Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Oyuncak Odası

Oyuncak Odası
 

Sevgi ve emekle atılan temeller...


Yarım asır geçmiş üzerinden... Yıl 1960... İlkokula başladığım yıl. Antalya'lı olanlar bilirler, Yenikapı'daki Dumlupınar İlkokulunu. Son yıllarda gelenler, nedense Yenikapı yerine Işıklar demeyi tercih ediyorlar oraya. Oysa, Işıklar eski öğretmen evi'nden, Lara'ya doğru olan caddenin ismi. Evimiz Dumlupınar İlkokulu'nun bahçesine bitişik, iki katlı kocaman bir terası olan bir evdi. Kirası da, 100 Liraydı sanırım.Babamın maaşını da 500 Lira olarak anımsıyorum.Biz üst katta oturuyorduk. Annemin yatak odasından okulun bahçesine bakardık,çocuklar tören için toplanmaya başlayınca evden çıkardım.

Babam öğretmen, annem ev hanımı. İki ağabeyim ve benimle birlikte beş kişilik bir aileyi geçindiren bir öğretmen maaşı...O zamanlar insanlarda, bir kanaat duygusu, buna bağlı olduğunu sandığım bir bereket vardı.Zaman zaman isteklerimizin reddedildiği olurdu.Ama biz çocuklar, ikinci defa hiçbir şey için ısrar etmezdik, öyle olması gerektiğine inanırdık.Evde maddi sorunların gündeme geldiğini hiç hatırlamıyorum.Ancak yetmişli yılların ortalarında, ağabeylerimin ve benim yüksek okul yıllarımızda ilk kez "yok" "yetmiyor" sözcükleri ile karşılaşmaya başladım.Hatta hiç unutmam İstanbul'da Eğitim Enstitüsü'nde okuduğum yıllarda, birgün Kadıköy'de, güzel bir kadife takım almıştım.Aldıktan sonra babamdan para istemiştim, hiç sorun olacağını düşünmeden. Babamın neredeyse aylık gönderdiği paraya yakın bir fiatı vardı elbisenin.Rahmetli babam "hiç olmazsa önceden söyle de ona göre kendimizi idare edelim"demişti.Çok utanmıştım.Bir daha da bütçe sınırları dışına çıkmadım.

O günlerin yaşantısında, orta halli memur ailelerin fazla mobilyası olmazdı.Zaten taşınma olasılığı her zaman var olduğu için de alınmazdı.Bu nedenle, beş odası olan teraslı evimizin bir odasını annem oyuncak odası yapmıştı.Muhtemelen oturulan yerlerin derli toplu olması için bunu düşünmüştü.Ağabeyimler ve geldikleri zaman akrabalarımızın yaşıt çocukları ile orada oynardık. Şimdilerdeki, uzaktan kumandalı, elektronik oyuncaklardan çok daha güzel oyuncaklar vardı bu odada.Neden güzel...Çünkü çoğu kendimizin veya anne babamızın el emeği olan oyuncaklardı.Ya da, bayram harçlığı veya haftalık harçlıklarımızdan biriktirdiklerimizle aldığımız; parası az, değeri çok olan oyuncaklardı.Onları yaparken hem el becerisi, hem düşünce, tasarı yeteneği gelişir . Duygularını, düşüncelerini katarsın onlara.El emeği olduğu için de bilirsin onun ne emekle yapıldığını, kırmamaya,bozmamaya özen gösterirsin.Aynı zamanda bir eşyayı uzun süre kullanabilme alışkanlığı da bu sayede edinilmiş olur...

Bizlerin özgürce oynayabileceği, büyüklerden ayrı, kendimize ait eşyaları rahatça kullanableceğimiz bu odada, neler yoktu ki...Fotoğrafçı olan dayımın(eski Antalya'lılar bilir,Foto İstanbul) verdiği film makaraları, bunlardan yapılan arabalar, rengarenk cam bilyeler, lastik toplar, bele geçirilerek çevrilen çemberler , adı holihoptu sanırım.Annemin diktiği,dikerken merakla izlediğim bez bebekler, onların elbiseleri , ağaç dallarından yontularak yapılmış düdükler, beş taş oynadığımız taşlar...

Geçenlerde eşim, sofradaki cevize bakıp, "biz bundan da oyuncak yapardık"dedi. Cevizin iki yanından delik açıp içini ince bir iğne veya çiviyle boşaltırlarmış.O delikten ince bir çivi geçirir, bunun ucuna da ağaçtan pervane yapıp takarlarmış.Cevizin üzerine açılan 3.bir delikten geçirilen bir ip çivinin etrafına dolanır.bu ip çekilince de pervane döndürülürmüş.Şimdikilere bu yazdıklarım komik gelir mutlaka."Ne gerek var,bu kadar emeğe, üç kuruşluk oyuncak,satın alırsın uğraşıncaya kadar" derler, eminim...

Zaten günümüz insanı için değil bunlar... O dönem bütün özgünlüğü, güzelliği, duygusallığı ile, bir daha geri gelmemek üzere bitti... Şimdi koşuşturma çağı. Küçücük yaşlarda başlıyor koşuşma. Mutlaka yetişecek bir yerler,işler var...Geçenlerde televizyonda bir konuşmacı,sanırım psikologdu,"elektrik kesilince tüm hayatımız duruyor adeta afallıyoruz.Oysa, durup düşünmek kendimizi sorgulamak için bu bir fırsat."diyordu.Öylesine alışmışız ki, televizyonla bilgisayarın hakimiyetine; belki de, iç dünyamıza dönüp bakmaktan, kendimizi, dünyayı, yaşamı sorgulamaktan kaçıyoruz kimbilir...

Hayat oyunundaki sevgi ve emek rolünün önemini kavratmak için; çocuklarımızla birlikte, hiç olmazsa bir kere bir oyuncağı birlikte yapmayı denemekte çok büyük yarar olacağı kanısındayım.Eminim bu; torunlarına anlatacakları, hiç unutmayacakları, anılarla dolu bir oyuncak olur.

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..