Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '07

 
Kategori
Gelenekler
 

Otorite ve Özgür İrade

Otorite ve Özgür İrade
 

Otorite ve özgür irade sürekli çatışma halindedir. Bu çatışma, insanın yaradılışı kadar eskidir. Bir tarafta insanı insan yapan değerleri hiçe sayıp otoriteyi tahakküm etmenin aracı olarak gören despot, diğer tarafta bu değerleri kaybetmemek için didinen, güdülmeye direnen özgür insan; ikisinin arasında ise otoriteyi içselleştirmiş, her türlü telkin ve yönlendirmelere açık oradan oraya sürüklenen yığınlar…

Semavi dinler başta olmak üzere bir çok öğretiler, insanın bir başka insan ya da organizasyon tarafından despotluk derecesinde tahakkümünü reddetmiş, bu konuda kurallar ve değişmez hükümler getirmiştir. Diğer taraftan; yaşadığı tecrübelerle insan oğlu, günümüz şartlarında geçerliliği sınanmış çağdaş yönetim mekanizmalarından demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve laiklik ilkelerini benimsemiş ve uygulamaya sokmuştur. Yeterli olmuş mudur? Bizce hayır! Çünkü söz konusu ilkeleri benimsemek ayrı, uygulamak ve uygulandığını denetlemek ayrı şeylerdir. Tahakküm etme güdüsünün kontrol altına alınması ise bambaşka bir şeydir.

Özellikle geniş kesimlerde cilalı sözlerdenmiş gibi kabul gören “Şeffaflık” ile İyi Yönetim adı altında yozlaştırılmaya çalışılan “Yönetişim” ilkeleri, demokrasinin ayrılmaz bileşenleri olarak kabul edilip hak ettiği yere konulmalıdır. Aksi halde; tapılasıca yetkilerle donatılmış kurum veya kuruluşların olduğu her yerde, gelir dağılımının adalet sınırlarını aştığı her toplumda despotluğa varabilecek tahakküm etme güdüsü sürekli kamçılanacak, böylesi durumlarda da otorite kendi heveslilerini elbette yaratacaktır.

Otorite düşkünü yöneticileri en çok ürküten konu, bireylerin özgür irade geliştirmeleridir. Çünkü özgür iradeye sahip insanları istedikleri gibi yönlendiremeyeceklerini, onların istek ve beklentilerini sınırlandıramayacaklarını bilirler. Fakat sürekli yanılgıya düştükleri bir gerçek vardır:

Güç sahibi olarak kendilerinin istismar ettikleri özgür iradeden yoksun insanları, gücünü ispat etmiş bir başkasının da istismar edebileceği gerçeğidir. Özgür iradeden yoksun insanların secde edeceği kutsalın güç olduğu; fakat güçlünün en küçük bir zaafında da ondan kendi önünde secde etmesini isteyeceği gerçeğidir. Bu davranış kalıpları, Bölgenin geri kalmış tüm ülkelerinde ve özgür irade geliştirmemiş tüm topluluklarda sürekli teyid edilecektir; bundan emin olabilirsiniz.

Körfez Savaşında dünya televizyonlarına yansıyan Amerikalı askerin postalları önünde secde eden Saddam’ın askerinin davranışı, çeşitli kesimlerde günlerce tartışılmış ve zihinlerde derin izler bırakmıştı. Oysa bu davranış, aşırı otorite karşısında özgür irade geliştirememiş, aksine otoriteyi içselleştirmiş tipik kişi davranışından başka bir şey değildi. O kişi, kendini bildi bileli aynı şeyi Saddam için zaten yapıyordu; şimdi gücün temsilcisi Amerikan askeriydi; Amerikalı, güç konusunda zafiyet göstermediği ya da başkalarının kendisine Amerikalıdan daha güçlü olduğunu ispat etmedikleri sürece O kişi için bu böyle devam edecekti…

Bu nedenledir ki küresel güçler, otoritenin içselleştirildiği topluluklarda daima kendilerine köle yapabilecekleri yığınlar bulabilmekte, insanlık dışı yöntemlerle birini diğerine kırdırabilmektedir. Çünkü özgür iradeden yoksun, her türlü telkin ve yönlendirmelere açık kuru yaprak misali kişilere, ne rüzgarlar ne ağaçlar ne su ne de toprak saygı duyacaktır. Aksine bu gibilerin çoğunlukta olduğu toplumların hukuki, ekonomik, kültürel, sosyal ve yönetsel karar ve uygulamaları da küresel güçler tarafından sürekli irdelenecek, eleştirilecek; içeride ise Tam Bağımsızlık esprisi sürekli tartışılacaktır.

Şu sorularla dürüstçe ve dosdoğru yüzleşmemiz gerekir: Özgür iradeyi ne kadar destekliyor ve geliştirebiliyoruz? İnsan faktörünün Bölge ülkelerindeki algılanış biçimi ile yönetim yaklaşımlarının bizimle benzeşimi söz konusu olabilir mi?

Kabul etmek güç gelse de milletimizin büyük bir bölümü, çocukluk tecrübelerinde içselleştirilmiş otoritenin halâ hayranı ve heveslisidir. Bu gerçeği, gelenekleştirilmiş terbiye ve eğitim sistemi ile yönetim algılama, tercih ve yaklaşımlarının teyit ettiğini söyleyebiliriz. Nitekim; her insanımızın kendi yaşamını ve özellikle çalışma hayatında ast-üst ilişkilerini şöyle bir gözden geçirmesi yeterli olacaktır diye düşünüyoruz.

Otoriteye düşkünlüğümüz, kimi batılıların bizi Avrupa’dan saymamasının gerekçelerinden olabilir mi? Çünkü, bu coğrafyanın taşına toprağına sinmiş binlerce yıllık kültürel mirasın en olumsuz bakiyelerinden otoriteyi, husumeti, kan davaları ile diğer feodal kalıpları ve aile içi ve dışı şiddeti ortadan kaldırmaya 80 yıllık demokrasi maceralarımız ve kazandırdığı tecrübeler yeterli olmamıştır.

Elbette kolay değil fakat sebepsiz de değil…

Temenni ediyoruz ki Anayasa taslak çalışmalarında tüm kesimlerin öncelikle insana, insanla ilgili değerlere; dolayısıyla bu Milletin geleceğine odaklansınlar.

 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..