olan İstanbul, Roma’daki 7 tepeli şehre benzetmek için 7 tepe üzerinde kurulur ve daha sonra Roma İmparatorlugu’nun Batı ve Dogu (Bizans) Roma olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma’nın Baskenti olur. Bu dönemde yine Roma’daki idari bölümlemeye uygun olarak 14 bölgeye ayrılır. İstanbul’un bu dönemdeki sınırlarını bugün hala varlıgını kısmen koruyan surlar oluşturmaktaydı. Bunun dışında idari bölümlemede XIII. Bölge olarak adlandırılan Galata’nın güney kısmı da bulunmaktadır.[7]Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yahudi (Romanyot, Karay, Seferad, Aşkenaz), Müslüman, Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenovalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıyla Galata dinler ve dinler mozaiğinin görkemli bir örneğidir.Jack Delon, 19. Yüzyılda nüfusun artmasıyla yerleşimin yukarı kaydığını,  konsoloslukların orada kurulduğunu anlatır.[8]Bugünkü Beyoğlu kurulur. Galata'yı çevreleyen surlar Osmanlılarla birlikte yıkılır, zaman içinde geriye çok az bir kalıntı kalır. Galata aynı zamanda gemicilerin semtidir. Eğlence merkezidir. Bu bölgenin bilinen en eski adı, “Sycena”  bizim tarihçilerimiz bunun”Sike” diye okunduğunu ve “İncir ağacı” mânâsına geldiğini söyleseler de bayrağında Romus ve Romulus’un simgesi olan Güney Toskana bölgesinde yer alan bir orta çağ şehri olan “Siena” ile zamanın dehlizlerinde unutulmuş bir ortak kafiye ve anlam kardeşiliği yaşamış olduğu muhakkak. İstanbul, İmparator I. Konstantin’in Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan ettiği tarihte koyduğu isimle Nova Roma (Yeni Roma),’dır. (330-337) Belki de bu yüzden Galata ve Siena ruh ikizidirler. Siena Haçlı birliklerinin toplanma yeridir, seferlerde paranın değerlendirilmesi önem kazandığında bankacılıkta burada başlayacaktır.

19.yy’da Galata hem ticaret merkezi hem yabanci elçiliklerin mekânı, yabancı banker, komisyoncu, banka ve sigorta şirketlerinin merkezidir. Osmanlı padişahları da bu Yüzyılda Topkapı Sarayı’ndan çıkıp Galata yakınındaki Dolmabahçe Sarayı’na taşınırlar. Galata Kulesi çevresinden Galatasaray’a kadar uzanan sahada Rum, Ermeni, Yahudiler’den meydana gelen gayrimüslimler ile Levantenler ve yabancı uyruklular çogunluğu oluştururlar.

1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması ile başlayan süreçte para ve kredili alım satım işlerini Galata bankerleri yürütürler. Galata Bankerleri 1854’te Osmanlı Devleti’nin ilk dış borç alışından, 1881’de Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin kuruluşuna kadar altın devrini yaşar. Osmanlı’nın hemen her yıl borcunu yenilemesi Osmanlı tahvillerinde artışın yaşanmasına bu tahviller de o dönemdeki adıyla “hava oyunlarına” imkân verecektir. [9]Abraham Kamondo, Mösyö Zarifî gibi isimlerin Devlete borç vererek ciddi meblağlar kazandıkları, Osmanlının malî yapısında fevkalâde önemli roller üstlendikleri bilinmektedir. Hatta bu Galata bankerlerinin “borçlandır-kazan” metoduyla elde ettikleri paraların bir kısmını Millî Mücadele’de Yunanistan için sarf ettikleri söylenir. [10]

19. Yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı Devleti kendi yağıyla kavrulmaya çalışır ancak bu süreçte belirli bir ekonomik istikrar sağlanamaz.[11]İmparatorluk son dönemlerinde hesapsız borçlanmanın ve hesaplı borçlandırılmanın bedelini çok ağır öder ve mali iflasa sürüklenir. İlk kez 1840 yılında çıkardığı kâğıt paranın, daha doğru bir değerini ve paranın İngiliz Sterlini’ne karşı kurunu sabit tutmak amacıyla, 1844 yılında Galata’da faaliyet gösteren J. Alléon ve Th. Baltazzi isimli iki bankerle anlaşma yapar. [12] 1847’de, Osmanlı Hükümeti Bank-ı Dersaadet (İstanbul Bankası-Banque de Constantinople) unvanı ile ülkemizde ilk bankanın kurulmasına izin verir.  Kırım Savaşı sonrası 1856-1875 yılları arasında, Osmanlı Devleti’ne borç vermek ya da borç bulmak amacıyla yabancı sermayeli 11 banka kurulur.

