Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '12

 
Kategori
Deneme
 

Oyuncağımı ve hayatımı aldım, denizin derinliklerine gidiyorum ey dünya!

Oyuncağımı ve hayatımı aldım, denizin derinliklerine gidiyorum ey dünya!
 

Lüks villaların içinde, dadılarıyla beraber yaşıyor küçük hanım. En güzel bisiklet, en lezzetli tatlılar, en yeni çıkan oyuncaklar hep onun. Hayatın baldan, gerçeklerin hayallerden daha tatlı olduğunu düşünüyor annesi gibi, kardeşleri gibi, arkadaşları gibi. Küçük bey ise doğu yakasında kalıyor en kaosundan. Çocuk olduğu için hayat ona da tatlı ama şeker kıvamında da değil hani, hafif mayhoş. Bisikleti tahtadan, oyuncakları yalandan...

En cilalısından bir oyuncak yelkenli alıyor eline küçük hanım. Tik ağacının dokusunu hissettiği kıvrımlarını avucuna yerleştirip bir koşu bahçedeki havuza doğru ilerliyor. Hava tam bir limonata, bahçe her zamanki gibi cenetten bir parça. Varıyor yanına cam göbeğinden çatlama klor kokulu suyun.

Diğer yanda bizim küçük bey. Bir oyun arası veresi gelmiş büyük insanların çatışmalarından, ya da bir hayal arası... Tekne diye bir şey duymuş evdekilerden daha yeni, yaşatmaz mı onu hiç kendi dünyasında? Kapının önünde, tozların arasında duran kutuyu kapıp koşuveriyor bir çırpı ilerideki tepeliğe. Su bulması gerektiğini biliyor tekneyi yüzdürmek için ama ne elinde gerçek bir tekne, ne de civarda gerçek bir su birikintisi hâkim. Bu sorunu pas geçiyor böylece, tekneden hayalli karton kutu, sudan hayalli toprakta dümen tutacak artık bu seferlik...

Küçük hanım, bırakıyor yelkenlisini usulca suların üzerine. Bir ufak şırıldama sesi duyuyor ucundan hafifçe iteklediğinde. Sonra üzerinde yüzdüğü su gibi süzülüşünü izliyor ileriye doğru yelkenlinin. “Ne kadar güzel” diye geçiriyor içinden, tebessüm ediyor.

Küçük bey, içi boş teknesini biraz insanla doldurmak için bir avuç taş koyuyor kutusuna. Öyle ya, tek başına yüzme lüksü nerde, katıyor hayallerine anasını, babasını, amcasını, kardeşini. Hep beraber sulara atılmak üzere koyuyor tekneyi çatlak toprağın üzerine enginden deniz misali. Sonra ittiriyor küçük parmaklarıyla ileriye, nereye gittiği bilinmeyen bir yerlere.

Küçük hanım, dalgalandırıyor dakikalarca durgun suyu. Maksat, yelkenlisi süzülmeye devam etsin. Ellerini sallıyor havuzun içinde bir sağa bir sola. Avuçlarını itekliyor suyun içinde, oynatıyor da oynatıyor tasarım yakışıklısı oyuncağını. Aklına havuzun aşağı doğru akan şelale kısmı gelmiyor ama yelkenli de oraya doğru sürükleniyor inceden inceden.

Bir sağa, bir sola itekliyor toprakta yüzemeyen tekneyi küçük bey. Ağzından “vuuu” sesleri çıkarken hayal gücünden dalga dalga güzellikler dökülüyor. Kendi kahkahalarının içinde kaybolurken parmaklarının arasından düşüveriyor teknesi ansızın. Tepeden taklalar atarak aşağıdaki yola kadar sürükleniyor garibin evladı. Ona kalan ardından seyretmek oluyor biçare, saçılmış her tarafa dostları, akrabaları, canları, cananları...

İzliyor uzaktan küçük hanım, fark etti, düşecek yeni sevgilisi. Ucundan ayaklanıyor, tutmak istercesine uzatıyor ellerini ama faydasız. Gözleri düşen yelkenlinin taşa çarpan görüntüsüne şahit, bir çıtırtı duyuluyor gerçeklerden, oyunun bittiğine dair. Koşarak dolaşıyor havuzun etrafını, varıyor güzel yelkenlinin yanına. Ama memnuniyetsiz gördüklerinden, kırılmış direkler, yırtılmış yelkenler. Tatlı hayatından üzücü bir an geçiyor, bükülüyor alt dudakları. O üzgün ve mahzun haliyle hangi anne çare bulmaz ki kızının derdine, “yenisini alırız” diyor, çözümsüzlük var mı demokrasilerde?

Küçük bey dağılan hayaline bakıyor tepede mutsuz. Teknesi metrelerce aşağıda, içindekilerden birazı sağda birazı solda... Üzülmüyor değil küçük bey, lakin yılmıyor da. İnecek aşağı, dünden hazır. Bir de şu doğuştan şanssız bahtı olmasa... Bir rüzgâr alıp savurmasa hayalini o dakika haince... Kayboluyor birden teknesi gözünün önünden. Bu sefer kırılıyor hayali. Söyleniyor rüzgara, kadere, her kim karıştıysa bu elim hadiseye. “Ne olurdu çok görmeseydin?” diyor hüzünle, “hep bana mı aittir tükettiğin çareler?”

...

Dün bir avuç insan döküldü denizin derin sularına, küçük beyin yere savrulan teknesi ve içindeki taşlar misali. O küçük bey baktı dün ardından, o toz bulutundan kaçıp yaşama haklarını kullanmak isteyen kader arkadaşlarına. O kaybetti en yakınlarını, kendini, hayatını o teknede. Oyuncaktan teknesine aldığı hayali insanlar gibi bindi elin teknesine, en kilitlisinden. Sonra da ciyak ciyak bağırdı sulara gömülürken, ne oyuncaktan hayalleri kaldı, ne de etten kemikten bedeni bu canına yandığının dünyasında. Hayattan vazgeçme ihtimalinin bile daha güzel gözüktüğü bir şıkkı işaretledi yanındakilerle, ve kurtuldu o büyük insanlardan, öfkeli insanlardan, şu koca dünyada neyi paylaşamadıklarını bilemediği bu tuhaf insanlardan. Küçük hanım ne yaptı peki? O duydu ki ters giden bir şeyler olmuş bu tozdan pembe dünyada. Dudaklarını büktü, üzüldü, bakakaldı kırılan canlara... Ama sonra şefkatli bir el dokundu yine omzuna, en ışıltılısından bir oyuncak yelkenli koyuverdi avuçlarının arasına. Yelkenlinin ışıltısı aldı götürdü pembe dünyanın üzerine sıçramış siyahi lekeleri. Hayatı yalnızca birkaç dakika sonra yeniden pespembe oldu. Dert tasa kalmadı küçük hanımın gözlerinde. Öyle ya, tükenir mi çare demokrasilerde...?

 

http://ucusankelimeler.blogspot.com/

 
Toplam blog
: 13
: 942
Kayıt tarihi
: 18.07.12
 
 

Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi seven, balık burcuna ait olduğundan hayallerinden vazgeçemeyen, bir ..