Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '07

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Otuziki yıllık özlemim

Otuziki yıllık özlemim
 

Ayaklarımı yere bastğımda saat; 05: 37 idi. Beş nokta taklasını eksiksiz atmayı planlamıştım. Ama yere inişim, havanın yoğunluğu ve dört gün süren sistemli spor programında verdiğim kilolar nedeniyle o kadar yumuşak oldu ki, üç noktadan yere temasım güvenli bir iniş için yeterli oldu.

13 Haziran 2003 sabahı yaşadığım bu olağanüstü deneyim, kırksekiz yıl dört ay yirmiiki günlük yaşamımın parmakla sayılacak en mutlu anlarımdan biriydi. ( Rahmetli annemin sabaha karşı dörtbuçuk sularında dünyaya geldiğime ilişkin söylemini de hesaba katarsam bu süreye bir saat daha eklemem gerekiyor. )

Atlayış günü sabah kalkma saati 03: 15 olarak belirlenmişti. Saat 22: 00 sularında yatağa uzandığımda, önceki günlerde olduğu gibi gün içindeki yoğun programın verdiği yorgunlukla hemen uykuya dalacağımı umuyordum. Ama olmadı. Bir sonraki gün yaşayacaklarımı düşünmekten kurtulmak ve uyumak istiyordum. Ben uykunun tatlı örtücülüğüne sığınmak için çabalarken o benden kaçıyordu. Akşam yemeği sonrası öğrenci kantininde çaylar içilirken, atlayışla ilgili espiriler ve konuşmaların yaratttığı o tatlı heyecen yerini bir korkuya mı bırakmıştı? Galiba birazcık korkuyordum. Uykuyu davet için bildiğim tüm yöntemleri denemiş olmama rağmen uyumam bir hayli güç oldu. Uyku için en iyi çözümün ılık duş olduğunu biliyordum. Üçüncü defa duşa girdiğimde saat 01: 45'i gösteriyordu.

Oda arkadaşım Safa Salman'ın telefon alarmı ile uyandığımda yaklaşık bir saat kadar uyuduğumu farkettim. Bir saatlik uyku bende müthiş bir dinlenmişlik sağlamıştı. Kim bilir? belkide yaşayacağım olayın yarattığı heyacan nedeni ile salgılanan adrenalin böyle bir duygu uyandırıyordu.

Hızlı bir hazırlanma ve sabah temizliğinin ardından, bir gün önce bize verilen mavi atlayış tulumlarını, botlarımızı ve beyaz kasklarımızı giydik. Paraşüthanenin önüne geldiğimizde sabah saat 03:30'du. bizden istenilende bu saatte orada olmamızdı. Paraşüthaneden T-10/B paraşütlerini ve yedeklerini aldıktan sonra başlayan sabah sporu, kahvaltı ve beklenen ilk adım. Artık pist başındayız.

AN-2 Antonov uçağının motor gürültüsü ve pervanenin yarattığı rüzgar eşliğinde uçaktaki yerimizi aldık.

Paraşüt Okulu Müdürümüz, Sevgili Dostum Haluk Özil atlayışlarımızı planlarken bir sürpriz yapmış, 2003 yılı Birinci Dönem Paraşüt Başlangıç Kursiyerlerinden en genç ve en yaşlılarını aynı sortide, ikinci ve üçüncü adam olarak yazmıştı. Lise ikinci sınıf öğrencisi devrem henüz 16 yaşındaki Safranbolu'dan kursa katılan Erinç Hacıisaoğlu ikinci, ben üçüncü olarak atlayacaktık. uçağımız 450 M. ' ye tırmanmak için daireler çizerken, bizler uçak içinde yapmamız gereken görevlerimizi tamamladık. Bir önce atlayacak olanın paraşütünün son kontrollerini bir sonraki yapıyordu. ben Erinç'in Safa'da benim kuşamlarımı kontrol etti. Bu harika bir dayanışmaydı. Yıllardır hep imrenerek izlediğim paraşütçüler arasındaki dostluğun temelinde belkide bu dayanışma vardı. Önce atlayacak olan bir sonrakine canını emanet edecek kadar güveniyordu.

Statik kolonlarımızı demirleme kablosuna takmamız, uçak kapısının açılması, içeriye dolan rüzgarın ürkütücü sesi ve ilk arkadaşımızın uçağı terk edişi. . .

Kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum.

Erinç'in ardından kendimi boşluğa bıraktığım anda; 450 Metrenin hiçte yüksek olmadığı gibi bir hisse kapıldım. Tüm Dünya bir anda sessizleşmişti. Uzaklardan bir yerden biraz evvel içinde bulunduğum uçağın motor sesi kaybolup giderken, yıllardır özlemini duyduğum ve ulaşılmaz gibi gelen paraşütle atlamış olmanın tatlı keyfini yaşıyordum. Doğanın yer çekimi yasasına, gene doğanın bir başka yasası; havanın tutuculuğunu kullanarak meydan okuyordum. Başımı kaldırıp üzerimde açılan o yeşil şeffaf kubbeyi gördüğümde, yeryüzüne güvenle ineceğimden tamamen emin oldum. Kalp atışlarım düzene girmişti. tam bir dinginlik yaşıyordum. Yıllar önce " sadece düşmanın değil, milletin maküs talihinin de yenildiği" İnönü Ovası, irili ufaklı karelere bölünmüş bir satranç tahtası görünümünde altımda uzanıyordu. İnönü Kampının tarihi yapıları, Atatürk'ün "İstikbal Göklerdedir." Diyen ve sağ elinin işaret parmağıyla gökyüzünü gösteren heykeli , Atatürk Heykeli'nin her iki yanında yer alan ve hemen uçuverecekmiş hissini veren iki dev kartal heykeli bambaşka bir açıdan daha da anlamlı görünüyordu.

ilk yıllarda ailemin karşı çıkışları, sonraki yıllarda yaşam savaşımının getirdiği sorumluluklar, daha sonralarıda "bu yaştan sonra. . . " diye başlayan engelleri nihayet aşmıştım. İşte o düşün tam ortasındaydım.

Kırksekiz yıl dört ay yirmiiki gün ve tabii artı bir saatlik yaşamımın en mutlu anlarından biri, otuziki yıllık özlemim, nihayet gerçekleşmişti.

Türk Hava Kurumu Çankaya Şube Başkanı olarak yıllardır Kurum gelirlerini arttırmak için gösterdiğim çabaların hiçte boşa gitmediğini somut olarak görmüştüm. Yüzlerce Türk Genci'nin bu keyifli deneyimi yaşamalarına sağladığım katkıdan dolayı bir kez daha kıvanç duydum.

Bundan sonraki yaşamımda; görevim yada konumum her ne olrsa olsun, Türk Hava Kurumunun çalışmalarına çok daha büyük bir şevkle katılıp binlerce Türk Genci'nin, Büyük Kurtarıcının direktifleri doğrultusunda geleceği göklerde arama uğraşına katkı vereceğim.

*Bu yazı UÇANTÜRK dergisi Eylül/Ekim 2003 tarihli nüshasında da yayınlanmıştır.

 
Toplam blog
: 182
: 2395
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

10 Kasım 1954 tarihinde doğdum. Sosyal Hizmet Uzmanıyım. Pilotum. (ultralight licence no:151)..