Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '12

 
Kategori
Tarih
 

Osmanlı yazı dizisi - 8

Osmanlı yazı dizisi - 8
 

Birûn Erkânı;

Osmanlı sarayının dış hizmetlerine bakan ve sarayda yatıp kalkma mecburiyetinde olmayıp dışarıda evleri bulunan kimselerdir. Bunlar, padişah hocası, hekimbaşı, cerrah başı, göz hekimi, hünkâr imamı gibi ulema sınıfından olanlarla şehremini, matbah-i âmire emini, darphane emini ve arpa emini gibi mülkiyeden olan sivil vazife sahipleriydiler. Bunlardan başka sarayın Enderun dışındaki hizmet erbabından olup emir-i âlem, kapıcılar kethüdası, çavuşbaşı, mirahur, bostancı ve bunların maiyetinde bulunan memurlar da ‘Birûn’ erkânı içinde yer alıyorlardı.  Bîrûn’da hizmet eden ilmiye sınıfı ile ‘Ağayan-i Bîrûn’ yani dış ağaları denilen ağalar, sarayın Harem ile Enderun kısmının haricindeki yer ve dairelerde oturup işlerini görürlerdi. Akşam olunca da evlerine giderlerdi.

Bunlar, Enderun ağaları gibi sıkı bir disipline tabi olmadıkları gibi sarayda yatıp kalkma mecburiyetleri de yoktu. Bunlardan isteyenler sakal da bırakabilirlerdi. Bîrûn teşkilâtının bütün tayinleri, Sadr-i Azam tarafından yaptırılırdı.”

Şehzadeler

XIV. asrın sonları ile XV. asırda, diğer Anadolu beyliklerinde de görüldüğü gibi “Çelebi” unvanı ile de anılan Osmanlı hükümdar çocuklarına, Şehzade ismi verilmekte idi. Mense ve manası tam olarak tespit edilemeyen ve Türkçe bir kelime olan "Çelebi" kelimesinin ilk defa Anadolu'daki Türkler tarafından kullanıldığı ifade edilmektedir. Osmanlı Şehzadeleri babalarının sağlığında yüksek haslarla bir sancağın idaresine (sancağa çıkma) tayin ediliyorlardı.

Böylece, askerî ve idarî işlerde tecrübe kazanıp yetiştiriliyorlardı. Takriben on-onbeş yaşlarında tayin edildikleri sancağa gönderilirlerdi. Devlet işlerinde kendilerini yetiştirmek üzere, lala denilen tecrübeli bir devlet adamı ile çeşitli hizmetler için kalabalık bir maiyet verilirdi. Şehzadeler, gidecekleri sancağa validelerini de beraberlerinde götürürlerdi. Sancakta bulunan Şehzadelere “Çelebi Sultan” denirdi. Osmanlı Şehzadelerinden, sancak beyi olanların maiyetlerinde nişancı, defterdar, reisü’l-küttab gibi kalem heyetiyle miralem, mirahur, kapı ağası ve diğer bazı saray erkânı vardı. Çelebi sultanların yaşları müsaitse bizzat kendileri divan kurup sancaklarına ait işleri görürlerdi. Yaşları küçük olanların bu işlerine de lalaları bakardı. Sancağın bütün işlerinde söz sahibi olan lalalar, devletçe itimat edilen şahıslardan (vezirlerden) tayin edilirdi.

Şehzadeler, kendi sancaklarında zeamet ve timar tevcih edebildikleri gibi berat ve hüküm verip bunlara kendi isimlerini havi tuğra çekebilirlerdi. Ancak yapacakları bu tayin ve tevcihlerde devlet merkezine bilgi vermek ve asil deftere kaydettirmek mecburiyeti vardı. XV. yüzyıl ortalarına kadar duruma göre İzmit, Bursa, Eskişehir, Aydın, Kütahya, Balıkesir, Isparta, Antalya, Amasya, Manisa ve Sivas gibi şehirler, başlıca Şehzade sancak merkezleri olmuştur. Şehzadelere Rumeli'de sancak verilmesi kanun değildi. Şehzadelerin bulundukları sancak merkezlerinde çevrelerinde bir fikir ve kültür halesi meydana gelirdi.

Kuruluş dönemindeki Osmanlı Şehzadeleri, ya babaları ile beraber veya yalnız olarak sefere giderlerdi. Babalarıyla sefere katıldıkları zamanlarda ordunun yanlarında, bazen de gerisindeki (ihtiyat) kuvvetlere komuta ederlerdi. Her Osmanlı Şehzadesi, veliaht tayini usulü olmadığından dolayı hükümdar olma hakkına sahipti. Bu sebeple hükümdar olana karşı zaman - zaman diğer kardeşlerin saltanat iddiasıyla ortaya çıktıkları görülür. Bu arada Savcı Bey gibi, babası I. Murat'a karsı hükümdarlık iddiasıyla ortaya çıkanlar da olmuştur. III. Mehmet’in cülûsundan (1595) itibaren Şehzadelerin fiilen sancağa gönderilmeleri usulü tamamen terk edilerek, onun adına bir vekil sancağa gönderilmiştir. Şehzadeler ise âdeta Harem'e hapsedilmişlerdi. Bu geleneğin terk edilmesi, Osmanlı saltanat kurumu için tam bir felaket olmuştu. XVII-XVIII. asırlarda Topkapı Sarayı’nın Harem kısmında "Simsirlik" denilen dairede hayatini geçiren Şehzadelerin şahsiyetleri, tam gelişememiş, ilim ve kültür bakımından zayıf kalmışlardı. Bununla beraber XVIII. asrın sonlarında Şehzadeler, tekrar serbest hareket eder olmuş ve devlet işleri ile ilgilenir olmuşlardır.

Muhakkak ki bu yukarıda yazılanlar, Osmanlı’nın küçük birer parçacıkları…

En azından bu işin ilmini yapanlardan bizde bir şeyler öğrenmiş olduk.

Osmanlı’nın çok büyük olduğunu biliyoruz.

Arada Osmanlı’dan söz edeceğiz.

Bu yukarıdaki bölümleri tek – tek anlatacağız.

Böyle kısa geçmeyeceğiz.

Üstelik bunları anlatırken burada yaşanmış olaylara, hikâyelere de yer vereceğiz.

 

Nazan Şara Şatana

 

http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

http://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....