Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '14

 
Kategori
Deneme
 

Öykülerle yolculuk (on üçüncü bölüm)

Öykülerle yolculuk  (on üçüncü bölüm)
 

Öykü demeti


Sabahın dördü. İlgili hemşire tam saatinde gelip tedavileri vermek için  dolaştılar.

Herkes uykusuz; görevliler hastalar, refakatçiler uykusuz. O odadaki ihtiyar geldi geleli çok şaşkın durumdaydı.

O sıra uyanık olan hastanın gözü hastaya, onun refakatçisine ve kendi refakatçisine kaydı. Onun gecesi çok iyi geçmiş keyifliydi. İçinden altı gündür ihtiyarın refakatini yapan oğlu ve kardeşinin on günü geçen gece refakatçiliğini geçirdi.

Gündüzleri eşi kalıyordu. O kadın da tam on bir yıldır hasta olan eşine yardımcı olmanın üzerinde yarattığı yorgunluğunu atamamıştı.

Bunlar aklından geçen geçerken yine ihtiyarın oğluna doğru baktı. Delikanlı ege köylüsünün karakterinin özgün örneğiydi. Cahil, ama iş yapmaya çalışan biriydi. Dayı başıymış. ‘Bizde dayı başına' ırgat başı denir.

Eskiden beri belli yerleşim yerlerindeki, özellikle dağlık bölgelerde yaşayan yoksul köylüler bu dayı başılar marifetiyle belli tarım alanlarına çalışmaya götürülür. Nerde, nasıl, hangi ücretle çalışacağını dayı başı onlara önceden söyler.

Yani pazarlık dayı başıyla yapılır…

Dayı başı işin zamanına göre ve niteliğine göre çalışmak isteyenleri bir yerde toplayıp arabasıyla onları işyerine dağıtır. Onun da bu işten kazancı varmış. Öyle söylemişti. (Bu işi Doğu’da ‘elçi denen’ dayı başları yapar. Onların da çalışma biçimi Ege’deki dayı başlarıyla çok benzeşir.) Yine ‘kendi ifadesiyle’ Bazen tütüne, zeytine ve kanal işine işçi götürür oradan geçinirmiş.

Tam iş zamanı babası hastalanınca şaşırmış tabi. Çünkü onların işi bu zamanda gece dörtte başlarmış. ‘Ne yapacak? Mecbur babasına bakacak tabi’ Bu sırada babasını hastaneye getirince eşine ve ağabeyine ‘işleri takip edin’ demiş, ama. İşin bileni bu delikanlı… İşi eşine ve ağabeyine emanet etse de iş onda dönüyor.

Gece üçte başlayan telefonlarla da olsa döndürmek zorunda… İşte tam bu durumda delikanlı içindeki tam altı gündür gece gündüz uykusuz. Gece sabaha kadar gelen telefonlar da hiç susmuyor.

Hastanın kardeşi desen de öyle perişan bir halde. Bunları aklından geçirdi. İnsanların sağlık için katlandığı zorluklar, sağlık personelinin onca gayretini düşündü. Yine kendi yaşadıkları aklına geldi. O bütün yaşanmışlıklarında gördüğü tanık olduğu yaşamlarla duyup bildiklerini, okuyup bildiklerini birleştirip oradan oluşturduğu kurgularla yazdığı öykülerini bir süre önce farklı bir anlatım yöntemiyle yazmaya paylaşmaya çalışıyordu ve bundan müthiş keyif alıyordu.

Bu nedenle hafta sonu Öykü Yolculuğu verdiği paylaşımlarına devam edememenin sıkıntısı içindeydi. Çünkü biliyordu ki onunla bu öykü yolculuğuna katılan dostları bu haftanın öyküsünü merak ediyordu. Ancak on gündür serum şişeleriyle ve oksijen maskesiyle prangalanınca bu paylaşımı yapmak ona çok geliyordu.

