Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Öz-eşiğinizin farkında mısınız?

Öz-eşiğinizin farkında mısınız?
 

Canlı ve hayatta olduğumuzun ispatı nedir? Ağzımıza tutulan ayna.... Tek olan, yüce yaradandan kaynaklanan ilk hareket olan NEFESimiz. Allah Hz. Adem'i balçık çamurdan yaratıp, o çamura üflediği nefes (ruh) ile onu canlı ve şuurlu kılmıştır. Bu mecazi manânın hikmeti, Allah'ın isim ve sıfatlarının Adem'e öğretilmesi (yüklenmesi), Hz. Adem'in de bu ilahi nefes ile can bulup, insan mertebesine ulaşarak mana yönü ile ilk " İNSAN " ( kâmil ) olma şerefine ermesidir. Nefes yaradan ile insan arasındaki köprüdür. Sonsuzluğa uzanan iki karşıt kuvveti kutuplaştırır. Bir ucu dünya olarak görünen evrenin sonsuz olasılıklarına açılan dış kutbu, diğer uçta görünmeyen tek olan yaradana içe (öze) uzanış kutbu vardır.  Nefes alış ile veriş arasında bir sınır, bir kapı eşiği gibi girişi sağlayan bireysel benliğimiz vardır.  ÖZ-EŞİĞİ de denilen bu girişten ancak biletini alan ( nefesini tanıyan) girebilir. Nefes, dışsal çok katmanlı benliğimiz ile içsel ebedi yaşam arasında ara buluculuk yapar. İnsanın özünü görünen ve görünmeyen alemlerin sonsuzluğuna bağlar. Nefes, nabız ve beyin dalgaları ile eş zamanlı olduğunda, zaman " şimdi" olur  ezeli mekân ve zaman açılır. Kişi " anı " yakalar. Geçmiş ve gelecek, " el-an " şimdiki an  olur. Tasavvufta nefes ve zikir, en güzel ibadet olarak belirir. Sufiler, gerçek sufiyi, " nefes almasını bilen insan " olarak nitelendirirler. Peki neden nefes ve zikir aynı anda olmalıdır?  Yaradan ile bütünleşmeyi ( öz-eşiğinden geçebilmeyi ) rabıtada ( Allaha odaklanıp, ona kilitlenmek,) kalabilmeyi, tefekkür ( odaklanılanı derin düşünmek) etmeyi, derin bir arzu ve temiz bir kalp ile yoğunlaşarak, bilincimizi, nefesin altı katmanında dolaştırmayı sağlamak adına, beraber olmalıdır. Zikirsiz nefes, rotasını kaybetmiş gemi gibi yolunu bulamaz, savrulur durur. Her türlü tehlikeye açık hale gelir ve bir gün bakmışsınız batmış. Gemi heba olur gider. Zikrin büyüsü, sahibinden gelir. Allah lafzının tekrarı, insana daima kendini hatırlatır, tekrarla öğrenen bilinç altımız, kim olduğunu, nerden geldiğini anımsar ve bir gün önünde beklediğiniz gizemli şehrin kapısı açılıverir...

Yeni doğan bir bebek, doğru nefes almasını bilerek bu aleme gelir. O aldığı diyafram nefesi ile bilinç seviyesinde, başka alemde , dünyayı fark etmeyecek kadar etkili bir teta dalga boyu seviyesinde yaşar. Dünyayı fark etmeye, duyuları vasıtası ile öğrenmeye, oturma pozisyonuna gelip doğrulmaya  başladığında, artık doğru nefes almayı bırakır. Ailesinden, çevresinden öğrendiği olumsuz düşünce ve inanç kalıpları ile bilinç altını katman katman kirletmeye, özü ile bağlantı kanallarını tıkamaya başlar. Doğru nefes almayı tamamen unutup, endişe, kaygı, stres ile karnından aldığı nefesini göğüs kafesine taşır. Anne karnındayken, annemizle bağlantımızı sağlayan göbek kordonumuz, dünyaya geldikten sonra yaratıcıya, görünmeyen bir bağ (karından alınan nefes) ile bağlanırız. Büyüdükçe yukarı, göğüs kafesine taşınan nefes, tıpkı kafesteki kuş misali çırpınır durur. Adı üstünde göğüs KAFESine taşınan nefes, adını değiştirir," Nefs "olur. Göğüsten alınan sığ nefesin, zamanla biriktirdiği düşünce ve inanaçlar, yaradan ile önüne set yapar. Doğru nefes almayı unutan insan ruhsal yolculuğunun önünü kestiği gibi, fiziksel bedenine de zarar verir. Yaşam enerjisi düşer, odaklanmada güçlük çeker,kendini yersiz yurtsuz hisseder, hayatın zorlukları karşısında gücünü kaybeder, ayakta durmakta zorlanır. Bencil bir hayat yaşar. Başarılarına değil, başarısızlıklarına odaklanarak kendini mutsuz eder. Hayata at gözlüğü ile bakıp, dolap beygiri gibi hep aynı yerde döner durur. Sevgi fakiri olur, ne kadar sevgi verilirse verilsin, daima kendini sevgiye muhtaç hisseder. Hayatın kendisine karşı olduğunu zannederek, herşeye karşı kin ve nefret besler. Yalnızlık hissi, yersiz korkular,endişe ve panik hali ile tatsız, tuzsuz bir yaşam sürer. Amaçsız, ordan oraya savrulan yaprak gibi salınır, nereye düşerse orda kalır. Hedefsiz ve eylemsiz... Toplum ile uyumsuz olup, düşünceleri ve inançları karmakarışıktır. Yolunu kaybetmiş, nerde olduğunu, nereye varacağını bilemez, şaşkın ve huzursuzdur. Birlik anlayışını kavrayamaz. ÖN yargılar ayağına dolanıp tökezler. Doğru alınan nefes( burundan nefes alırken karın şişer, tepe noktasında 5 sn nefes tutulur,sonra ağızdan nefes verirken karın içe çekilir.) ve zikir ile insan içinde çağlayıp duran coşkun akan özün cevheri, yaşam enerjisini, sevgili Yunus Emre'ninde dediği gibi;

Suyum alçaktan çekerim ( diyafram nefesi ile karından(aşağıdan) derin nefes alırım.)

Dönüp yüksekten dökerim( nefesi en yükseğe kadar taşır, oradan nefesi veririm.)

Görün ben neler çekerim( görün ki, o öz-eşiğinde  beklemek zordur, dertlidir.)

Derdim vardır inilerim (tek derdim yaradana kavuşmak, onunla olan bağlantımı gerçekleştirip, özümü hatırlamak)

O çağlayan cevher ile bütünleşmeyi, uyumlanmayı dert edinen (hedefleyen) insan için mutlaka kapılar ardına kadar açılır. Geriye sadece " gir ya, ey sevgili " nidası kalır.

O kapıdan girebilen dostlara selam olsun.

 

Sevgilerimle. 

 
Toplam blog
: 57
: 4512
Kayıt tarihi
: 19.12.12
 
 

Kainatta nokta, nokta da kainat olan "İNSAN" İnsanı keşfetmek için cıkılan yolda bir yolcu sadece. ..