Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '14

 
Kategori
Deneme
 

Otobüste giderken (birinci bölüm)

Otobüste giderken (birinci bölüm)
 

otobüste


Şehrin sıcağı ‘yapış yapış’ çekilmez hale gelmişti. Gölgede derece 37 yi gösteriyordu.


Oy vermek için gelmişlerdi. Ertesi gün de adam ilacını yazdırdı; evinin aşağısında berberden saçlarını kısaca kestirip geldi.


Eşi “oo traşın çok yakışmış, sıhatler olsun” deyince keyfi geldi. Eşine “bugün kaçalım, ben bu sıcağa dayanamayacağım” dedi.


Eşinin bu canına minnetti. Ancak “Tıraş olmuşsun, bir duş al sonra gidelim” deyince ona hak verip çabucak duşa girip çıkı. Sonra hazırlandılar. Adam garaja yer ayırtmak için telefon etti. Telefondaki ses “yer ayırmaya gerek yok. Araba zaten boş” deyince yer işini de böylece halletmişlerdi.


İlçeye gidecekleri son araba akşam 5 arabasıydı. Yani o arabayı kaçırırlarsa bu sıcak bir gün daha burada kalacaklardı.


O kaygıyla acele fişleri çekip ‘açık bir yer veya unuttuğumuz bir şey var mı?’ diye bakındılar. Olmadığına kanaat getirince torbalarını aldılar. Adam bilgisayarını ve bastonunu aldı. Eşinin yardımıyla ayakkabısını giydi. Eşi çıkınca kapıyı iki kere kilitledi.


Eşi “iki kere kitledin değil mi?” deyince adam” tamam kapı garantide” dedi. Birlikte asansöre bindiler.


Adam bu sırada kızının hediye getirdiği güneş gözlüğünü taktı. Eşi gördüğü halde “gözlük mü taktın?” dedi. Adam “kızım almış takmayayım mı?” deyince beraber tebessüm ettiler.


Bu eşiyle arasında bir cümlelik esprilerden biriydi. Nerden geldiğini veya ne anlam içerdiğini yalnız ikisi bilirdi.


Bu sır espriler evliliklerinin harcı gibiydi. Bu esprilerle evliliklerine renk katarlardı.


Zaten adam ‘sosur’ biriydi. Konuşmayı sevmez daha önce gördüğü şeyleri, insanları, diğer canlıları sanki ilk kez görüyor gibi süzerek bakardı.


Sürekli etrafını gözlemesi, gördükleriyle ‘canlı cansız’ kafasından bir şeyler kurması onun adeta en büyük eğlence kaynağıydı. Bu nedenle ‘sohbetine doyum olmayan’ tiplerdendi. İlgisi ve bilgisi olmayan konularda ‘öldür Allah ağzından tek kelime alamazdınız.


İlgisi ve bilgisi olan konularda bile yerli yersiz konuşmayı sevmezdi. Sizin anlayacağınız iyi bir dinleyiciydi.


Eşi onun bu özelliğini bildiği için onun konuşmasını hiç beklemezdi. Ama susarak da vakit geçmediği için o da ‘ne görüp duyduysa’ adamın dinleyip dinlemediğine hiç bakmadan sürekli o görüp duyduklarını anlatır, erkek dinelemese de sessizce dinliyor gibi yapar, ilgisini çeken konu olursa dinlerdi de.


İşte “kızım almış giymeyeyim mi?” esprisini de eşinin duyduğu bir yerden naklettiği bilgiyle kendi aralarında latife olarak kullanırlardı.


Eşinin sorusuna “kızım almış takmayayım mı?” deyip karşılıklı tebessüm ettikten sonra adam “nasıl yakışmış mı?” diye sordu. Eşi “tıraş da olunca gözlük çok yakıştı. Televizyonda kara gözlüklü önemli adamlar var ya; aynı onlara benzedin” deyince adam şişindi. Bastonla zor yürüdüğü halde ‘erkeklik damarı tutmuş’ bilgisayar çantasını eşinin “dur ben alayım, sana ağır gelir” demesine rağmen eşine “kime?” der gibi çantayı sırtlanıp asansörden çıktı.


Eşi arkasında elinde iki torba ısrarla “bırak onu da ben alayım” demesine rağmen hızlıca apartman kapısını açıp dışarı çıktı. Peşinden de eşi çıktı. Dolmuş durağına doğru yola çıktılar.


Ama yolda adamın nefes sıkıştırmaya başlayınca içinden “bok mu vardı erkeklik gösterisine. Al bakalım tıkandın işte” derken ‘ar belasına’ çantayı sırtından indirmeden giderek mesafeyi açan eşinin ardından ‘apalayarak’ durağa geldi; ama bitmişti.


Eşi “yoruldun değil mi? Haline bakmadan kalkıp gidiveriyorsun. Ne vardı çantayı ben taşısaydım” deyince adam eşinin ‘haline bakmadan kalkıp gidiveriyorsun’ lafına kızmıştı; ama belli etmedi. Bir şey de söylemedi. Zaten konuşacak hali yoktu. Eşi konuşmaya devam edecekti; elini dudaklarına götürüp ‘sus’ işareti yaptı. Birlikte aşağıdan gelen arabalardan dolmuşu gözlemeye başladılar.


Az sonra dolmuş geldi. Eşine bilgisayar çantasını verip dolmuşa bindi. Sonra dönüp eşinden torbaları ve çantayı aldı ve onun da binmesine yardım. Kendisi önde boş bir koltuğa eşi arkada bir koltuğa oturdu.


