Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '14

 
Kategori
Deneme
 

Otobüste giderken (ikinci bölüm) devam edecek

Otobüste giderken (ikinci bölüm) devam edecek
 

otobüste


Adam bu gelgit düşüncelere dalmışken eşi de ona bir şeyler anlatıyordu. Adam aniden ayağa kalkıp uzaktan gelen araçlara bakıp kendi bekledikleri aracın gelip geldiğini anlamaya çalışıyordu.

Eşi “daha gelmez otur yorulacaksın” diye uyardı. Onun uyarısı eşinin yorulduğunu düşünmekten ziyade ağzında kalan lafını tamamlamak içindi. Adam kadının uyarsıyla oturunca kadın kaldığı yerden devam etti.

Anlattığı dün oy kullandıktan sonra eve geldiklerinde girdiği komşu kadının kızı için anlattıklarıyla ilgiliydi ve bu adamı hiç ilgilendiren bir şey değildi.

Ama eşinin anlatmak ısrarlı olduğunu anlayınca gözü yolda bir kulağı eşinde öbür kulağı hemen önünde o sırada tanıştığı belli olan yaşlı adama bir şeyler anlatmaya çalışan ve bu sırada ter içinde kalan göbekli tıknaz ileri derece olduğu belli olan gözlüklü adamdaydı.

Eşi ‘komşu kadının kızının eşine küsüp iki çocuğunu da peşine takıp geldiğini, komşu kadının kızını mecburen kabul ettiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü’ anlatmaya çalışıyordu.

Bu sırada hemen önlerindeki tıknaz göbekli adam da yaşlı adama o adamın köylüsü olduğu anlaşılan ortak tanışıyla aynı yerde on beş yıl çalıştığını onunla çok iyi anlaştığını anlatmaya çalışırken o arkadaşının topal olan kızını sordu.  “Nasıl Hüsnü onu everebildi mi bari?  ‘herhalde arkadaşının adı Hüsnü’ydü’ ona çok üzülüyordu” dedi.

Adam içinden ‘hem eşinin anlattıkları hem de o şişman tıknaz adamın anlattıkları için’ bunlar başkalarının hayatıyla ne kadar ilgili diye geçiriyordu.

Gerçekten her zaman buna şaşırır, mecbur kalıp da gitmek zorunda kaldığı misafirliklerde veya zorunlu olarak katıldığı aile toplantılarında hep aynı şaşkınlıkla dinleyici olurdu.

Çünkü oralarda konuşmanın genel konusu hal dert yarenliğinden hemen sonra o sırada orada olmayan ortak tanıdık hısım akraba üzerine olurdu.  Onların bir yerde sır durumunda olan özelliklerine girilir; olumsuzluklar varsa o olumsuzluklara üzülüyor gibi yapılır; ama için için sevindikleri belli edilir, olumluluklar varsa onları da bir şekilde eleştirirken kıskandıkları belli edilirdi. Bu şekilde belki bir şekilde deşarj olurlardı. Adam bunları ‘toplumun sosyal hastalığı’ diye nitelerdi.

Kendi hep dinleyici olarak kalıp o söylemlerin içerdiği gerçek anlamları kavramaya çalışıp, kendince manalandırır; sonra yeri geldi mi onlarla dalga geçerdi. Belki bu da onun sosyal hastalığı gibi bir şeydi.

Şimdi de bir kulağıyla eşini dinleyip onun deşarj olmasına yardımcı olurken öbür kulağıyla şişman tıknaz adamı dinlerken kendini deşarj ediyordu.

Adam kendini bu iki yönlü konuşmaya kaptırmıştı ki; o sıra karşıdan bineceği otobüsü görünce durdurmak için ayağa fırlayıp bastonu havada otobüse durmasını işret etti. Tabi o sırada eşinin lafı yarım kalmıştı. ‘Ama adam adı gibi biliyordu eşi ilk fırsatta lafını tamamlayacaktı.’

