Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '19

 
Kategori
Magazin
 

Oyunculukta Gelir Azaldı

 Oyunculuğunun yanı sıra sosyal sorumluluk projelerinin de aranan yüzü olan Burak Arslan yeni filmi 1993 Müfreze İle seyirci karşısına çıkmak için gün sayıyor. Oyunculuğun yanında dijital medyaya da el atan Arslan sadece dizi oyunculuğu yapmanın kendine ihanet olacağını ve sürekli kendini geliştirmek gerektiğini söylüyor. Arslan sözlerine şöyle devam ediyor;  Oyunculuktaki gelir kapısı artık çok düştü. Gerçekten o kaşe dediğimiz şey o kadar eridi ki artık oyunculuk tek başına yetmemeye başladı. Bu kadar yetmediği zaman da gençler başka yerlere yönelmeye başladı. Eskiden tek bir işin ehli ol denirdi ama yeni dönemde bu görüş bir çöp…

 

Burak seni her gördüğümde daha da bir fitleşmiş oluyorsun. Bunun özel bir sebebi var mı?

Aslında hayatımın en enerjisi düşük dönemini geçiriyorum. Yeni bir sinema filmi çektik onun yorgunluğu her şeyime yansıdı. Ama sabah sporumdan sonra tabii yorgunluk falan kalmıyor.

Daha yapılı bir halin vardı şimdi çok zayıflamışsın?

Rol için 9 kilo verdim. 20 gün boyunca sporu az yapıp, çok yiyerek 9 kilo verdim.  Ama film sonrası eski halime tekrar geri çıkacağım, rol için böyle bir forma girdim.

Yeni filminin konusu ve senin rolün ne?

Bir asker filmi. Filmde doğulu bir askeri oynuyorum ve sürekli bir aksiyon halindeyim. Ama doğulu bir çocuğu oynarken normal halim gibi kaslı ve yapılı görünmem inandırıcı olmazdı. Gerçekçi olması gerektiğinden doğulu bir asker çocuk nasılsa öyle oldum. Bu film benim inanılmaz heyecanlandığım bir iş oldu çünkü gerçek bir hikaye anlatıyoruz. Film bölücü terör örgütünün doğudaki köylere yaptığı baskıyı anlatıyor. Örgütün suya zehir karıştırmasını ve buna ordunun müdahalesini anlatmasının yanında aslında Nilüfer diye bir çocuğun dramını konu alıyor. Ama film o kadar çok askerlerle iç içe ki asker filmi gibi algılanması çok normal. Çünkü altı başrolümüz var. Ve hepsi gerçekte yaşamış kişiler benim de canlandırdığım rol gerçekte yaşamış ve ekibin en saf ve masum olanı. Böyle bir karakter aslında çok özlediğim bir roldü. Çünkü arda arda hep kötü karakterler oynadım. Biraz daha masum bir karakteri oynamak çok hoşuma gitti.

Askeriye, kolluk kuvvetleri gibi yapımlar son dönemin en popüler işleri. Bu film sana geldiğinde “Bu da popüler kültür işi, daha farklı bir şey istiyorum” hissine kapıldın mı?

Bu his bana Bordo Bereliler Suriye filminden sonra geldi. Çünkü filmin hemen arkasından İsimsizler diye başka bir asker işinde teklif aldım. Ama sinemada bunun ayrımını yapmıyorum çünkü film işi çok çok başka bir şey.

Askerliğini yaptın mı?

Hayır yapmadım ama her Türk genci gibi vatani görevimizi yerine getireceğiz. Ama şu an için daha iş odaklıyım. Vatana faydalı olmanın bence bin bir türlü hali var. Bazı insanlar bunu askeri görevini yerine getirerek yapar, bazıları da çalışarak yapar. Çünkü bizim yaptığımız iş topluma örnek olan bir iş. Burada daha faydalı olabileceğim bir alanda çalışmak varken kalkıp askere gitmek şimdilik benim için uygun değil. Enerjimin en yüksek olduğu çağda ve daha faydalı olabileceğim bir alan varken kalkıp gitmek olmaz. Bir de 6 ay bizim sektörde biliyorsun ki çok uzun bir süre. Ama çalışma tempom hafifleyince, tecilim de bitince vatani görevimi tabii ki yapacağım.

