Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '09

 
Kategori
Eğitim
 

ÖSS sınav sonuçları penceresinden eğitim sistemi…

ÖSS sınav sonuçları penceresinden eğitim sistemi…
 

Öss sınavları yapıldı. Sonuçlar açıklandı. Ortaya çıkan tablo hemen her gazetede ayrıntıları ile anlatılmış. Sonuçlara topluca baktığımızda tek kelime ile KÖTÜ.

Hazır okullar bitip öğrenciler tatile girmişken ilgili görevlilerin, ebeveynlerin başını elleri arasına alıp önyargısız düşünmesi gerekir. Biz de biraz sesli düşünelim.

İlkokuldan itibaren ek eğitimler, dersaneler öğrencilerin hayatına giriyor. Hem öyle giriyor ki, 12 yaşındaki toronum gece ruyasında test çözdüğünü söylüyor. Öyle ise yanlış giden ne?

"Eğitimdir ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder.”(Atatürk)

Yıllardan beri süregelen eğitim ve eğitim sistemindeki sorunlar üzerine pek çok şey yazılıp çizilmiş ama her nedense bu konudaki yanlışlıklar ve sorunlar bir türlü görülmemiş ya da görülüyorsa bile olumlu adımlar atılmamıştır.

Bu konudaki çalışmalarda her zaman olduğumuz gibi hep dışa bağımlı kalmış, kendi millî eğitim sistemimizi oluşturamamışızdır. Atatürk, "Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir." diyor ama kaç kişi bu sözü derinlemesine düşünüyor bilemiyorum. Atatürkün Türk gençliğinin eğitimi, gelişimi, sahip olması gereken ahlaki özellikleri, karakteri ve sorumlulukları üzerine yaptığı açıklamalar rehber niteliği taşıması gerekirken her nedense bizim rehberimiz yabancı eğitim psikologları, rehberlik uzmanları ve eğitim bilimcileri olmuş.

Ülkemizdeki öğretmenlik kurumunun içler acısı hali gözler önündedir. 657’ye tâbi basit bir devlet memuru olarak görülmüş, kendisine yeterli eğitim verilmemiştir. Ki pek çoğumuz öğretmenlerimizin ne durumda olduğunu biliyoruz.

Lise mezunu bir gence, mantığın tarifini sorunuz bakalım bilecek mi?..
Eskiden bizde lise bitirme imtihanları, ondan sonra olgunluk/bakalorya imtihanları yapılırdı. Kompozisyon şeklinde olurdu. Bunları kaldırdılar. Fransa'da hâlâ var. Okulların ön kapısından çocukları içeri alıyoruz, birkaç sene sonra arka kapıdan ellerinde birer kağıt parçası ile mezun ediyoruz. Edebi Türkçe öğretemiyoruz, gerçek tarihi öğretemiyoruz, doğru dürüst mantık okutamıyoruz, sanat kültürü veremiyoruz; boş bir diploma veriyoruz. Devlet bütçesinde Milli Eğitim bölümü kabarık mı kabarık. Kışla gibi binalar, bir ordu kadar öğretmen, bir sürü tantana...

Genç nesillerin verimsiz, vasıfsız, yabancılaşmış, müflis eğitim sisteminin çarkları arasında öğütülüp harcanması bir ülke, bir toplum, bir devlet için ne büyük felakettir.

Sadece ülkemizdeki öğrencilerin sayısı bile, bir çok avrupa ülkesinin nüfusundan fazladır. Bu sebeple gerçekten eğitim amacını sağlayabilen ciddi bir sistemimiz olması gerekiyor.

Tamamen yüzeysel olarak bir bakış attığımızda, önemli oranda lise birincisinin üniversite sınavında açıkta kaldığını görüyoruz. Devlet liselerinin durumu ise açık, açık konuşmak gerekirse okula giden öğrencinin eğitim almak gibi bir amacı yok liselerde. Bu gençlik ise ilköğretim eğitim sisteminin ürünü. Genelde küçümsenen meslek liselerinde bile durum düz liselerdekinden daha iyi.

Mevcut eğitim yapısını özetlersek nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Öğretme ve öğretmen merkezli; öğrenciyi değil bilgiyi hedef alan yapı…
Öğrenci oturduğu yerden ders dinler, kitap okur. Bizzat tecrübe ederek öğrenebilme imkânı bulamaz. Laboratuvarda gözleme ve deneye bağlı bilimsel çalışma yerine şifahi ve kağıtta kalan bilgilerle yetinir. Kendi başına düşünmeye, yorumlamaya, okuduğunu ve söyleneni anlama imkanını elde edemez. Tahsili boyunca sürekli eğitimciye bağlı konumda kalır. Öğretmenin söylediklerini ve not ettirdiklerini bir teyp gibi zihnine yerleştirmekle iktifa eder.