Otobüs gelip banketin kenarında durduğu sırada ikisi de ellerinde torbalar ve çantayla otobüsün yanına gelmişlerdi. Gelen büyük otobüslerden değildi. İlçeye küçük otuz kişi aldığı söylene otobüsler çalışıyordu. Önlerinde duran da onlardandı.

Muavin arka kapıyı açıp indi. Otobüste hiç yer yok gibiydi. Garaja ettiği telefonda yanlış bilgi verilmiş veya otobüs sonradan dolmuştu. Ama öyle veya böyle gitmeleri gerekiyordu.

Adam muavine “ya bize telefonda yer var demişlerdi” diye şikayet eder gibi konuşurken muavin lafı ağzından aldı “bir kişilik yer var abi” dedi. Adam “iyi de biz iki kişiyiz” deyince muavin “siz binin abi hallederiz” dedi.

“Halletmek” veya “kolay etmek”. Bu içinde bulunduğumuz toplumun karşılaştığı güçlükler karşısında kendini motive ettiği iki temel sözcüktü.

Ama bu güne kadar “kolay ederiz” dedikleri hep zor olmuş. “Hallederiz” derken de hep kendileri halledilmiş; ama onlar morallerini bozmadan güçlüklere karşı hep kendilerini ‘hallederiz, kolay ederiz’ diye motive etmeye çalışmışlardı.

Şimdi de muavinin yaptığı buydu. ‘Oturacak yer yokken’ iki müşteri daha alıp bir yerde ‘iş görmek’ veya para kazanmak.

Adam çaresiz eşine “önce sen bin” dedi. Eşi adamın hasta olduğunu düşünüp tek kişilik yere onun oturmasını istediği için “önce sen bin” diye karşılık verdi.

Ama serde erkeklik var. ‘Erkek adam karısını sıkış depiş ortalığa sokmaz.’ Bizim ki de ne de olsa kendini ‘erkekten’ saydığı için, sertleşti eşine sertçe “olmaz öyle şey, önce sen bin bakayım” dedi.

Kadın çaresiz açık kapıdan otobüscüğe çıktı. Ardından adam sonra muavin çıktı. Bu sırada otobüs yürümüştü.

Adam muavine “hanım nereye oturacak?” dedi. Bu sırada sallanan araba kendi de zor ayakta duruyordu. Bir eliyle bastından destek alırken öteki eliyle bir koltuğa tutunmuştu.

Muavin “yenge ilerde öndeki boş yer var oraya otursun” dedi. Adam ‘eşinin oturacağı yer güvenli mi diye’ boynunu uzatıp baktı. Anlayamadı; ama eşine “sen oraya otur” dedi. Eşi hala “sen nereye oturacaksın” der gibi bakınıyordu. Adam  “sen hele geç otur. Ben başımın çaresine bakarım” deyince eşi mecbur öne yürüdü. Orada yaşlı bir adam kalkıp ona yer verince kadın yerine oturdu. Yaşlı adam da o sıra hostes koltuğuna oturmuştu. Böylece eşi rahat güvenli bir yer bulmuştu. Adam içinden öyle geçirdi.

Sonra muavine “ben nereye oturacağım?” diye bakınırken muavin en geri koltukta oturanlara “siz azıcık toplanın” dedi.

Onlar ‘azıcık’ toplanınca adama ‘kıçını’ iliştireceği kadar yer açılmıştı. O da oraya ilişti. Bilgisayar torbası onda kalmıştı. Onu ayağının dibine koydu. Baston ve ayaklarını gerdirip kıçıyla oturağa tutunmaya çalışırken öteki eliyle ‘farkında olmadan’ yandaki koltuk kenarına tutunuyorum derken orada oturan kadına dürtünüyormuş.

Bunu fark edince elini ateşten çeker gibi çekip kadından özür diledi.