“Sosyal sorumluluk projeleri adına hiçbir şey yapılmıyor”

Sürekli çalışıyorsun ve yoğun bir tempo içindesin. Özellikle sosyal sorumluluk projeleri üzerinde sürekli bir uğraşın var. Bu durum rakiplerinin arasından sıyrılma çabası mı?

Bu konuda sana karşı çok samimi olmak istiyorum. Bu konuda beni en tetikleyen şeylerden biri hiçbir şeyin yapılmaması. Özellikle sosyal sorumluluk alanında… Yapılmak istenilen şeyler var ama yapılış şekli bana çok yanlış geliyor. Kör göze parmak sokmak gibi yapılıyor. Yapılan projeler bana yaratıcı gelmiyor adeta tek bir kişi elinden çıkmış gibi geliyor. Çünkü insanların sanatla ilgili bir fikri olsa da, sanatın buradaki en önemli odağının aslında toplum olduğunu fark etmiyorlar. Oyuncu ve şarkıcı olmak çok güzel şeyler mutlaka ama bunların bir yanının muhakkak topluma dayanması gerek ki bir katkısı olsun.

Peki sen bu sosyal sorumluluk projelerine nasıl başladın?

Ağrı’nın küçük bir köyünde yaşayan bir çocuğun okulda tahtaya, “Seni çok seviyoruz Burak Abi buraya gelmeni istiyoruz” diye yazıp fotoğrafını bana göndermesiyle başladı. Oraya gittiğimde gördüm ki genç yaşta olman bir şeyleri değiştirmen için bir engel değil. Gerçekten düşünüp, yaratıcı olmak ve katkı sunmak istersen bunu yapabiliyorsun. Benim de zamanım, enerjim ayrıca merakım var bu konulara. Bir de kendi jenerasyonumu çok önemsiyorum. Gençlere şans verildiğinde neler yapılabileceğini görüyorum.  Kendim de bunun içindeyim. Bu projelerde kamera önüne geçtikçe kendimi iyi hissediyorum. Akabinde bunların işlerime yansıması iyi hissettiriyor. Mesela Kansersiz Yaşam Derneği ve Yeşilay ile yaptığım projeler çok güzel tepkiler alıyor ve beni bu konuda daha da tetikliyor. Bu projeler dolayısıyla insanlardan aldığım enerji de çok başka.

Sen sosyal sorumluluk projelerine katkıda bulunduğun gibi yakın arkadaş çevreni, sanatçı dostlarını da bu konuda örgütlüyorsun bu nasıl oluyor?

Aslında yaşımın küçük olmasından dolayı bu tarz şeylerde beni kırmıyorlar. Ben onlardan yaşça çok küçüğüm, yaptığım işi ne kadar önemsiyor ve saygı duyuyorlar bilmiyorum ama çıkılan niyet iyi olunca insanlardan kötü bir yanıt almıyoruz. Projeyi onlara anlatırken ne kadar inandığımı ve heyecanlandığımı gördükçe onlar da bu işe inanıyor ve bana katılıyor.

“Çocukların mutluluğu en büyük manevi haz”

Peki bu projeler vesilesiyle hayatlarına dokunduğun insanlar seni nasıl biri yaptı ve de yapmaya devam ediyor?

Kansersiz Yaşam Derneği projesinde çocuklarla bir arada geldiğimizde çok duygusal anlar yaşanabiliyor. Projeyi gerçekleştirdiğimiz gün çocukların gözlerinde gördüğüm o mutluluk ve pırıltı, yüzlerindeki gülümseme, annelerinin mutluluğu başka bir şey yapmamam gerektiğini hissettirdi bana. Çok büyük bir manevi bir haz. O çocukların gözlerine baktığında hiç konuşmalarına gerek yok çünkü insanlardan ne beklediklerini ve istediklerini çok net görüyorsun. Tek istedikler şey ise gerçekten onlarla samimi bir şekilde ilgilenilmesi. Onun haricindeki tedavi süreçleri zaten titiz şekilde devam ettiriliyor. Ama bunun yanındaki moral ve müzik desteği onlar için çok büyüleyici bir şey. Mucizevi bir şey. Kanserin de ihtiyacı olan şey mucize enerjisi ve ben bu projelerde mutlulukla beraber bu mucizeyi o çocuklarda gördüm.

Bazı dernekler bu tarz projeleri ajitasyon üzerinden yapıyor sanki buna ne diyorsun?

