Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '08

 
Kategori
Eğitim
 

Osmanlının Yetimi Bosna

EĞİTİM İLE İLGİLİ ROMANLAR (59)

OSMANLININ YETİMİ BOSNA

Yazarı: Yaşar Danışmaz

“Gittiler.

Savaş bütün şiddetiyle sürüyordu. Geride sevenleri vardı. Yılmadılar ve geri dönmeyi düşünmediler.

Bu kitap, yüzyılın en büyük mezalimi sürerken, Bosna’ya giden bir avuç eğitim gönüllüsü gencin hikayesini anlatmaktadır. Zorluklarla geçen bir eğitim mücadelesi, herkesin hayretle izlediği, sonra gönül verdiği bir hamledir bu.

‘Osmanlının Yetimi’ dün olduğu gibi bugün de yalnız değil…”

Savaşın en koyu olduğu bir zamanda, 1994 yılının Ekim ayında kara sevdalı yedi genç Bosna’ya doğru yola çıkar. Arkalarına bakmadan, hiçbir endişe duymadan. Okul açmak, ateşleri gül bahçelerine çevirmek için...

Bosna’da elektrik, su, doğalgaz yoktur. Hayatlar bodrum katlarında yaşanır bu kentte. Günler aç, parasız ve soğuk geçer. Bütün bu yokluklar içinde Bosna halkının asla vazgeçemeyeceği çok önemli bir konu vardır. O da, “çocukların eğitimi”. Çoğu okul içine girilmeyecek durumdadır. Ders kitabı, kalem, kağıt gibi malzemelerde çok azdır. Durum böyle olsa da, çocukların eğitimi çok önemlidir ve aksatılmamalıdır. Onlara göre okul sadece bir binadan ibaret olmadığı için, birçok bodrum okul olmuştur. Bu okullardan bazılarının müdürleriyle görüşen gençler, okullarda Türkçe dersleri vermeye karar verirler. Böylece, resmen öğretmenliğe adım atarlar. Onlar ideallerinin delisidir. Daha fazla öğrenci tanımaya çalışır, tanıdıklarıyla yakından ilgilenirler. Velilerle tanışır, dost olurlar.

Visoko şehrindeki bir okuldan da Türkçe ders talebi gelir. Buraya gitmekle Mehmet Bey görevlidir. Visoko, kendi kaldıkları bölgeye iki saatlik uzaklıktadır. Onun, bombalanmalar altında ders vermek için gelip gidişleri, nişancıların olduğu yerlerden kelle koltukta koşmaları haftalarca devam eder. Mehmet Bey, haftanın bir günü kar, yağmur, çamur demeden, bıkıp usanmadan okula gidip gelir. Bazı Boşnaklar bunu delilik olarak yorumlarlar. Mehmet Bey’e göreyse, “Deli olmadan dünyanın makus talihi değişmezdi…”

Savaş dört yıl sürer. Sıkıntılar yavaş yavaş azalır. Bu arada, Türk okulunu açmak için izin alırlar. Alırlar almasına ama, okul binası olarak onlara gösterilen şey, iki kat olduğu zor anlaşılan, duvarları yıkılmış, çatıları, kapıları ve pencereleri yanmış üç ayrı harabeden ibarettir. Buna rağmen onlar umutsuzluğa kapılmaz. Birçok esnaf, öğretmen ve işçinin yardımıyla, bir yılda bitmez denilen inşaat altı ayda tamamlanır. Altı ay sonra karşılarında, üç harabe değil, üçer katlı umuda ışık tutan üç bina vardır…

Öğrenci kayıtlarının yapılmasıyla okul, eğitim ve öğretime başlar. Dört yıl aradan sonra okul ilk mezunlarını verir ve bunun için bir mezuniyet gecesi yapılır. Bu gecede, ülke ve dünya çapında yapılan yarışmalarda, dereceye giren çocuklara ödülleri verilir. Türk öğretmenlerden birinin, Boşnakça söylediği şarkı bütün misafirleri çok etkiler. Çocukların okuduğu Türkçe şiirler, duyguları zirveye çıkarır. Son olarak da hayatını eğitime adamış, Bosnalı Tarık Bey’in yaptığı konuşma o mütevazi insanları çok utandırır. Çünkü onlar, Bosna için daha bir şey yapamadıklarına inanmaktadırlar.

Tarık Bey’in konuşması şöyledir:

“Ben inanıyorum ki, nesiller dirilirse toprak dirilir, eşyalar dirilir, şehirler ve ülkeler dirilir. Sizin açtığınız okullar bu açıdan bizim geleceğimize ümit oldular.

