Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Oyuna alınmayan çocuklar gibi...

Oyuna alınmayan çocuklar gibi...
 

Otel odalarını hiç sevemedim. Pansiyonları da öyle. Bir kaç günlüğüne gidilen ve sadece uyumak için düzenlenmiş hiç bir yeri... Kendimi hep eksik ve ait olamayan hissettim böyle yerlerde.

Bir kaç gün için çıkılmış bir tatili anımsıyorum şimdi. Akdeniz sahillerinin çılgın kalabalığını. İlk gün henüz.Ben, kardeşim ve bir arkadaşım bir anda karar verip yola koyulmuşuz. İki saat sonra tüm kayıtsızlığıyla masmavi bir deniz karşılamış bizi. Havada insanı sarhoş eden bir koku. Otobüsün boğucu havasını terkedip alev alev yanan asfalta ayak basmışız. Hayat henüz hırçın yüzünü göstermemiş bizlere. Yüzümüzde şapşal bir gülümseme. Öylesine kayıtsız...

Bir pansiyon bulmuşuz. Pansiyonu işleten yaşlı teyzenin yüzünde bezgin bir ifade. O önde, biz arkasında yola koyulmuşuz. Suskun yaşlı teyzemiz soluk renkli çarşafları ve perdeleri olan bir oda göstermiş bize. Ve arkasını dönüp gitmiş. Gülümsemişiz...

Oda çıplak. İçinde üç yatak, bir masa ve iki sandalye var. Ne geçmiş ne gelecek...İçimi tuhaf nedenini bilmediğim bir huzursuzluk kaplamış... Çok kafa yormamışım.Yataklardan birinin kıyısına ilişivermişim. Beni tedirgin eden bu ait olamama, bu yabancılık hissi bir kaç güne kadar gidecek. Bunu bilememiş ve tedirgin oturup kalmışım o yatağın kıyısında.

Bir kaç gün sonra herşey farklılaşmış. Çünkü o bir kaç gün içinde, o çıplak odaya bir geçmiş sığdırmışız. Küçük bir geçmiş... Yerdeki soluk kilim üzerinde bir kaç gün önce dökülmüş çaydan kalan lekeler, içilen biralara eşlik etmiş fıstıkların gözden kaçmış kabukları, yatağın altındaki iskambil destesinin kaybolan kağıdı, balkonda kuruyan tişörtler... Küçük bir geçmiş var artık paylaştığımız. Kendimizi köksüz ağaçlar gibi hissetmekten kurtulmuşuz... Küçük bir geçmişe sahip olmuşuz ve bir kaç günlük geleceğe...

Otel odaları gibi bir kaç gün için misafir olunan odalar da aynı hissi verir bana. Biraz farklı da olsa, zaman ortasında öylece kalıvermiş gibi hissederim kendimi. Tek fark o odanın yaşayan bir geçmişin parçası olmasıdır. Orada yabancı olduğun bir geçmişe ve geleceğe dışardan bakarsın. Tıpkı hiç tanımadığın çocukların oyunlarına katılmaya çalışan fakat bunu nasıl yapacağını bilemeyen yabancı bir çocuk gibisindir. Sana uyuman için sunulan odada duvarları, kapıları, perdeleri, sandalyeyi, aynayı inceler onlardan hayali bir geçmiş çizersin. Bir hikaye yazarsın o odadaki herşeye dair.Ve parçası olur o hikayenin, geçmiş zincirine ekleniverirsin uyumadan önce...

Çünkü insanoğlu böyledir. Hep geçmişi olsun ister. Zincirin halkalarından bir olmak ister. Yoksa hiç kimse oyuna alınmayan yabancı çocuk duygusuyla rahat bir uykuya dalamaz...

RESİM: Edward Hopper

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..