- Kategori
- Şiir
Öykü sersemi
Çok sürmez yaşarım elbet
karışırım kitap sayfalarına tortusu çökmüş
güneş lekelerine
şimdicek çünkü elime konduydu o minik serçe
günlerce ve gecelerce
çıplak dağları giydireyim diye öykündüm gelinciğe
sevdim ağustosta şakımasını zırzırböceklerinin
türkü türkü üstüne
severim en çok sabahları insan sesine uyanmayı
kurutulmuş kuş seslerini ıslayıp ufalarım pencere kenarına
sürürüm ayaklarımı kolları başı tam bi heykel edasıyla mutfağa
çay çaylarım
aş aşlarım
bakarım aynaya bakar gibi
yüzüne sofranın
ne ala
yoksul bi tarım işçisinin eli var ekmeğimde
zeytinimde
domatezimde
acısında biberimin
yoksul bi çobanın çocuklarından kayırdığı sütü
peyniri
kaymağı hayatın
çoksulluk kötü şey yoksulluk arenasında
yani demem o ki
harbi kucakta kalıyor ölü gömmüyorlar bi türlü sefertasına
ne yapsam akşama
akşam bana ne yapsa
oynasam mı ağıt ağıt hey onbeşli onbeşli
ünlesem mi kütahyanın pınarlarına
boğulayım bi kaşık suda hem kopartıp fırtına
geçmemiş gibi yöresinden ekmek kuyruklarının
batmamış gibi pirinç batağına
ne diyodum
öykü sersemi araladım mahmur gözlerimi
çöpün başında bir çift kedi
şehrin uğultusu
takvimin yaprak sesi
çimlere basalım
kırmayalım dalları
aklamayalım işittiğimiz kara haberleri
ağlatmasın tören adımlarının hep bi örnek içimizde gidişi
komşunun komşuya gidiş gelişi
bitti bitti