Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '11

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Öyle bir geçer zaman ki...

Öyle bir geçer zaman ki...
 

Osman


Şimdilerde yediden yetmişe birçok insanın ilgiyle izlediği bir dizi film bu. En çok ilgi gören de minik Osman. Etrafta devamlı bir hareket, heyecan, aksiyon. Zavallı Osman çoğunlukla neler olup bittiğini anlayamıyor. Ama ileride anlayacak. Çünkü biliyoruz ki senarist olayları yetişkin Osman’ın ağzından anlatıyor. Dün geceki bölümde annesi, ablası ve ağabeyi eve perişan halde geliyorlar. Küçük ablası Aylin evden kaçmış ve evlenmiş. Bunun üzerine herkes yıkılmış. Minik Osman ısrarla neler olup bittiğini soruyor. Babaannesi “ben sana sonra anlatırım diyor.” Minik Osman’ın iç sesini duyuyoruz bu sırada.... “Her zaman her şey sonraya kalır bizim evde. Sonra konuşuruz, sonra anlatırım. O SONRA hiçbir zaman gelmez. Öyle bir geçer zaman ki, o sonra yapılacak şeyler yapılmadan bir bakarsınız yıllar geçmiş. Verilen sözler her zaman ertelenmiş, koca bir hayat geçmiş.” 

Evet bu sözler bizim milletçe ortak bir özelliğimizi hatırlattı bana. Dizi filmlere de yansımış işte. Sonra yaparım, sonra söylerim, sonra düşünürüm. Osmancık küçücük boyuna bakmadan ne büyük bir sorunumuza parmak basıyor aslında. Erteleme problemi. Aradan çıkarılması gereken acil şeyler hergün vardır hayatımızda. Asıl önemli olan şeyler nasılsa bir gün yapılacaktır. Şimdi şu andaki meseleyi bir aradan çıkaralım o önemli şeyi yapacağız modunda yaşarız. Size bir sır vereyim mi? O gün hiç gelmeyecek. Bunu bacak kadar çocuk farketti ama biz koca eşşekler olarak hala farkında değiliz. Biz hala önemli işler ile acil işleri karıştırıyoruz. Acil işlerin, ki bunlar genelde rutin ve anlık önemi olan işlerdir, yapılması gereken bir telefon görüşmesi, bir alışveriş listesi, o gün acil yapılması gereken bir görev vs... Halbuki bunlar sadece o günü kurtarmaya yetecek öneme sahiptir. Etrafımız bu tür acil işlerle dolu olduğu olduğu için gerçek ve önemli işleri erteler dururuz. İyi de nedir bu önemli işler? Bunları nasıl bileceğiz? Şöyle söyleyeyim: Farzedin ki felç oldunuz yatağa bağlandınız , yada doktorunuz bir kaç aylık ömrünüz kaldığını söyledi (Allah Korusun), neleri yapmadığınıza pişman olursunuz, neyi keşke yapmış olsaydım derdiniz. İşte ne diyorsanız onlar önemli şeylerdir. Mesela: Ölmek üzere iken keşke daha çok çalışsaydım, veya keşke daha çok para kazansaydım diye hayıflanan birine rastladınız mı hiç? Bunlar daha çok kendileri ve sevdikleri için harcayacakları vakit ve enerjiyi hayat mücadelesi dedikleri kısır döngüye feda ettikleri için pişmandırlar. 

Asıl göremediğiz gerçek şudur: Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun kimsenin bu hayat trafiği azalmıyor. Yani çalıştıkça ve kazandıkça işler bitmiyor, hatta daha da bereketleniyor mu ne? Ben çok az insanın maddi açıdan tatmine ulaştıktan sonra stop dediğini gördüm. Artık, bir evim arabam, bir yazlığım, bize 10 yıl yetecek kadar birikimimiz var, artık daha sakin bir hayat yaşayayım, vaktimi çocuklarıma adayayım, daha az kazançlı ama saatleri esnek bir işe gireyim diyene ben rastlamıyorum, ya siz. Peki önemli işlerinize, yani kendinize ve sevdiklerinize ne zaman vakit ayıracaksınız. Emekli olunca, diyenleri duyar gibiyim. Size bir sır daha vereyim öyleyse. Emekli olunca da yapamayacaksınız büyük ihtimalle. Neden mi? Evet alışkanlık diye nitelendirdiklerimiz davranışlar değildir her zaman. Düşünce tarzımız da bizim alışkanlıklarımız olur. Bu alışkanlıklar da kaderimiz olur sonra. Düşünün bir kere ömrünün 60 yılını bu şekilde hep bir şeyler kazanma ve hep bir amaca ulaşma modunda harcayan bir insanın bu kadar yıllık alışkanlığı bir anda değişir mi? Bilinçaltı da hep bir şeylerin eksik olduğuna, hiç bir zaman tam olmadığına ve hep bir hedefe ulaşmak için deliler gibi, kendimizi unuturcasına çalışmaya şartlanmış. Eeee, işten emekli olduk ne olacak şimdi. Bu zamana kadar kendimizi hiç dinlemedik, hastalanmaya ve kötü hissetmeye bile zamanımız olmadığını bilinçaltımıza kazıyarak hastalıkları ve yorgunluğu bile erteledik. Şimdi artık bu insan boş kaldı rahatladığına göre ben yavaş yavaş hastalık alarmları gönderebilirim diyor vücut. Ya da bu insan hep ileride rahat etmek için deli gibi çalışırken odağını şaşırmış, amaç ileride rahat etmek iken sadece çalışmak, çalışmak, çalışmak olmuştur. Beynimize ömür boyu çalış çalış çalış sinyalleri gönderdiğimizden, biz emekli olur olmaz ne olduğumuzu şaşırırız. Ben ömür boyu koşturdum, şimdi oturursam ne olur. Nasıl evde oturulur. Nasıl hayattan zevk alınır bilemezsiniz ki.
Ne yazık! 50-60 yılımızı nasıl geçirdiysek o şekilde yoğun bir hayata ölene kadar mahkumuz demektir. Rahatlık bize haram çünkü. İnanın o rahat edeceğiniz ütopik gün gelmeyecek. Tam emekli oldunuz, hastalıklar, eğer maaşallah sağlıklıysanız, 30 yıl önceki rutine sizi bir anda geri döndürecek torun bakma ve büyütme sorumluluğu. Kızınız çalışıyor. Başka çareniz var mı ki? Hani o, şu çocuk bir okulu bitirsin rahat edeceğim, bir evlendireyim rahat edeceğim, bir torun göreyim rahat edeceğim rüyaları. İşte şimdi yeniden başa döndünüz. Şu torun bir okulu bitirsin rahat edeceğim, bir evlensin rahat edeceğim, bir......... 

Kendimizi kandırmayalım , yaşadıklarımız alışkanlıklarımızdır ve nasıl yaşıyorsak ölene kadar da aynı şekilde yaşayacağız. O hiç gelmeyecek efsanevi günü beklemeyelim ne olur. Biraz hayatın arasına küçük mutlulukları serpiştirelim. Mutlu ve rahat edeceğimiz günü ömür boyu beklemeyelim. Artık hayatı ertelemeyelim. Çünkü, Öyle bir Geçer Zaman ki...... 

Buket Özen
İş ve Kişisel Yaşam Koçu 

 
Toplam blog
: 20
: 1259
Kayıt tarihi
: 03.02.11
 
 

Profesyonel Koç ve NLP Eğitmeni Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünden mezun ..