Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '10

 
Kategori
Deneme
 

Öylesine hayata dair...

Karanlık caddede arabaların ışıkları bir tür oyun gibi... Garip olan şeyse; arabalardan biri gelip çarpsa desen de içinden, onların önüne atlamaman...

Ne yapacağını bilmemek ağır gelir. Yükü taşınmaz mülkünüz çaresizliğinizse eğer, başka birine devir teslim yapamazsınız.

Canının çok yandığını söyleyen birine nasıl yardım edebilirdiniz ki, eğer sizin de canınız aynı ölçüde yanıyorsa...

"Ölüme yeniğim ben." diye geçirirken aklından beyninde tekrarlanan sözcükler. "En yakın arkadaşımı gömdüm." mesajını okuduğunda gözlerindeki ışıltı, sözlerindeki neşenin yok olduğunu biliyordu. "Bir çağrı mıydı bu? Hayır. Dışa vurumdu sadece. Ama yapabileceğim, söyleyebileceğim sözcüklerim yok."

Okuduğu gibi kendini dışarı atmıştı. Nereye gitmeliydi? Ne yapmalıydı? Birazdan gösteri vardı. Provada çok çalışmıştı, buna rağmen gösteride yer almayacaktı, alamazdı. Yapamazdı bunu.

Sorular, sorular... Cevaplara ihtiyacı vardı. Düşünüyordu da nasıl tanışmışlardı, ne zaman evlenme teklifi etmişti, hayatında eşi olmamı isteyecek kadar ne yapmıştı ki? Hiç birşey yapmamıştı oysa, umut verebilecek herhangi davranışlardan bile kaçınmıştı. Şimdi aradan geçen bu kadar zamandan sonra onun canı da kendi yandığı gibi yanmış olmalı ki bana bunu mesaj atarak bildirebilmişti. "En yakın arkadaşımı gömdüm." Bir sonraki mesaj "Canım çok yanıyor, çok. Anlatamıyorum."

Anlatılmazdı bu acı, lanet bir karabasan gibiydi çünkü. Konuşamazdı insan, nerde, nasıl olduğunu bilmezdi. Gürültü akardı kulaklarından, ağlamalar, üzülmeler. Kendi de ağlamak isterdi, hıçkırırcasına bağırmak, ağlamak, haykırmak ama hiçbirini yapamazdı.

Nasıl teselli edebilirdi ki! Teselli de aramadığını kendi adını bildiği gibi biliyordu. Boş boş bakıyordu, nereye gitseydi nereye? Kayıpların olmadığı bir dünya yoktu ki!

Ayakları evine getirmişti onu, saate bakmadan yumdu gözlerini...

Ertesi gün telefondaki çağrılar vs... "Hoca çok kızdı, gösteriye neden çıkmadı, nesi var bu kızın? Bla... Bla..." Bir sonraki "Bay İstanbul seni izlemeye tekrar gelmiş. İstanbul'da çalışmandan mutluluk duyacağını söyleyerek ayrıldı." İsabet olmuş diye aklından geçirdi. İstanbul'da çalışamayacağını daha ilk tanıştıklarında belirtmesine rağmen adamın ısrarları onu sıkmıştı. Sebebini tekrar tekrar sorduğunda da "Orada güvenebileceğim herhangi biri yok. O yüzden kararım değişmeyecek" diyerek konuyu kendi adına kapatmıştı.

"Bayram geliyor, hadi kalk" Hayatında sevdiği tek kadının sesi yankılanırmışcasına onu hem uyarıyor, hem de tebessümle karışık günaydın diyor sanki...

"Evet" diye geçirdi aklından. Bayram temizliği ve bayram tatlısını hazırlamaya sözü vardı. İşlerini çabucak yoluna koymak onun huyuydu. Kendi aklından bir sıralama yaptı ve başladı işlere...

Her bayram arefesinde lokma dökülür ve konu komşuya dağıtılırdı. Lokmayı hazırlamayı bilmiyordu elbette ama yine de dağıtım işlemini kendi yerine getirmişti.

"İşte herşey hazır." diyerek eline kitabını almıştı. Dışarı çıkmayacaktı. Kimseyle konuşmak ve nedenler söylemek istemiyordu.

Okuduğu satırlar; hüznünü gölgelemese de her ne kadar farklı hikayelerin başrolünde yer alsakta aslında bir çok benzer durumların içinden farklı farklı yaralanarak yaşıyoruz.

Hayat bir sinema çıkışı gibi. Başrolünü bizim oynadığımız, zengin kadrolu bir film seyrediyoruz. Film bitince de sinemadan çıkıyoruz.

Herkese iyi bayramlar...

http://dinlea.com/312386

 
Toplam blog
: 128
: 1145
Kayıt tarihi
: 23.11.07
 
 

Herkes gibi yazar, çizerim. Dünyamı boyarım hepsi bu!..