Sosyal sorumluluk içine neyi katarsan kat derneklerimizin çocuğunun bu durumu ajitasyon yaparak bir popülasyon sağlayıp bir bağış toplamaya çalışıyorlar. Ama burada bağışın ve tedavinin ötesinde moral ve motivasyon gerçeği diye bir şey var. Her şey bu noktada o kadar hassas yürütülmeli ki çünkü önemli olan o noktada oradaki çocuğun mutlu olması. Derneklerin biraz daha bu konu üzerine eğilmeleri lazım.

Bu noktada sen kendi motivasyonunu nasıl yükseltiyorsun?

Kendimi motive etmekte en zorlandığım dönemi yaşıyorum. 25 yaşındayım ve tam karakterin, kişiliğin oturduğu, idol olarak örnek aldığın kişileri bir kenara bırakıp kendi duruşumu ve görüşümü oturtmaya çalıştığım bir dönem. Bu dönemlerde o kadar çok kendinle çatışıyorsun ki çünkü gergin bir ortamdan geçiyoruz, insanlar çok sinirli, yaratıcılık çok düştü. Çünkü insanların motivasyonu çok düştü. Böyle bir dönemde 25 yaşında bu heyecanlarla bir şeyler yapmaya çalışırken öyle enerjisizliklerle karşılaşıyorsun ki bırakma noktasına geldiğim çok oluyor. Ama o noktada yola çıktığım sebepleri hatırlıyorum ve ayağa kalkıp yola devam ediyorum.

Kansersiz Yaşam Derneğinin hayata geçirdiği ritim sınıflarının amacı nedir?

Kansersiz Yaşam ritim sınıflarıyla amacımız Kansersiz Yaşam Derneği ile Zuhal Müzikle kanserli çocukların tedavisine bir gelir elde etmek. Bu noktada ritim sınıflarına insanların gelmelerini bekliyoruz. Gerek Zuhal Müziğin eğitmenleriyle, gerekse bu projede yer almış ünlülerle beraber ritim dersi çalışıyoruz ve maddi bir gelir elde ediyoruz. Bu geliri de Kansersiz Yaşam Derneği’ne bağışlıyoruz. İstiyoruz ki hem çocukların ritim kulağı gelişsin ritim ve müzikle tanışsınlar, hem de kanserli çocuklarımızın bir nebze de olsa yaralarına merhem olalım. 

“Ne kadar donanımlıysan o kadar iyi aktörsün”

Sürekli kendini geliştiriyor ve yeni şeyler öğrendiğini göz önünde bulundurursak oyunculukta işler beklediğin gibi gitmezse yan yollara sapar mısın?

Oyunculuk bir donanım salatası. Ne kadar ruhunu ve karakterini besleyen şey yaparsan, mesela ne kadar enstrüman çalarsan, ne kadar dil bilir, farklı ortamlarda bulunursan ve arkadaş perspektifin ne kadar farklı kesimlerden olursa o kadar iyi oyuncu olursun. Kendine döndüğünde donanımın ne kadar fazlaysa o kadar iyi bir aktör olursun. Bu yüzden bence bu işin bir yan yolu yok çünkü aslında her yan yol aslında ana yola çıkıyor. Ana yolları beslemenin yolu aslında yan yolların hep açık olması da diyebiliriz.

Peki senin oyunculuk dışında gelir elde ettiğin bir başka yol var mı?

Dijital medya şirketim var. Geleceği çok merak eden biriyim. Dijital medya dünyada öyle bir pay almış durumda ki ben burada oturup sadece dizi oyunculuğu yapmak kendime ihanet. Çünkü insan olarak kendime ne kadar faydalı olacağımı bilmem gerekiyor. Bunun içinde dünyada en uç noktalarda neler yapıldığını görmem gerekiyor. Benim için geleceğin sektörü dijital medyadır.

Hayatlarını sadece dizi oyunculuğuyla geçirenler sence kendilerine ihanet mi ediyor?

Evet ihanet ediyorlar. Oyunculuktaki gelir kapısı artık çok düştü. Gerçekten o kaşe dediğimiz şey o kadar eridi ki artık oyunculuk tek başına yetmemeye başladı. Bu kadar yetmediği zaman da gençler başka yerlere yönelmeye başladı. Eskiden tek bir işin ehli ol denirdi ama yeni dönemde bu görüş bir çöp.

