Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '17

 
Kategori
Öykü
 

Öykü dili

Öykü dili
 

Öykü, olmuş ya da olabilmesi olanaklı olayları, durumları, insan yaşamından gerçeğe uygun kesitleri yer ve zamana bağlı olarak kimi kez gerçekçi, kimileyin düşlemsel (fantastik, gerçek dışı olaylar gerçek dışı bir dünyada) bir kurgu ile ele alan kısa anlatı türüdür.
 
Kurgu ise, “Gerçeği kendi düzleminden başka bir düzlemde yer alan tek biçimli, tek tanımlı bir veri olmadığı.” anlamındadır.
 
Öykü, bir tür adı olarak yazınımızda 19.yüzyıldan sonra kullanılmaya başlamıştır. Öykü, yaşamın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. 
 
Öyküde dil konuşma diline yaslanarak duygusal ve çağrışımsal özellikler içerir.
 
Yazar dilin sunduğu olanakları değerlendirerek kendi öykü dilini yaratır. 
 
Az sözcükle yoğunluk, yalınlık birlikte düşünülür.
 
Bunları gerçekleştiren yazar, salt gerçekleri yansıtmayan, yanlışlık ya da doğruluk açısından değerlendirilmeyen, gerçekten alınan öğeleri düşgücüyle kurmaca bir dünyaya dönüştüren yazınsal boyutlu bir yazıyla okurun karşısındadır.
 
Yazar okurun ruhuna ulaşarak öykü kişilerinin sevinçlerine, acılarına ortak eder okuru.
 
Örneklemeler :
 
“ Baba, gerisin geri döndüğünde pencere kenarına tutunan martıyı bıraktığı yerde bulamadı. Martının engin maviliğin ötesinde duran ‘Güneş Ülkesi’ne doğru uçtuğunu buğulanmış kalın camın arkasında düşledi.”
 
(Annem Aşık, Martının Dostluğu)
 
“ Dede, usunu yüreğine, yüreğini usuna aktarırken küllenmiş bir köz ateşle oynadığını biliyordu.
 
(Annem Aşık, Bayramlar Eskimede(n)
 
“ Konuk, yemez yediren, sevdiğine varını gönülden sunan bir halkın çocuğu olmakla nasıl da övündü!”
(Annem Aşık, Düş Değil)
 
“ Bayan Aşkın’ın çoğalan sevinci, umutları, beklentileri dizelerde saklıydı. O yeni dostlukları yakalamıştı; artık yalnızlığa, yakınmalara ‘paydos’ dedi.”
 
(Annem Aşık, Bayrağımızın Rengi)
 
“Acıların uzağında duran karımın bal rengi gözlerine baktım. Yüreğimde duyduğum acıya karşın yaşama sevincim durmadan çoğaldı.”
 
(Annem Aşık, Kanayan)
 
“Baba, kapının aralığından bakan karısından, çocuklarından habersizdi. Onlar da, onun yüreğinden, usundan geçenlerden.”
 
(Annem Aşık, Sabahları Seviyorum)
 
“Çocuk, babasının söylediklerinden uzakta, gülen menekşenin morunda, çok yapraklı papatyanın sarılarında yeni dostluklara koşuyordu.”
 
(Sabahları Seviyorum, Annem Aşık, Gülün Dikenleri)
 
“Baba, çiçeklerin bedenlerinden çok benliklerine işlemiş yılgınlıkla tanışıklıydı..
 
(Sabahları Seviyorum, Annem Aşık, Çiçeklerle Söyleşi)
 
 
“Kanat takıp uçmak istedi anne.”
 
(Sabahları Seviyorum,Annem Aşık, Pazar Sabahı)
 
 
“Düşsüz de yaşanmıyor ki !” 
 
(Sabahları Seviyorum,Annem Aşık, Yaşasın Annem)
 
“On beş günlük dinlence denize, kuma, güneşe doymanın ötesinde yaşamlarında yeni bir sayfa açmıştı.”
 
(Sabahları Seviyorum, Annem Aşık, Çocuklar Korosu)
 
“Mehri ninenin yaşlanmış yüreği dayanamıyordu artık esip savrulmaya.”
 
