Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '11

 
Kategori
Öykü
 

Öykü üzerine

Öykü üzerine
 

Lale, Aydıncık/Mersin'de çekilmiştir.


Bu yazıyı kaleme almama bir dostumun şu cümleleri neden oldu: “Günümüz öykücüleri yalnızca yazmayı yeğliyor nedense. Yaptığı işin bilgi yanını es geçiyor.” 

Edebiyat kuramcısı değilim ama bu konuda yazılanlardan ulaşabildiklerimi okudum, okumaya da devam ediyorum. Özellikle Türkçe ve Fransızca olarak öykü üzerine yazılmış makaleleri büyük bir ilgi ve titizlikle okurum. Öykü yazmayı da sevdiğim için yerli ve yabancı öyküleri de okumaya çalışıyorum. 

Okuduğum makalelerden, öykülerden ve deneyimlerimden yararlanarak, öykü yazmak isteyenlere yol gösterici olabileceği düşüncesiyle bu yazıyı kaleme aldım. 

Öykü bir anlatı sanatıdır ama her anlatı öykü değildir. Öyküyü diğer anlatı türlerinden ayırmak için onun gerçek/kurmaca ya da uzun/kısa olması ölçüt değildir. Anlatıyı öykü yapan çok farklı öğeler vardır. 

Her şeyden önce öykü olay anlatma, bilgi aktarma sanatı değil bir iletişim sanatıdır. Okuru yakalayıp öykünün içine sokabilmek, onu kendi içinde bir yolculuğa çıkarabilmek çok önemlidir. Bu nedenle öykünün konusu, insanı duygulandıran, düşündüren, merakta bırakan, şaşırtan, yaşamdan bir kesit olmalıdır. Anlatıcının, okurla iletişim kurması ve bu iletişimi sürdürmesi gerek. Dolayısıyla anlatılan olay ya da durum, belli bir gerilim yaratmalıdır. Okurun ilgisini çekecek, onu okumaya zorlayacak olan da işte bu gerilimdir. 

Öykü tek ve kısa bir olay üzerine yoğunlaşır. Az sayıda olan kahramanlar da, fantastik öyküler dışında, gerçek yaşamdan seçilmiş izlenimini vermek zorundadır ve uzun uzun betimlenmez. Psikolojik, felsefi ve ayrıntılı betimlemelerden uzak durulur. Anlatılmak istenen de kısa, öz ve çarpıcı olmalıdır. Bu betimlemeyi yazar yapabileceği gibi konuşmalar arasında kahramanlardan biri de yapabilir. 

Öyküde insan anlatılır. Ama onun gelişim süreçleri değil, ele alınan olayda o anki kişilik yansımaları gözler önüne serilir. Yazar öyküsünde insanı ve yaşamı sorgular, kişilerin fikirlerini, zayıf taraflarını, alışkanlıklarını, dünyaya bakışlarını olay içerisinde gösterir. Olay ya da olaylar da, yazarın dünya görüşünün yansıtılmasına yardımcı olur. Yazar, okuruna kişi ve olaylara nasıl baktığını, başarı ya da başarısızlıkları nasıl yorumladığını hissettirir. Değer yargılarını, dünya görüşünü, siyasi düşüncelerini okuruyla paylaşmak ister. Yaşanmış ya da hayal edilmiş çeşitli durumlarda insanın davranışını, üzüntüsünü ya da sevincini gösterirken de satır aralarında kendi duygu ve düşüncelerine yer verir. Bazı yazarlarsa bunlara hiç girmez, daha geniş bir açıdan bakarak herkesin görebileceğini gösterir. Yalnızca öykü kahramanlarına değil olaylara da tarafsız ve gerçekçi bir gözle yaklaşır. Yalnızca, çağına tanıklık eder. 