“Oyuncuların sadece yüzde 10’u bu işi para için yapmıyor”

Son dönemde oyunculuğun yanında müziğe yönelip sahne alan oyuncular, sanatın diğer dallarına yönelip sergi açanlar var. Bu durum için ne dersin?

Para için yapılmıyorsa ne isterse yapabilir bence. Ben kendimle ilgili de hep bunu söylerim, bir şeyi yaparken para için yapmamak önemli. Bir şey yaparsın para eder o başka ama para için bir şey yapmamak gerekiyor. Ama yapılan şeylerin tamamen maddi olduğunu görüyorum. Çünkü yapılan işler kalitesiz. Son dönemde yapılan şarkılara bakıyorum gerçekten hepsi o kadar aynı ki sosyal sorumluluk projelerini yapan kişilerle bu şarkıları yapan kişiler aynı bence. Bu kadar birbirinin aynısı iş nasıl çıkıyor anlamıyorum. Biz kitlelerin istediğini mi yaparız, yoksa istediğimizi yaparız ve kitleler seçer mi? Ticari olarak baktığında kitle için bir şey yapman lazım. Bu yüzden bu işin ticari yapmamak lazım.  

Sence piyasanın yüzde kaçı bu işi ticari olarak yapmıyor?

Yüzde 10’dur. Çünkü bu işi para için yapmaya insanlar mecbur, ay sonu kira ve faturaları var. Bir de sanatçıların özgür ve yaratıcı olduğu yerlere bakın insanların refah düzeyleri yüksek ve gelecek kaygıları yok. Gelecek kaygısı olmayan bir insan yaratıcı bir iş çıkartabilir ama gelecek kaygısı olan biri tamamen para kazanmak için iş yapar. Ama Pazar kazanmak için yapılan işin kalitesi de vasat oluyor. Bunun daha ötesinde bir şey yok. Benim dijital medya alanına yatırım yapma amacım da bu. Bir gelir kaynağım varsa kendimle ilgili şeylerde seçici olabiliyorum. Ama öbür türlü ne iş olsa yaparıma dönüyorsun.

Yatırımlarını neye yapıyorsun?

Tamamen kendime, geleceğime ve eğitimime yatırıyorum. Bunun doğru olup olmadığını önümüzdeki beş yıl içinde öğreneceğim çünkü yaptığım yatırımlar uzun vadeli. Bu konuda kazanç sağlayıp sağlamadığımı da zaman gösterecek.

Sen kendine bu kadar yatırım yapıyor ve zaman tanıyorsun ama sektörde bu süre içinde şansla veya tesadüfen parlayan isimler oluyor. Bu durumun seni paniklettiği oluyor mu?

Sokağa çıkıp Ajdar dediğimizde tanımayan bir tek isim gösterebilir misin. Buradaki tanınmışlığın ya da kazandığın paranın benim için bir önemi yok. Burada nasıl tanındığın ve ne iş yaptığının önemi var. Bir günde de ünlü olabilirsin ama bunun kalıcılığı ve saygınlığı çok önemli. Bu ciddi anlamda yaptığın bir inşaata benzer. Temelin ne kadar sağlamsa bir depremden o kadar güçlü çıkarsın. Mesela kendini yetiştirmiş insanların yedikleri linçlerden çıkmalarına bak, çok sabırlı ve dirayetli çıkarlar. Ama kısa vadede şöhret olanlar en ufak bir linçte alaşağı olduğunu görürsün.

Herhangi bir linçe karşı kendini frenlediğin oluyor mu?

Frenlemiyorum ama kelimelerini sen seçebilirsin. Bir insanın yaptığı şeyi eleştirebilir ya da kötülersin. Ama benim felsefemde kötülemek yok. Eleştiri de yapıcı eleştiri olmalı. Kendini doğru şekilde ifade edersen seni anlıyorlar. Türk toplumu eleştiriye açık ama hakarete açık değiller.

“Para kazanmayı değil, hayatı seviyorum”

Hiç yanlış anlaşılmadan dolayı linç edildiğin oldu mu?