Ezberci eğitim ferdileşmeye önem vermiyen ve güven telkin etmiyen eğitim tarzının adıdır.
Sonuçta, yanlışlıklar ve haksızlıklar karşısında sessiz, suskun ve haklarını savunamayan ve dolayısıyla sürekli ezilen ve aldatılan bir toplum ortaya çıkar. Halk, kendisinin değil, başkalarının kurallarının yönettiği bir bir toplum haline gelir.
Çoğulcu değil, çoğunlukçu demokrasi hakimiyet kurar.

“Çoğunlukçu”dan “çoğulcu” demokrasiye geçememiş toplumlarda “sıradan çoğunluk” herşeye hakim haldedir..

Toplumu, elit tavır ve tutumlar (seçkin tavır ağları) değil; sıradan çoğunluğun vazettiği normlar yönlendirmeye başlar.

Tekrara dayalı belletmenin temel özelliği dayatmacı niteliğe sahip zorbalık eğilimleri olan fert yetiştirmesidir.

Ezberci eğitimde tek doğrulu bir bakış açısı kazanılmaktadır. Kuşku duymadan, sorgulama yapmadan okuduğu her metne, söylenen her söze, ileri sürülen her düşünceye inanması istenen öğrencinin hür düşünmeyi ve düşünce üretmeyi öğrenmesi mümkün olamamaktadır. Bu yapının doğal sonucu başka düşünce ve hayat tarzlarına hayat hakkı tanımak istemeyen zorba fert tipleri ortaya çıkacaktır.

Birbirine tahammülsüz kutuplaşmış toplum grupları böyle bir eğitim yapısının ürünüdür.

Bu ortamda “uzlaşmaz” ve “ tek doğrulu” fanatikler her kesimde egemen hale gelir.

Eğitim bir nitelik, kalite gelişmesi, insanların seviye kazanması olayı olduğuna göre..
Mesela, eğitimin amacına ulaşıp ulaşmadığı için bazı şeyler daha iyi bir kriter olabilir ve konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Hızla değişen ama gittikçe daha karmaşık, yönetimi daha zor hale gelerek günümüz şartlarında , ülkemizin gittikçe daha içinden çıkılmaz belalarla karşılaşması ve daha da beteri bunlarla başa çıkamayışı tesdüfi değildir.
Kitle iletişim araçlarının , her olan biteni anında ilettiği dünyada insanımız bir çeşit dolduruşa gelmiş, kendisini, nitelik düzeyinin çok üzerindeki işlerle haşir neşir halde bulmuştur.
Nitelik düzeyi yüksek toplumların kullandığı eşyayı günlük kullanımına girmiş gören insanımız durumunu yanlış değerlendirmiş, kendisinin de onları yapan toplumlarla bir farkı kalmadığını zannetmiştir.

Eskiden masasına vazo içinde çiçek koyan bürokratımız, şimdi fonda bilgisayar olmadan resim çektirmemekte ama bilgisayarı hala “düğmesine bir basılınca her türlü bilgiyi veren “sihirli kutu “ sanmaktadır.

Avrupa topluluğuna alınmak istemeyişimizi, bu nitelik düzeyi farklılığı yerine müslümanlığımızla izah etmeye çalışanlarımız, Türkiye’nin giderek büyük bir güç haline geldiği palavrasıya bu acı fakat yol gösterici gerçeğin anlaşılmasını güçleştirmektedirler.

Dünya ile aramızdaki duvarlar kalktıkça gelişmiş ülkelerle bizi ayıran değerler berrak olarak ortaya çıkıyor ve haklı olarak da biz bunlara sahip olamamanın üzüntüsünü, biraz da –haklı olarak- kıskançlığını duyuyoruz. İnsan hakları, demokrasi, toplum kesimleri arasındaki uzlaşma, akılcılık gibi değerler bunlardan yalnızca birkaçı.Acab bu özlemlerin gerçekleşmesi mümkün mü?

Bence mümkün. Önümüzde Atatürk gibi mükemmel bir rehberimiz var. Yeter ki isteyelim.

Pazartesi, Temmuz 13, 2009

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..