Öyküde her şey anlatılmaz. Öykü, bir anlamda da gerekli olanı anlatma sanatıdır. Anton Çehov’un tüfek örneğinde olduğu gibi, ateşlenmeyecek bir silahtan söz edilmez. Ayrıca okura tamamlayacağı boşluklar bırakılmalıdır. Okura yapılacak en büyük haksızlık onu öğrenci yerine koyup, ona öğretmenlik yapmaktır. 

Ama yazar yine de okurun öykü öğeleriyle ilgili olarak sürekli soru sorduğunu unutmamalıdır. Bu nedenle onun sorularını tahmin etmesi, satır ve paragraf aralarında onlara yanıt vermesi gerekmektedir. Ancak yazar, yanıtsız soru kalmasın diye de okuru bir anda ayrıntıya boğmamalıdır. Bilgileri öyküleme süresince, yeri geldikçe öykü içerisine serpiştirmelidir. Bilgilerin bir kısmını karşılıklı konuşmaların arasına gizlemeli, kişinin bir sözü, bir davranışıyla yansıtmalıdır. 

Zaman da mekân da sınırlıdır öyküde. Yıllara giden, bir ömür içeren konular ele alınmaz. Olay, kısa bir zaman diliminde olup bitmelidir. Dekor, olayla bağlantılı olmalı ve “Kim, Ne zaman, Nerede, Ne yapıyor” sorularına yanıt vermelidir. Ayrıca kahramanın davranışının nedeninin, onun iç dünyasının ve de öykünün mesajının anlaşılmasına yardımcı olmalıdır. 

Öykünün yazılma nedeni diyebileceğimiz düzenleyici bir merkezi vardır. Öyküyü bir kuruma benzetirsek, bu merkeze “müdüriyet” diyebiliriz. İlişkiler bu merkezden dağılır ya da burada toplanır. Alt birimleriyse, konu, kişi, zaman ve mekândır. Bu dört öğe, sistem içerisinde aynı düzeydedir ve aralarında yatay bir ilişki vardır. Bu öğeler birbirini etkiler. Ayrıca her öğe öykünün düzenleyici merkezi ile her zaman dikey bir ilişki içindedir. 

Öyküde olay ya da olayların birbirine mantıksal bağlarla bağlanması ve bir tema etrafında meydana gelmesi; bazı güçlerin etkisiyle, bir durum değişikliği olmalı, olamıyorsa da okur bir trajedi hissetmelidir. 

Öykü okura bir ahlak dersi vermeyi amaçlamadığı için, bu öyküden nasıl bir ders çıkarılmalı diye düşünülmemelidir. Ama yine de her öykünün bir mesajı olmadır çünkü laf olsun diye hiçbir şey anlatılmaz. 

Anlatıda yazarın en büyük malzemesi dilidir. Dilin sunduğu olanaklar iyi kullanılmalı ve estetik bir kaygı güdülmelidir. Konuşma dilinden uzak, düzgün, temiz, anlaşılır bir öykü dili kullanılmalıdır. Öyküde beden dili de çok önemlidir. Başvurulan söz sanatları da belli bir amaç doğrultusunda yapılmalıdır. Sözcükler tekrar edilmemeli, yanlış da yazılmamalıdır. Yazar az sayıda sözcükle yoğun anlam aktarmalıdır. Çıplak ve düz bir anlatım yerine betimlemelere, imgelere, simgelere, çağrışımlara başvurmalıdır. Öyküde, eğretilemeler, cümle kuruluşu, sözcüklerin kulağa hoş gelmesi de çok önemlidir. Kısacası, yazar dili iyi bir kuyumcu gibi işlemelidir. 

Kurgu, anlatıcı, kişiler, zaman, mekân ile estetiği oluşturan dil ve mimari, sistemin diğer öğeleridir. Yazarken de okurken de bu sistemi oluşturan öğelerin hepsi değerlendirilmelidir. 

 
Toplam blog
: 95
: 1738
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

Emekli öğretim görevlisi, çevirmen, öykü yazarı, kültür ve düşün dergisi Gerçemek'in sahibi ve ge..