Galata bankerleri Osmanlı bürokrasisine mali danışmanlıkta bulunuyorlardı. Banker Kamondo, Mustafa Reşid Paşa’nın özel bankeridir. Bu sayede Kamonda ekonomik ve siyasi hayatta etkindir. Sarayda ise Şehzade Murad Efendi başta olmak üzere hanedan üyesi birçok kişi Galata bankerlerinden borç para almışlardır. Bu bankerlerin başında Hristaki Zografos adında Osmanlı tebaası bir Rum vardır. Mahmud Nedim Paşa ile borsa oyunlarına girmiş büyük paralar kazanmıştır. Banker Hristaki Zografos ve Zarifi’nin Mahmud Nedim Paşa aracılığıyla Sultan Abdülaziz’e vesikaya dayanmayan kredi verdikleri, Mithad Paşa ve arkadaşlarının Sultan Murad’ı tahta geçirip bu borçları ödeme vaadiyle bu iki bankerle Abdülaziz’e karşı giriştikleri hareketi paraca destekledikleri yönündeki iddialardır.[13] Zarifi, sonraki yıllarda II. Abdülhamid’in de özel bankeri olacaktır.

 

Banker Hristaki Zografos, 1870’de büyük Beyoğlu yangınında kül olan Naum Tiyatrosu'nun arsasını alır. Buraya Cité de Péra’yı şimdiki Çiçek Pasajını yaptırır. Hristaki Efendi aynı zamanda Murad Efendi’nin ve validesi Şevki-Efsâr hanımın hususi sarrafıdır. Hristaki, Murad’a borç verip, bunlara yüksek faiz işleten bir veliaht finansörüdür. Her durumda da kazançlı o olacaktır,  geleceğe yatırım yapmıştır, borçlarının yekûnu 211.350 liradır. Şehzadenin aylık geliri ise yaklaşık 1.190 Osmanlı lirası. Abdülaziz’in hal’inden sonra haremine ait mücevherler, çoğu Sultan V. Murad’ın kişisel borçları karşılığında Hristaki Efendi’ye rehine verilir. Baştan beri sözde Yeni Osmanlılar’ı ve ihtilalcileri destekleyen Hristaki,  ihtilâlci paşalar, Valide Sultan ve Nuri Paşa ile anlaşarak çoğu Abdülaziz haremine ait mücevherleri rehin alır, kısa bir zaman sonra da bir daha geri gelmemek üzere Paris’e gider.

Muradoğlu Mıgırdıç, Velaiht Murad’ın ihtilalciliğini finanse ettiğini sanarak ona sık sık borç veren ve servetini harcayarak Kemâl’in muhitinden olan bir bankerdi. Aziz devlet borcuna, Murad fert borcuna meraklıydılar Sultan Aziz ordu ve donanma yapmak davasına şahsi kibrinin masrafını(Sultan Âziz’in azameti çok pahalıydı) ödemek emelini, Veliahd Murad meşrutiyet padişahı olmak idealine Kurbağalıdere’deki sazlı, içkili, ihtilalcili köşkünün israfını karşılamak maksadını, belki kendileri de görmeyecek kadar gizli gizli sokarak bu borçları yapmıştılar (…) Yalnız avda değil, Veliahdın gizli ihtilâl meclislerinde de Kemâl’in karşısında bu Murad oğlu Mıgırdıç niçin vardı, artık anlarsınız: İhtilâllere Namık Kemâller kadar sarraf Mıgırdıçlar da lâzımdır.”[14]

Galatalı bankerler 1849 yılında içlerinde Sultan II. Abdülhamid’in borsa danışmanı olan Yorgo Zarifi[15]’nin de yer aldığı bir grup Galatalı banker Dersaadet Bankası (Banque de Constantinople) adıyla bir banka kurarlar.[16]Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa hatıratında banker ve Sultan Hamid arasındaki diyoloğu şöyle anlatır; “Mösyö Zarifi, Abdülhamid Efendi’nin iskonto ettiği maaşlarını gene kendi nezlindeki hesab-ı carisine kaydeder ve bunlara bir faiz yürüterek, gerek bunun hasılını ve gerek çiftliğinden ve diğer bazı emlak ve akarından aldığı gelirleri karlı işlerde kullanırdı. Abdülhamid Efendi’nin, Mösyö Zarifi’yi sık sık kabul ederek her ziyarette kendisiyle para işleri hakkında görüştüğünü ve servetinin idaresini teftiş ve takip ettiğini saray emektarlarından işittiğim gibi bizzat kendisi de bunu anlatır dururdu

 

