Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Öylesine bir yazı

Öylesine bir yazı
 

Anne ve babamızın "öylesine" bir yakınlaşması sonucu geliriz dünyaya. Her ilk doğan bebek gibi bizim de ilk ağlayaşımız "öylesine"dir.

Sonra büyürüz ve okula başlarız. Eğer ailemizin maddi olanakları diğerlerinden çok "farklı" değilse biz de başlarız "öylesine" bir okula. Okulda geçirdiğimiz "öylesine" vakitlerden sonra, aldığımız "öylesine" bir eğitimle mezun oluruz.

Sonra, üniversitedeki derslerden birinde aklınıza bir soru takılır. Çıkarsınız öğretmenin odasına, öğretmenin sınıfta ders sırasında yaptığı bir hatayı gösterirsiniz. Aldığınız yanıt ise, kendi ders notlarının arabada olduğu ve mümkünse yarın odasına gelmeniz olur. Ve düşünmeye başlarsanız, öylesine bir üniversitenin öylesi hocaları diye.

Sonra derste ders anlatmayan ama herkesi de sınıfta bırakan ve yalnızca belli sayıda öğrenciyi dersten geçiren hocanın dersini son derse bırakıp son sınav hakkıyla geçip mezun olduktan sonra, askere giderseniz. Bu kutsal görevi yaparken sevinirsiniz, çünkü artık hiçbirşey "öylesine" değildir, hatta özlemeye bile başlarsınız "öylesine"liklerinizi.

Şafak doğan güneş olunca, memleketinize dönersiniz "öylesine"liklerin olmama umuduyla. Ama öyle değildir ve hayat tüm "öylesine"liğiyle devam etmektedir.

Sadece Türkiye'ye özgü haberler, tüm "öylesine"liğiyle beraber halen gazete sayfalarında yer aldığını görürsünüz. Gazete sayfalarında görürüsünüz ki ya yaşlı bir çiftin üzerine otomobil düşmüştür, yada metro tavanını bir iş makinesi delmiştir...

Dinlediğimiz müzikler de öylesinedir. 70'lerin Türk pop müziğinden eser yoktur ve sadece, günü veya sezonu kurtarmak amacıyla yapılmış, bir-iki sene sonra kimsenin hatırlamayacağı müzikler vardır artık her yerde.Öylesinenin her tarafta görüp hatta artık "duyduktan" sonra farkedersiniz ki duyduğunuz en güzel müzik, eskilerde kalmıştır ancak halen kafanızda yankılanıyordur: "İşte öyle birşey, işte öyle birşey..."

Sonra birşey olur ve sizi sizden alır. Artık hiçbirşeyin öylesine olmadığını anlarsınız. Aslında herşey "öylesine"dir ancak siz, bunu göremez ve algılayamazsınız çünkü aşık olmuşşunuzdur."Dünyanın en güzel kızını" bulmuş siz de "dünyanın en yakışıklı beyfendisi" olmuşunuzdur. Flörtle beraber yaşanılan bu "öylesine olmayan anları", resmiyete dökmek istersiniz artık hiçbirşeyin "öylesine" olmayacağını umarak.

Ve evlenirsiniz.Bu müthiş birşeydir, çünkü "öylesine olmayan herşey" devam etmektedir bunun sebebin ise balayı olduğunu anlayacaksınızdır ilerde. Ve hayatın rutinliği sizi esir alır ve siz şimdi daha iyi anlarsınız ki aslında "öylesine"lik tüm hızıyla devam ediyordu, sadece siz onu görmüyordunuz. Ve "öylesine"lik sizi birkez daha pençelerinin içine almıştır.

Sonra birşey daha olur. Sizi bu pençelerin içinden çekip kurtaracak birşey. Artık "dede" olmuşsunuzdur ve tornunuzu sevip okşarken, tüm "öylesine"liklerden bir kez daha uzaklaşırsınız. Ama biliyorsunuzdur ki, bu "öylesine"likten kaçış yoktur ve sizi ileride mutlaka tekrar "yakalayacaktır".

Yıllar birbirini kovalamış, zaman su gibi akıp geçmiştir. Artık "öylesine"liği kabulenmiş yaşarken, birşey olur. Zannederesiniz ki, bu olan "birşey" de daha önce olan "birşey"ler gibidir ve "öylersine"likten sizi uzaklaştıracaktır.

Ancak bu sefer yanılmışsınızdır, çünkü "öylesine" olan şey bir kalp krizidir veya ölümcül bir hastalık...

Ve sonrasında, "öylesine" geldiğiniz bu dünyadan, yine "öylesine" bir şekilde uzaklaşırsınız.

 
Toplam blog
: 112
: 3643
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

İstanbul'da doğdum. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği mezunuyum. Felsefe, sanat tarihi, müzik özel i..