(Sabahları Seviyorum, Annem Aşık, Dilek Kızağı)
 
 
“ Karadeniz uşaklarının yetiştiği o kutsal savaş, yirmi iki gün yirmi iki gece düşmana dur diyen Sakarya’nın destanını yazıyordu.”
(Sabahları Seviyorum, Annem Aşık, Yaşanmışın En Güzeli)
 
 
“Yaşam özverilerin toplamıydı. Kurtuluş ayrılıklardan geçmiyordu.”
 
(Sabahları Seviyorum, Annem Aşık, Türkülere Tutun)
 
 
“Leman ak gelinliğini düşledi.” 
 
(Sabahları Seviyorum, Annem Aşık, Yaşam Yürürlükte)
 
 
“Yüreği de kapının sesi gibiydi. Kapıyı yumruklayan kadın sesiydi. 
 
(Annem Aşık, Çamlar Konuşunca)
 
 
“Babam aşık olur ama annem olamaz öyle mi?
 
( Annem Aşık )
 
 
“Erkek, mutluluğunu ikilemini kıramadan yaşamaya çalışıyordu. Düşler böylesine kolay mı gerçekleşiyor diye duyduğu sevinci kadının güldüğünde biçimli dişlerini saklayan, ağzını öptüğünde dolduran dudaklarında yaşadı. Soluklar buluştuğunda hoşluk çoğalıyordu. Ağzının içine konuşmayı pek severdi. Hemen dilini yakalayıp bırakmadı bir süre. Kadın, 
“Isırma!” diyebildi ancak. Sonra bıraktı kendini. Evet, hayır arasında yaşadıkları ikilemleri aşıyorlardı.“Evet” tüm ikilemlere meydan okudu durdu.
 
Onlar düşlerinin peşinden koşmaya kararlıydılar!” 
 
(Düşler Yaşlanmıyor)
 
 
Karısı o gün kocasının neden geç kaldığını bilemedi. O doktorla yaptığı pazarlığın çözümü için gün boyu dolanıp durdu büyük kentin kalabalıkları arasında. Yalnız, tek başına, kimsesiz. Nasıl anlatabilirdi para bulamadığını! Onur Can’ın sağlıklı doğması annesinin güvenilir ellerde olması için o gün ayaklarına kara suların indiğini kendine sakladı. Doktor kapıdan görününce köy utangaçlığıyla elini karısının yanaklarından çekti. “Hastamız hazır,eşi de izin veriyor. Korkma bir saat sonra oğlan babası olacaksın.” diye babaya takıldı.
 
Eşini yatağından alıp tekerlekli arabaya yatırdılar. Hemşire, doktor ve bir görevli “ameliyathane girilmez” yazılı camlı kapıdan içeri girdiklerinde muştulu haberi almak için beklemeye koyuldu baba. 
 
(Düşler Yaşlanmıyor, Doğum)
 
Tüm yaşadıklarını kafasından geçirirken güneş yağının verdiği rahatlıkla güneşleniyordu. Oğlunun sarılmaları, suskunlukları; karısının aldırışsızlığı, sorgulayıcı bakışları saplandığı çıkmazı görmesine yetmiyordu. Doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor dolmuyordu. Uzun uzun telefon konuşmalarını karısı biliyor muydu? Hangi telefonlarla konuşulduğunu öğrenmiş miydi? Karısının, gözlerinin içine baka baka : “ Baban iş gezisine çıkıyor, dönüşünde bizi denize götürecek üzülmeyin.” diye konuşması yapacaklarından haberli olduğunu mu gösteriyordu? Ya da meydan mı okuyordu? Yüreği ezildi. Yaptığına, yapacaklarına pişmanlık duydu. İkilemler arasında gidip geldi.
 