Galata Bankerleri’ni yazan Prof. Kazgan’a göre “Osmanlı Devleti'ni ekonomik yönden çökerten en önemli etken dış borç ve onun getirdiği faiz yüküydü. Bu borçların getirdiği faiz yükünün yüksek olmasının en önemli sebebi ise Galata Bankerlerinin tefecilik oyunlarıydı.” Paradoksal görünse de savaşın finansmanı ve sonrasında devleti ayakta tutan etken Galata sarraflarının açtığı kredilerdir. Galata sarraflarının da, vatandaşları elinde Osmanlı borçlanma senetleribulunan, Avrupa devletlerince desteklendiği aksi takdirde zaten moratoryum ilanıyla değer yitiren tahvillerin bir kâğıt parçasına dönüşmesinden korkulur. [17]1870 Fransız-Alman Savaşı sonucu Fransa’nın savaşı yitiren taraf olması, Osmanlı borçlanmasının yöneldiği Fransız sermaye piyasasının bir süre için kapanmasına, Osmanlı Devleti’nin yeni finansal pazarlar aramasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti, özellikle Rumeli demir yolunun finansmanı için, dönemin en etkin finansal merkezlerinden biri olan Viyana’ya yönelmiştir. Bu amaçla Viyana’da Avusturya- Osmanlı Bankası ile Avusturya-Türk Bankası unvanlı iki banka kurulmuştur.”[18]

Sultan II. Abdülhamit, kendisine danışman yaptığı Yorgo Zarifi’nin ölümüne çok üzülmüş fakat aile ile ilişkisini koparmamış, oğul Leonidas Zarifi’yi de kabul etmiş ve onunla da sıkı para ilişkisine girmiştir.

Kırım Savaşı ile Osmanlı mali olarak ağır yükler altına girer. Galata banker sermayesi de bu yıllarda palazlanmaya başlayacaktır. Artık bundan sonra borca alıştırılmış ya da mahkûm edilmiş Osmanlı devleti, aradığı mali kaynakları, Galata üzerinden temin edecektir. Böylece Galata hem para cambazı Batılı bankerler, onların Osmanlı'daki aracıları bankalar hem de borca mahkûm Osmanlı devleti için cazip bir yere dönüşür. Kim demişti, “Tarih tekerrürden ibarettir” diye?



[1]Vergilius,Aeneas,Çev.İsmet Zeki Eyüboğlu,Payel Y.,İst.,1995

[2]Azra ERHATMitoloji Sözlüğü.. Remzi Ktb, 5. Baskı, Eylül 1993., S.H. Hooke. Çeviri: Alaeddin SENEL  Ortadoğu Mitolojisi,. İMGE Y.INLARI: 20, Eylül 1993.

[3]Elias J.Bickerman, Classical Philology, Vol. 47, No. 2, Published by: Un. Chicago Press, 1952,pp. 65-81

[4]Semavi Eyice, Galata Ve Kulesi, Turing Y., İst. 1969

[5]Halil İnalcık, Fatih Fetih ve İstanbul’un Yeniden İnşası, Dünya Kenti İstanbul, Der. Tarih Vakfı Y., İst1996

[6]Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, TTK Y., Ank. 1990

[7]Mehmet Karakuyu, “İstanbul’un Mekânsal Gelişiminin Analizi”, 4. Coğrafi Bilgi Sistemleri Bilişim Günleri, 13-16 Eylül 2006, Fatih Ün. İst

[8]Jack Delon, Boğaziçi Gezi Rehberi, İst. 2000, s.10-14

 

[9]Osmanlı’dan Günümüze Türk Finans Tarihi, C.1, İMKB Y.İst.1999, s.284-289

[10]Latif Daşdemir, “Osmanlı Dönemi Türk Finans Sisteminde Sorunlar ve Gelişmeler”, Türkler, 14, Ank. 2002, 391-406

[11]Metin Kopar-Murat Yolun, 18. ve 19. Yüzyıllarda Osmanlı Borçlar Tarihine Bir Bakış, History Studies

Volume 4/1 2012, s.336-358

[12]Haydar Kazgan, Galata Bankerleri, Orion Y.. İst., 2006

[13]Osmanlı’dan Günümüze Türk Finans Sistemi, s.287

[14]Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal…, C.1, s.263-264

[15]Torun Yorgo L. Zarifi’nin ailenin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerini anlattığı hatıraları,Kaybolan Bin Dünya: İstanbul 1800-1920, Literatür Y.,İst. 2005’de yayınlandı.

[16]Ali Can Sekmeç, “Bir İstanbul Masalı ve 200 Yıllık Zarifiler”, Chronicle Der., 2009

[17]Haydar Kazgan, Osmanlı’da Avrupa Finans Kapitali, Roma Y., Ank. 2005

[18]Öztin Akgüç, “Türkiye’de Yabancı Bankalar”,Muhasebe ve Finansman Dergisi, 2007, s.6-17

 

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..