Dünya olimpiyatlarında, ülke genelinde yapılan yarışmalarda alınan birincilikler ve dereceler bizim için çok önemli. Bunun için teşekkür ederim.

Uyuşturucu ve kötü alışkanlıkların okullarda gittikçe artmasına rağmen, sizin okullarda okuyan hiçbir öğrenci uyuşturucu kullanmıyor, ahlaksız herhangi bir harekete karışmıyor. Böyle bir nesil yetiştirdiğiniz için teşekkür ederim.

Savaştan sonra ülkede Boşnak, Sırp ve Hırvatları aynı çatı altında toplayıp, el ele vermelerine vesile olduğunuz için teşekkür ederim.

Biz tarih ve edebiyat kitaplarından Türkleri düşmanımız olarak okuduk. Yıllarca bizim neslimize bu öğretildi. Şimdi sizlerin varlığıyla bu imaj kırıldı. Bunun için teşekkür ederim.

Ailelerinizin durumu iyi. Maddi sıkıntınız olmamasına, en güzel üniversitelerden mezun olmanıza rağmen, Bosna’ya geldiğiniz için teşekkür ederim.

İnanın biz sizi çok seviyoruz.”

Bu mezuniyet gecesine katılamayan biri vardır. Bosna şehidi Nezahat Öğretmen…

O, “Geleceğin dünyasını kurmaya aday olan insanlar! Yetiştirmeye çalıştıkları nesli bir anne şefkati içinde ele almalıdırlar. Aksi takdirde gönüllerde makes bulma mümkün olmayacaktır.” düsturuyla öğretmenliğe başlar. İyi bir anne olmayı başarır da. Çocukları gerçekten çok sever ve onlarla diyaloğu dillere destan olur. Veliler nasıl birisi olduğunu görmek için meraktan okula gelirler. O hastalanmasına rağmen, “Yerimi dolduracak kimse yok, çocukların derslerinin boş geçmesine gönlüm razı olmaz” der ve derslere girer. Hastalığı o kadar artar ki, artık tedavi olması için Türkiye’ye gönderilir. Ama o hasta olduğuna değil de çok sevdiği öğrencilerinden ayrıldığına üzülür.

Nezahat Öğretmen İlkbaharda, ılık havanın ortalığı sardığı bir gün vefat eder. Cenazesine Bosna’daki öğrencileri, dostları, Bosna Milli Eğitim Bakanı gelir. Türkiye’den de binlerce kişi katılır.

Bosna Milli Eğitim Bakanı’nın cenaze sırasındaki söyledikleri Nezahat Hanımın bütün serancamesini sunar:

“O Bosna’nın şehididir arkadaşlar, yani bizim şehidimiz. İsmi Bosna’nın tarihine altın harflerle yazılacak. Bosna seni hiç unutmayacak öğretmenim ve kıyamete kadar sevecek…”

Yıllar sonra, havaalanında farklı bir tablo gelir gözlerin önüne. Bosna’ya gelen yedi karasevdalı gençlerden birisi için, on yıl geçirdiği Bosna’dan ayrılık vakti gelmiştir. Muzaffer Beyin bu ülkeye geldikleri ilk gün, çektikleri sıkıntılar, ölümle burun buruna yaşadıkları anlar, daha dün gibi aklındadır. Muzaffer Beyi havaalanında bir sürpriz karşılar.

Çok sevdiği öğrencileri ellerinde çiçeklerle sıra olmuş, yanı başlarında birçok veli, bütün öğretmen ve belletmen arkadaşları onu son kez görebilmek için beklemektedirler. Muzaffer Bey, öğrencilerine sarılır. Öğretmen, veli ve belletmen arkadaşlarına da aynı şekilde veda eder. Aslında, ağlamamak için kendisine söz vermiştir. Nasıl girdiyse öyle çıkacaktı bu ülkeden. Ama en son, birlikte Bosna’ya geldikleri arkadaşlarına sarılınca tutamaz kendini. Yaşlar yanaklarından süzülüverir. Pasaport kontrolüne yürürken arkasına hiç bakmaz.

Buarada öğrencilerden birisi koşup eline bir kağıt tutuşturur. Pasaportunu kontrol ettirirken kağıdı açıp bakar. Kağıtta yazan şey, burada niçin on yıl geçirdiğinin cevabını vermektedir:

“Bosna sizi hiç unutmayacak öğretmenim, sizi hep sevecek. Bu ülke var oldukça, siz de yaşayacaksınız.”

Gülay Kösemehmet

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..