Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Haber
 

Özakman Mustafa'ya değil yorumlara şaşırdı!...

Özakman Mustafa'ya değil yorumlara şaşırdı!...
 

Mustafa belgeselinin ilk gösterimi ile ilgili yorumlar olumluydu (yazının devamında bulacaksınız) ama CHP genel başkanı Baykal’ın belgeseli beğenmediğini beyan etmesi ile başlayan “köşe yazar” takımından bir kısmının hamaset dolu yazıları işi çığırından çıkardı.

Linç kültürü tedavüle sürülmüştü bir kere; Can'a ne kadar saldırırsan o kadar Atatürkçü olmanın dayanılmaz cazibesine mahkum olmuştu gönüllü kalemler!...

Bu gün Milliyette yer aldığına göre, Şu Çılgın Türkler’in yazarı Turgut Özakman filmi Can Dündar ile birlikte izledi. Can’ın kaleminden izlenimleri aynen alıyorum;

İzledikçe gözlerine inanamadı.

“Böylesine acımasızca yerden yere vurulan, hakkında kampanyalar açılan film bu mu”ydu?

“Ne vardı ki bunda?”

“Hayret...hayret...hayret...” diye tepkisini gösterdi Turgut Hoca...

Bu kampanyanın nasıl açıldığına inanamadığını söyledi.

Önündeki internet mesajlarında suçlanan sahneler, filmde yoktu bile...

İzlerken sorular sordu, notlar aldı.

Eleştirileri, katılmadığı noktalar yok muydu?

Vardı; hem de pek çoktu.

Ama bunun iyi niyetli ve titiz bir çalışma olduğunu, bir “ilk film” olmasından kaynaklanan kimi beklentileri karşılayamamasının doğal sayılacağını, bazı küçük düzeltmeler yapılsa çok daha amacına uygun bir film haline gelebileceğini söyledi.

Bazı şeylerin söylenmesini “erken” ya da “zamansız” buluyordu. Bazı bilgilerin şu ortamda Atatürk’e zarar vermesinden korkuyordu. Ama film aleyhine karalama kampanyası yürütenlere, “Bu filme gitmeyin” diyenlere kesinlikle hak vermiyordu.


‘Haksızlık ediyorlar’

Bunları, dün akşamüzeri banda kaydedilen, bu akşam yayımlanacak “32. Gün” programında da söyledi:

Bütün eleştirilerini, maddi hata saydığı yerleri, yanlış anlaşılmasından endişelendiği sahneleri, kendi deyimiyle “bir hoca gibi, bir baba gibi”, müşfik bir yaklaşımla birer birer, madde madde sıraladı. Düzeltilmesini istedi.

Cevaplarımı sabırla, anlayışla dinledi.

Ama sonunda “filme haksızlık edildiğini” söyledi; büyük emek ürünü olduğunu teslim etti.

“Dediğim noktaları mutlaka düzelt. Ben de eşimi alıp sinemada da izlemeye gideceğim” diyerek beni uğurladı.

Torunu da filme gitmemiş, ama filmde Atatürk’ün sigara tiryakisi gibi gösterildiğini duymuş, üzüntüsünü dedesine söylemişti.

“Seni görse sana da söyleyecekti” dedi Turgut Hoca...

“Ben de onu görsem, dedesinin anneme kötü örnek olduğunu söylerdim” dedim; bir kahkaha attı.

“Film, Atatürk’ü sigara içerken gösteriyor” diye bana dava açanların, evlerde sigara içki içerek çocuklarına kötü örnek olan ana babalara da dava açması gerekmiyor muydu?

Filmi eleştirmek için program yapanların, makale yazanların, söz söyleyenlerin, “meslek etiği gereği” önce eleştirdikleri filmi görmeleri gerekmiyor muydu?

Özakman’ın evinden ayrılırken hem yarım yüzyılın imbiğinden süzülmüş bir birikimden yararlanmanın gururunu taşıyordum, hem de (nihayet) filme ilişkin derli toplu, akademik bir değerlendirme dinlemiş olmanın keyfini...

Aklımda, giderayak şefkatle kulağıma fısıldadığı şu söz kaldı en çok:“Sabır... ya sabır!”

Özakman Can'ın yüzünü güldürdü...


Şimdi ilk gösterimdeki izlenimleri yeniden okuyalım; Güler Sabancı (Filmin sponsorluğunu üstlenen Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı): "Bir kişi olarak, bir insan olarak Mustafa, bu iki faktör beni çok etkiledi. Biz de bu projeye katkıda bulunma şansını elde ettik. Merhum Sakıp Sabancı, yaşarken gerek yurtiçinde gerek de yurtdışında yapımcı ve yönetmenlere Mustafa Kemal Atatürk filmi yaptırmak için çok uğraştı. Bizim katkımıza onun o hayali de ayrıca destek oldu. Türkiye'de bu boyutta bir ilk olan belgeselin yurdumuz gençliğine Cumhuriyet Bayramı hatırası olmasını diliyorum."