Oldu. Futbolu bırakıp neden oyuncu olduğum sorulduğunda; cebimi değil, beynimi doldurmak istedim dedim. Söylediklerimin arkasındayım. Türkiye’de futbolda askeri bir düzen var. Bizde maalesef futbolda donanımlı bir insan değil bir savaşçı yetiştirilmeye çalışılıyor. Ben savaşçı olmak istemedim. Ben daha hümanist bir insanım, para kazanmayı değil daha çok hayatı seviyorum.

Bir sabah uyandın ve artık futbol oynamam mı dedin ne yaptın da milli takımı bıraktın?

Bir sabah uyandım ve ben bunu yapamam dedim. Şimdi bunu yorumlarsam bu bir kar-zarar analizidir. Ama o dönemde bir deli cesareti. Mesela hoca gece 22.00’da geliyor odanın elektrik kartını  alıyor ve gidiyor. İki ay boyunca 50 tane erkekle aynı yerdesin ve tek konuştuğun konu ya kadınlar, ya rakip ya da dedikodu. Ama hayat bu değil ki… Çok askeri nizamdasın. Senin nasıl yaşayacağına karar veren bir yönetim var. Ben böyle bir hayat yaşayamam. Bunu futbol olarak şahsileştirmeyeyim ama memur da olamam. Gece çalışırken kendimi çok özgür hissederim. Gece çalışayım ama bana sabah dokunmasınlar tayfasındanım. Bu hayata bir kere geliyorsun ve hayat tereddüt etmek için çok kısa. Bugün oyunculuğu bırakıp şarkıcı olmaya karar versem ne kaybederim. En fazla başladığım noktaya geri dönerim ki benim başladığım noktada bir sıkıntım yok.

“Hayat felsefemi Al Pacino ve Ryan Gosling’den aldım”

Al Pacino’nun öğrencisi olmak sana neler kattı?

Al Pacino ve Ryan Gosling hayat felsefemi etkileyen ve mentor olarak gördüğüm insanlar. Bu insanların tek derdi donanımlı olmak. Ryan Gosling dediğin adamın La La Land’ de 15 dakikalık piyano performansı  var ve tek plan. Bunu yapabiliyorsan aktörsün, yapamıyorsan oyuncu. Oyuncu ve aktör olmak konusunda kesinlikle bir fark var.

Aylarca bu isimlerle aynı çatı altında kaldın ve eğitimlerini aldın ki Londra’da kalmaya devam edebilirdin neden geri döndün?

Ekonomik durumlardan dolayı. Avrupa Birliğine üye olan ülkelerden biri olmadığımız için burada üçüncü sınıf bir vatandaş gibi yaşıyoruz. Oradaki ekonomik durum çok farklı çünkü kur değiştiriyorsun. Para dolu sırt çantasıyla gidiyorsun ama change yaptığında o para bir cüzdana sığıyor, böyle bir değer kaybı varken, orada diğerleri 1 verirken biz 3 veriyoruz. Onlara yurt veriliyor bize verilmiyor mesela. Böyle durumlar olunca da iş ekonomik sebeplere kalıyor. İstiyorum ki son sınıfımı da okuyayım ve orada kalayım.

“Oyunculuktaki hiçbir rengimi henüz göstermedim”

Yer aldığın projelerde göstermediğin hangi rengin kaldı?

Daha hiç rengimi görmediler çünkü göstermedim. Mesela enstrüman çaldığımı bugüne kadar hiçbir yerde konuşmadım. Çünkü Türkiye’de bunlar çok konuşuluyor ama hiç gösterilmiyor. Ve insanlar bundan o kadar çok sıkılmış ki… Kiminle konuşsan en az üç dil biliyor, beş enstrüman çalıyor ya da ya Londra’da ya da Amerika’da drama eğitimi almış. Ama iş ispatlamaya ya da göstermeye geldiğinde bunda bir eksiklik oluyor. Bu yüzden de ben göstermek istiyorum ki Kansersiz Yaşam projesinde insanlar enstrüman çaldığımı gördü.

Başrol veya jön olmak gibi bir tutkun var mı?

Al Pacino sence bir jön mü? Ben jön olmak istemiyorum aksine farklı ve zor bir karakter düşünüldüğünde akla ilk gelen kişi olmak istiyorum. Mesela daha pis karakterleri seviyorum. Çünkü gerçek olan karakterler bunlar.

 

 
Toplam blog
: 60
: 44
Kayıt tarihi
: 13.12.18
 
 

Gazeteci ..