Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '07

 
Kategori
Öykü
 

Öyle bir hikaye işte-2

Öyle bir hikaye işte-2
 

Onu ilk kez, bir yaz günü ellerinde kitaplar ile kütüphanenin tangır tungur açılan asansöründen çıkarken görmüştüm. Hani dedim ya kendi halinde biriydi diye, evet öyle idi. Hani sıradan görünüp de aslında hiç te olmayanlar vardır ya, öyleydi işte.

Inanılmaz güzel bir yüzü ve vücudu vardı.
Ayıplamayın canım, ama ne yapayım ilk görüntüler hep bunlar degil midir?

Yoksa önemli olan neye baktığımız mıdır?

Tamam, itiraf ediyorum.
İlk önce dış görünüş dikkatimi çeker.
Fakat benim için belirleyici değildir.
Acaba böyle diyerek birazcık ta olsa kendimi aklayabildim mi?

Kendimden daha fazla söz etmek istemiyorum, gittikçe batıyorum değil mi?

Nasıl?...Bunlar aslında cok ta insani duygular mıdır?

Peki öyle olsun.

Ama yine de kendimden söz etmeyi şimdilik bırakıyorum.

Hep şöyle bir hayalim vardir (eee, hani kendimden söz etmiyordum...).

Hani otobüse, trene, ucağa binersiniz ya, işte o anlarda hep düşünürüm. “Hımmmm...şimdi yanıma şöyle güzel bir kız otursa ne hoş olur”.

Fakat boyle olmayacagını tecrübelerim sonunda anlamışımdır.

Peki ne mi olur?

Olan sey; yanım ya boş kalır, ya da yaşlı amcalar, yaşlı teyzeler oturur. Hatta bir kaç kere ruh hali pek dengesiz insanlar da oturmuştu. (Deli demeye dilim varmadı...)

İşte boyledir.

Hiç şaşmaz.

O gun asansörün kapısından cıkıp ta, oturduğum masada ki boş yere kitaplarını koydugunda neredeyse küçük dilimi yutacaktım.

Ne kadar abartıyorum değil mi?

Küçük dilimi yutacak mışım?!

Evet belki bir şey yutmadım ama kan basıncımın felaket bir seyir aldığını hissediyordum.

“Merhaba” dediğinde etrafa bakındım, bana mı demişti yoksa başka birine miydi bu merhaba...

”Size söyledim” dediğinde, ben gülümsemiş ve tam merhaba diyecekken heyecandan boğazıma bir şeyler takılmış ve bu merhaba öyle fena cıkmıştı ki ben bile anlamamıştım ne dediğimi...

İşte o gün başladı dostluğumuz.

Aslında benim açımdan aşkımız desem daha doğru olacak.

Daha o ilk gün sonsuza kadar sürebilecek muhabbetlerimize başlamıştık. Mesela, eğer kütüphane gece yarısı kapanıyor olmasaydı biz orada sabahlayabilirdik. Fisilti ile bile konusuyor olsakta...

Tek ve en büyük hayal kırıklığım, erkek arkadaşının olduğunu hemen o tanıştığımız gün öğrenmem oldu. Tabii ki o kadar çok şey konuşursak sıra erkek arkadaşlara, kız arkadaşlara da gelecekti. Benim kız arkadaşımdan hiç söz etmedik.

Çünkü yoktu ki.

Uzun bir zamandan beri herhangi biriyle cıkmıyordum.

Sırf çıkmış olmaktansa kendi özgürlüğümü bağımsızca yaşamayı tercih ediyordum.

Evet belki de bu kendime verdiğim bir teselli idi. Sonuçta teselli de olsa gerçek payı çok fazla idi.

Benden tam yedi yaş küçüktü bu yıldız gözlü kız.

Ama sanki benden yedi yaş daha büyük gibiydi.

Daha o yaşta, nasıl böyle olgun bir insan olabildiğine şaşar dururdum. Hala da şaşarım ya neyse.

Doğrusu kadınlar her zaman erkeklerden çok daha önce olgunlaşırlar. Biz erkekler son yirmili yaşlarımıza geldiğimizde, ancak onların ilk yirmilerdeki olgunluk düzeyine ulaşırız. Buna itiraz edebilecek olanlar çıksa da...ben yine de ısrarlıyım bu görüşümde.

(devami gelecek...)

Birinci bolum icin link:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=58203

 
Toplam blog
: 237
: 1302
Kayıt tarihi
: 06.08.07
 
 

Biyolojinin son yıllarda, özellikle son 10 yılda içeriğinin yoğun bir şekilde moleküler düzeye inmes..