Dolmuş çok kalabalık değildi. Şoför sıcaktan kapıyı açık bırakmıştı. Bu sırada arkadan bir çocuk kalkıp geldi şoföre “amca Telekoma gelince haber verir misin?” dedi.


Çocuk çok küçüktü ve hafif sendelemişti. Adam ‘heyecanlandı’ “dur oğlum düşeceksin” deyip çocuğu tutarken çocuğun arkadaki görmediği annesine sertçe “kadın çocuğuna sahip çıksana. Böyle çocuğa sahip çıkmazsınız sonra bir şey olunca ağzınızı ayıra ayıra ağlarsınız” diye söylendi.


Onun bu söylentilerine şoför ‘onaylar’ gibi gülümseyerek dönüp baktı. Çocuğun annesi de suçlanmış çocuğa “bir yerinde durmadın. Bak amca kızdı sana” diye suçu çocuğa atıyordu.


Adam kadına bir şey söyleyecekti kendini tuttu.


O sırada solda güzelce bir kadın el edince dolmuş durdu. Kadın elinden tuttuğu çocuğu kucağına alıp dolmuşa bindi saygılı bir ifadeyle “abi sizin önünüzdeki dolmuşta telefonum kalmış. Bir anons eder misiniz?” dedi ve boş bulduğu yere bindi.


Adam içinden kadına acıdı merakla dolmuş şoförünün anonsuna kulak verdi. Bereket versin telefon dolmuştaymış. Şoför kadına “tamam arkadaş durakta telefonunuz onda” dedi.


Bu sırada adam kadın namına sevinmiş içinden “iyi ki dolmuşta teliz var, teknolojinin faydaları” diye geçirirken Telekom durağına gelmişlerdi ama şoför oralı değildi. Adam şoföre “Telekomda inecek yolcunuz vardı” diye uyarınca şoför arabayı sağa çekti. Az önce ‘çocuğuyla ilgilenmiyor’ diye kızdığı kadın inerken ona “sağ olun beyefendi” dedi.


Adam hep böyleydi. Hep üstüne vazife olmayan işlere karışmayı adet edinmişti. Sürekli etrafındaki insanları gözler, onları tanımaya çalışır içinden sürekli gördüklerini kritik ederdi.


Öyle ki bir başına kalsa hiç canı sıkılmazdı. Çünkü iç dünyası çok kalabalıktı.


Dolmuş da bu sırada inecekleri yere yaklaşmıştı. Eşi telaşla “biz de burada inelim” deyince adam ona gülümseyerek “az sabırlı ol hayatım. Ben ineceğimiz yeri biliyorum” dedi. Sonra dolmuşçuya “sağa dönünce bekleme yerinde inelim” dedi.


‘Bekleme yeri’


Adam bu bekleme yerlerini çok iyi bilir ve buralarda araba beklemeyi çok severdi.


Geçen sene yine aynı bu bekle yerinde beklerken gördüklerini ‘Bekleme’ adında öyküleştirmişti.


Eşi içinden adam için ‘çok bilmiş’ diye geçirirken dolmuş sağda durdu. Önce adam indi. Eşinin uzattığı torbaları ve sırt çantasını aldı. Birlikte bekleme yerine yeni konan kanepelere oturdular.


Adam eşine “hani bekleme başlıklı bir öyküm vardı ya. Geçen sene burada beklerken yaşadıklarımı yazmıştım o öyküde. O sıra şu ilerde açıkta bekleşilirdi. Aferin bak buraya gölgeye kanepe koymuşlar. Şimdi tam bekleme olmuş” dedi.


Eşi de hatırlamıştı o öyküyü. Ama burayı anlattığını bilmiyordu.


Eşine “ne acayip adamsın. Nerden buluyorsun o kadar lafı?” derken elini sıkıyordu. Adama eşinin bu hareketinin takdir içerdiğini bildiği için keyiflenmişti.


Birlikte ilçeye gidecek son arabayı beklemeye başladılar.


Bu sırada bekleme yerine yeni gelenler orada bekleyenlere gidecekleri yöne giden arabanın geçip geçmediğini soruyor ‘eğer geçti’ cevabını alırsa “eyvah öteki araba kaçta acaba?” diye telaşlanıyor, beklediği arabanın daha geçmediğini söylemişlerse ‘oh iyi’ deyip arabalarını beklemeye başlıyorlardı.


O sırada yeni tanışıklıklar oluşuyor biri ötekine “orada benim falan tanıdığım var” dediğinde öteki eğer o tanıdığı tanıyorsa dostluklar sohbetler daha koyulaşıyor, beklenen arabalar gelinceye kadar ilk kez burada tanışan insanların ‘sanki kırk yıllık’ tanış gibi kahkahalı hararetli sohbetlerine tanık oluyordunuz.


İşte bu sırada bizim adam o sohbetlere kulak kabartırken yeni yeni yaşamları tanımaya çalışır, bir daha belki hiç görmeyeceği insanların öğrenebildiği hayatlarına kendi içinde yepyeni dünyalar kurardı.


Zaten içinde hayal dünyasında kurduğu bu yeni dünyalar öylesine çoğalmıştı ki; bir gün sanki aniden patlayan lastikte fırlayan hava gibi bu dünyaları dışa vurup onları öykülerde yaşatmak zorunda kalmıştı.


Şimdi de beklemede binip gidecekleri otobüsü beklerken o sırada görüp duyduklarını ‘gayrı ihtiari’ beyine yazıyordu.


Bu yeni öğrendiği dünyalarını nerede nasıl bir öykü içine yaşatacaktı kim bilir?
(devam edecek)
 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..