- Kategori
- Deneme
Öteki ve nefret
Derler ki : Tüm çocuklar aynı dinden , aynı millettendir.
Evet bu anlamda “nötr”dürler. Yansız, tarafsız…
Dünyaya gelirken seçme şansımızın olmadığı coğrafya, aile, etnik köken, din, dil, sınıf vs. içine doğuyoruz.
Ve bunları, büyüdükçe öğreniyor, benimsiyor, seviyor ve benliğimizin vazgeçilmez parçası haline getiri(li)yoruz.
Toplum yapıları, kültürler, inanışlar, ideolojiler, eğitim şekilleri vs. bu nötr halini “ şarj” ediyor, eğitiyor ve biçimliyor.
Ne var ki öğretilenlerdeki yanlışlık, eksiklik sonucu, önyargılar sonucu, herkes kendi ırkının, kendi dininin, kendi ideolojisinin, mezhebinin, kendi kültürünün, kendi inancının diğerlerinden iyi, üstün, değerli vs. olduğu, diğerlerinin önemsiz olduğu zihinlerin bir köşesine konuluyor.
Herkes bir başka kesimi kendi varlığı için tehlike olarak görür hale geliyor.
Sadece dinler, ırklar insanı iyi ya da kötü yapmaz.
Bize benzemeyen ırkı, inancı, ulusu kötüleyerek değil, iyi işler, düzgün davranışlarla üstünlük sağlanır.
Özünde dinlerin, ırkların, inançların birbirlerine üstünlüğü değil; sadece farklılığı vardır.
Irk, din, ideoloji vs. üstünlüğünün sürekli ve yoğun empoze edilmesi, bir de bunu medya ve siyasetin körüklemesi ile bu yolun sonunu “fanatizm”e çıkarıyor.
Bu da aklı, zekayı, düşünmeyi kenara koyuyor. Giderek fanatizmden barbarlığa geçiş gerçekleşiyor.
Bunun sonucunda da karşıdakine, farklı olana soğukluk, antipati ve giderek kin ve nefrete doğru yol alınıyor.
Toplu katliamda hayatını kaybedenler için ( Ankara-Fransa) yapılan saygı duruşunun ıslık ve sloganlarla protesto edilmesi, ölenleri kendinden taraf görmemekten dolayı, bir anlamda öldürenden yana olmanın ifadesidir. Bu olay da yukarıda değindiklerime sıcak bir örnektir.
Çoğunlukla bilmediğimiz, tanımadığımız, anlamadığımız, göremediğimiz, ezberleri bilgi sandığımız, çözemediğimiz ve de duygularla yaklaştığımız için nefret oluşuyor.
Ve bu körleştiriyor, düşünce kapılarını kapatıyor, beyni bulandırıyor. Böylece anlamaya çalışma, adil ve vicdanlı davranma ortadan kalkıyor.
Ve devamında ise yok etmenin, yok olmanın karanlık kör kuyusuna yuvarlanılıyor.
Devletlerin ve yönetenlerin zihin haritaları neyse, halk da bu yönde safını, bakışını yönlendiriyor.
Kin ve nefret ise önce buna sahip olana zarar veriyor, yiyip bitiriyor, farklı olandan uzaklaştırıyor.
Oluşan düşmanlık duygularıyla sarmalanan kişi ise ilkelleşiyor, intikam duygularıyla doluyor.
Yaşamın yerine, bu uğurdaki ölüm yüceltilip, kutsallaştırılıyor.
Nefretin nefreti, şiddetin şiddeti doğurmasıyla kötülükler zinciri halka halka birbirine eklemleniyor.
Neticede tahammül ölçüsü düştükçe düşüyor. Farklılıklarla ilgili bu kör önyargılar, saplantılar toplumsal çatışmalara, felaketlere zemin hazırlıyor.
Böylece dinler, mezhepler, düşünceler ve ırklar arası düşmanlıklar, nefret, sürtüşme, mücadele ve şiddet de hiç bitmiyor.
İnsanlık bunun acısını yüzyıllarca çekti ve çekmeye devam ediyor.
Günümüzde de bu anlayışlar sonucu oluşan radikal grup ve örgütlenmeler, topluluklar, yaptıklarıyla insanlık tarihine kara sayfalar eklemeye devam ediyorlar.
* * *
Bazı ülkelerde bu anlayıştaki bir ırkın, inancın yönetim üstünlüğü baskıyı, zulmü, adaletsizliği getirmesi sonucu, orada aklın ve vicdanın yolu kapalıdır, hava hep puslu ve kasvetlidir...
Özgürlüğün güneşi pek nadir gözükür, bu anlayışla yönetilen ülkelerde…
Ve herkes için değil, sadece bazıları için özgürlük mevcuttur.
Ve buna direnenlere : “ ya biat et ya git, taraf olmazsan bertaraf olursun, ya sev ya terket” türünden nefret diline ait sloganlarla seslenirler.
Bunu da “vatanseverlik” adına yaptığına inanırlar; ancak, vatanseverliğin, vatanındaki insanları sevmekle başladığının ayırdında değildirler.
“Kimse nefretle doğmaz, nefret öğrenilir. Eğer nefret ögrenilebiliyorsa sevgiyi de öğrenebiliriz" der, ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı mücadelecisiNelson Mandela.
Bu nedenle dinsel ve etniksel kimlikler özgürlükçü, demokrasi bilinciyle ( ki demokrasi farklılıkların kabulüyle başlar) donatılmalı.
Değilse, gidilen yolun sonu karanlık, bataklık, sevgisizlik, sürtüşme, nefret, acı, güvensizlik, korku, öfke, uzlaşamama, merhametsizlik, empati kuramama, kin, parçalanma, ölüm, yıkım, zulüm, ekonomik çöküntü, iğdiş edilmiş akıl, körlük, huzursuzluk, hukuksuzluk vb sürer gider.
“Onurlu yaşam” insanın, haklarıyla özgürlük içinde yaşamasıdır.
Herkes ne ise o olmalıdır, öyle de yaşamalıdır. Düşündüğü ve istediği gibi…