(Düşler Yaşlanmıyor, İkilemler)
 
Tribünler korkuları bilmeden uçuşan çiftleri alkışlıyorlardı.Güçlerinin kesilmek üzere olduğunu nerden bileceklerdi ki! İşte yine en güç gösterinin başka bir bölümünde bayan yarışmacı erkeğin omzunda kolları üstünde dikti bacaklarını yukarıya. Yine bir alkış,ıslıklar salonda yer yerinden oynuyordu. Hemen bu görünümden başka bir görünüme geçiyordu yarışmacılar. Erkek yarışmacı yumuşak bir inişle bayan yarışmacıyı sırtından kaydırarak bacaklarının arasından geçirip öne alıyordu. Bir eylemden başka bir eyleme geçişte durmak düşünülemezdi. Müzik çok mu uzamıştı? Yoksa yarışmacılara mı öyle geliyordu? Kulakları müziğin bitişindeydi.
 
(Düşler Yaşlanmıyor, Dans Müziği)
 
Kasabadan ayrılalı üç yıl olmuştu.Lise yıllarında yatılılık beni kurtarmıştı.Devlet Parasız Sınavları’nı kazanınca yokluktan kurtulmuştum. Lise yıllarında kaloriferli, doğalgazlı okuluma doyamadım. İlköğretimde başımı okşayıp, “Zekisin, ama daha çok çalışmalısın!” diyen öğretmenimi hiç unutmamıştım. Parasız sınavlara eliyle götürüp sokan oydu.Kazanınca nasıl da sevinmiş, kucaklamıştı beni.
 
(Düşler Yaşlanmıyor, İş Arayanlar Sayfası)
 
Doludizgin şiir kitabının arka kapağında yer alan, “ can buldu su / çiçekler söyleşti uzun solukla / bırak yüreğini dalgalansın / durma “ Can bulan kendisiydi yeniden. Bir hoş oldu dizeleri okuyunca. Kitabın ön kapağının içine yazılanları uzaklaşınca yineledi durdu, 
 
” Gözlerin mavi sularında yaşam doludizgin” 
 
Kendisi için büyük bir onurdu bu övgü. Ünlü bir ozana yakın olma isteği depreşti içinde. Otel odasında onu inletirken ilk karşılaşmalarını bir bir kafasından geçirdi.
 
Ayrılıklar, olumsuzluklar neler doğurmuyordu ki! İşte bir sözle, bir dizeyle yıllar sonra da olsa güzellik pır pır yanıp sönüyordu. Bunları düşününce uzun uzun çalan tüm telefonlarına çıkmadı artık. 
 
(Düşler Yaşlanmıyor, Anları Yaşarken)
 
Yemek salonu yolcularla doluydu.Televizyonda haberler başlamıştı. Acı haber tez mi ulaşır demişti atalarımız. İşte bak yine tuzağa düşen askerler, ölümler sıralanıyordu. Bu acılar ne zaman bitecek diye yüreğimle 
usum arasında gidip geldim. Hemen arkasında ağıtlar yakan analar geldi beyaz cama. Her ana ağıtını anadiliyle yakıyordu. Ağıtlara düşen bu yiğitler aynı ulusun çocuklarıydı.
(Düşler Yaşlanmıyor, Yol Boyu)
 
Konup göçen insanlar kelebekler gibi mevsimlik değildi. Köyler büyük kentlere, Avrupa’ya akıyordu artık. Değişim göçle başlamıştı. Dur durak bilmiyordu süreç. 
 
(Düşler Yaşlanmıyor, Göç)
 
yaşanası günlere
hep beraber
merhaba demek
umudu ile yaşamak
bir başka güzel
 
 
Verilen sözler tutulmadı. Dizeler boynu bükük kaldı. Kimdi oyunu bozan. Yaşam oyun muydu? Kim bilir belki de öyle. Uzun gecelerde yalnızlıklara başlayalı kaç yıl olmuştu. O sıcak akşamlar, aşka dönüşen geceler nerede kalmıştı? Kim şaşırtmıştı bizi? Kadın erkekten habersiz duyuyordu yüreğinde geçenleri. Erkeğin de aynı duyguları ayrı kentte de olsa duyması zor olmasa gerekti. Gecenin birinde sorguladı durdu kendini kadın, sorular sıraladı kendine. Artık bir başka bahar yoktu yaşamında. 
 
(Düşler Yaşlanmıyor, Günle Dokunan)
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..