İhtiyar hasta, refakatçi oğlu, kendi kardeşine göz gezdirirken bu aklına geldi. ‘Eyvah bu haftayı es geçeceğim.’ Az önceki sağlığının iyileşmesinden duyduğu keyif kaybolmuştu. Ne güzel Egeli ihtiyar ve oğluyla sohbet ederken öykü yolculuğu sırasında  yazarken kullanacağı yeni bilgiler edinmiş ve en kısa zamanda o sohbeti not almak istiyordu. Haliyle insan, özellikle belli konularda bir şeyi yapmayı isteyen kişi gibi o da bunları istiyordu.

Ama koşulları belliydi. Oksijen maskesini düzeltip ağaran günle belirginleşmeye başlayan ağarmaya başlayan çevreye bakındı. Karşı dağlara bakmaya bakarken yazıp alamadığı notları kendi yöntemince beynine gönderiyordu. Hani zamanı gelince beynin içindeki dosyadan o notları çıkarıp faydalanmak gibi. Gülmeyin buna. Çünkü eğer bilerek unutmak için kendi iradesini kullanıyorsa, zamanı gelince o unuttuğu şeyleri pek ala hatırlayabiliyor. Zaten o da bu özelliğini kullanarak öyküleri yazmaya çalışıyordu.

Bu düşüncelerle karşı dağlara dalıp gitmişti, o sıra bir müzik sesi geldi. Ezan olamazdı. Az önce uzaklardan gelen ezan sesini duymuş, bundan keyif almıştı. Yani kulağına gelen ses ezan sesi olamazdı. O sıra sesin salondan geldiğini fark etti. Dinledi tv vb aletten geldiğini fark etti. Acaba Brezilya dizisi mi?’ diye düşündü. O sıra bir Arap müziği başlamıştı. İrkildi. ‘Gecenin bu saatinde müzik yapan kim acaba?’ dedi.  Aklına uykusuz olanlar gelince telaşlandı. Hele ihtiyarın oğlu ‘ölü gibi’ yatıyordu. Ne yapacağını şaşırdı. Müzik sesi artıp eksilerek devam ediyordu. Her halde dinleyen çok keyfe gelmişti.

Refakatçiler uyanmadan müziği kestirmek için biraz ilerisinde hasta için acil durumlarda kullanılan telefona uzandı. Telefonu açan kişiye (sesinden bayan olduğu anlaşılıyordu) durumu anlatıp müziğin kesilmesini istedi. Bayan ‘bir baktırayım’ dedi. İki dakika sonra müzik kesildi.

Etrafında derin uykuda olanlara baktı. İçinden ‘iyi onlar uyanmadan hallettim’ deyip rahatladı. Devam eden sessizlikte dağa bakarken o müziği çaldıran kişi aklına geldi. Yine içi sıkıldı. Toplumda insanları inançları için kullanan, kullandıranları düşündü.

Aklına ülkesinde bir süredir devam eden ‘duran adamla’ simgelenen Gezi Parkı Eylemi sonrası yazı ve yorumlar geldi. Bu müziği gece yarısı ağır hastalığın olduğu bir hastanede gece yarısı çaldırıp bundan keyif alanların giderek toplumda arttığını düşündü.

Düşüne düşüne işin içinden çıkamayınca uzanıp zamanı gelen buhar maskesini aldı, içine ilacı usulca koydu. Düğmeye bastı. Motor hafif inlemeye çalışmaya başladı. Çıkardığı ses hastanede gece gündüz çıktığı için odadaki uyuyanların rahatsız olmayacağını bildiği için rahattı.

Öykü yolcululuğu için paylaşım yapamadığıma sıkılırken bu yaşadığı anekdotu kahvaltı sonrası kısaca yazıp paylaşacaktı. Buna karar verip inil inil inleyen buhar makinesi sesini dinleyerek buharı içine çekmeye başladı. (devam edecek)
 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..