Kadın şişman sarışın biriydi. Yanında esmer genç bir bayan vardı. Bizimkinin dürtünürken fark edip telaşla özür dileyişine iki kadın da kikirdedi. Dürtülen şişman kadın gülümseyerek “sorun değil amca” dedi.

Bizimki kendini ne kadar erkekten saysa da anlaşılan kadınlar onu erkekten saymamıştı. Adam kadının “sorun değil amca” deyişine bozulmuştu; ama bir şey söylemeyip yutkundu.

Bu sırada gözü arka kapıdaki merdivenlerdeydi. Muavinin girip çıkması biterse oraya oturmayı düşündü. Çünkü durumu gerçekten iyi değildi. Yarım kıçla tutunmaya çalışırken kayıp gidiyordu. Beli sakattı. Ayakları da sağlam sayılmazdı. Nefes demişsin o biçim. Hırlayıp duruyordu.

Onun için arka kapı merdivenlerine göz dikmişti. Araba tam yola koyulsun muavinden izin alıp geçip oraya kurulacaktı. İçinden “şuraya oturur ayakları da şuraya salladım mı? Rap rahat giderim” diye geçirirken araba sağa yanaştı. Belli ki binecek vardı.

Muavin kapıyı açıp aşağı indi. Binecek olan önden binmesini söyledi.

Ön kapıdan giren genç bir bayan başı gözüktü. Sanırım öğrenci gibi bir şeydi. Gülümseyerek şoföre ‘ben nereye oturacağım’ der gibi bakıyordu. Eşine yer verip hostes koltuğuna oturan adam kalktı genç kıza yer verdi. Elinde fanatik gazetesi yavaş yavaş geri geliyordu. Otobüste de yürümüştü.

Bizimki adamın elinde fanatik gazetesini görünce biraz şaşırmış içinden “bu da bizden at yarışçı her halde” diye geçirirken adam geldi arka merdivenin en üst basamağına gazeteyi serip üstüne oturdu. Tam bizimkinin düşündüğü gibi ayaklarını alt basamaklara sallayınca bizim adam şaşkınlık ve biraz kızgınlıkla baktı kaldı.

Yaşlı adam oturunca kafasını kaldırdı. Bizim adamla gözgöze gelince gülümsedi. Bizim adam dayanamadı “dayı valla ben oraya göz dikmiş oturayım diye fırsat kolluyordum, gelip benim yere kondun” deyince muavin yaşlı adam gülüştü. Yandaki şişman sarışın kadın ve onun yanındaki esmer genç kadın da kikirdedi.

Adam çaresiz etrafına bakınırken ona yer verenler adama acıyıp biraz daha kıpırdayınca o kıçını oturağa biraz daha yerleştirmeye çalıştı. Ama ne yapsa rahat değildi.

O sıra aklından “acaba yolda inecek var mı?” diye geçiriyordu. Yanındakilere soracaktı. Sağına bakındı. Biri şişman öteki zayıf iki kişi vardı. Zayıf olan cam kenarında avurtları çökmüş, dalıp gitmişti. Belli ki çok derdi vardı. Hemen sağındaki şişman olan ‘gestapo’ askerleri gibi sert bakışlarla karşıya bakıyordu. Sorsa belki ters cevap verebilirdi veya adam öyle düşünmüştü.

Soluna bakındı. Orada üç kişi vardı. Dipteki iki kişi gençti. Herhalde öğrenciydiler. Ellerinden yeni telefonlar vardı. Onlara dürtünmeye dalmışlardı.

Hemen sağındaki şapkalı gençten bir köylüydü. Ama konuşkan birine benziyordu. Şimdi ona “nerede ineceksiniz?” diye sorsa adam lafıyla onu boğabilirdi.

Ondan da vazgeçti. Bu sırada muavin yaşlı adamın yanından buzdolabındaki su şişesini çıkarmaya çalışıyordu. Çünkü öbür elinde dolu plastik bardak vardı.
•(devam edecek)
 

 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..