Hüsamettin Cindoruk (Siyasetçi): Bugüne kadar Atatürk'ün özel hayatıyla ilgili konuların saklandığını biliyorum. Halbuki saklanacak hiçbir tarafı yok. Çok insancıl, duygusal, özel hayatına saygı duyan bir Atatürk ortaya çıkıyor. Atatürk'ün dehası, kumandanlığı, devlet adamlığı var ama bir de insan Atatürk var. Aşık olabilen, öfkelenebilen bir Atatürk var. İnsan Atatürk'ü bugüne kadar sakladık. Özel hayatıyla ilgili kararlar verirken ıstırap da çeken, onları pişmanlıklarla süsleyen, ciddi bir devlet adamı. Atatürk'ün çok romantik ve duygusal bir kişiliği olduğu ortaya çıktı. İnsan Atatürk, kumandan Atatürk'ten daha önemli bir şekilde ortaya çıktı. Karşı taarruz gibi hissettim. Atatürk'ü kötüleyenlere, küçümseyenlere, anlatmakta başka konulara kayanlara bir cevap gibi gördüm, çok önemsedim. Atatürk'le ilgili çok önemli bir hadisedir.


Yaşar Büyükanıt (Eski Genelkurmay Başkanı): Eldeki imkanlarla iyi bir arşiv çalışması yapılmış. Değerli bir çalışma olarak görüyorum.


Ufuk Uras (ÖDP Genel Başkanı ve Milletvekili): Geçmişi olmayanın geleceği olmuyor. Hakikaten çok önemli dersler içeriyor. Emeği geçenleri bir kere daha kutluyorum.


Güneri Civaoğlu (Gazeteci): Bir belgesel beklentisiyle geldim ama belgeseli çok aşan ve içine ruh konulmuş uzun metrajlı bir film olarak gördüm. Olumlu bir önyargım vardı, Can'ın yaptığı her şey güzel olur diye. Bunu da çok beğendim. Müziği de çok güzel olmuş. Her şeyiyle çok beğendim.


Mehmet Ali Birand (Gazeteci): Çok geç kalmış, harika bir proje. Can bunu çok daha önce yapabilirdi, ama bugüne yetiştirebildi. İlk defa Atatürk bir insan olarak karşımıza çıkıyor. Atatürk, çatık kaşlı, her söylediği söz altın ve üstünde tartışılmayacak olarak enpoze edildi. Atatürk aşık olabilen, hata ve yanlış şeyler de yapabilen bir lider olarak ortaya çıktı. Yıllarca önce Can'a hep 'Sen senaryo yaz, film yap. Ne işin var 32. Gün'de?' deyip duruyordum. İlk defa farklı bir Atatürk'le karşı karşıya geldik. İlk defa Atatürk'ü tartışmaya başlayacağız. Can burada öyle noktaları ön plana çıkardı ki, aslında çıkarabileceği daha çok nokta vardı ama bunu daha sonraki filme bıraktı. Bir insan 'Ben devrim yapacağım kardeşim, hepinizi de ben tayin edeceğim. Hadi yürüyün' diyebilme cesaretini göstermiş. Can'ın yaptığı da çok önemli bir cesaret. Evet tartışılacaktır, bırakın tartışsınlar. Keşke bu 15 sene önce olsaydı da şimdiye kadar Atatürk'ün herbir yönüyle ilgili 10-20 tane film çevrilmiş olsaydı.


Nebil Özgentürk (Yönetmen): Şoktayım hâlâ, olağanüstü... Sevgili Can Dündar'ın olağanüstü bir belgeselinin daha izledim. Sesim titriyor hâlâ. Bu belgeselin zaferidir.


Mustafa Altıoklar (Yönetmen): Can, Türkiye'nin en önemli belgeselcilerinden, özellikle arşiv belgeselcilerinden biridir. Çok değerli, hepimizi heyecanlandıran ve duygusallaştıran bir iş çıkartmış. İki saatlik bir sinema filmi süresi içerisinde Atatürk gibi büyük bir dehanın hayatını anlatmak çok zordu. Can, seçebildiği en özel noktaları seçerek, dramatize ederek önümüze çıkartmış. Dramatizasyonda çok başarılı buldum. Çoktan olması gereken bir şeydi. Can bir ilki yaptı. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle ilgili anlatılacak çok belgesel var. Bu kapı da böylece açılmış oldu.


Yetkin Dikinciler (oyuncu, "Mustafa" filminde Atatürk'ü seslendiriyor): "Filmin beni en mutlu eden tarafı, Atatürk'ün dokunulmaz tarafından öte 'Mustafa' olarak çocukluktan başlayan insan haliyle beyazperdeye aktarılması. Bu Can Bey'in gecesi, o filmiyle zaten konuştu. Ben sadece Mustafa Kemal Atatürk'ün son nefesinin verdiği mekanda kendi nefesimde onun nefesine katkıda bulunmaya çalıştım. Onun verdiği son nefestir, bizim hâlâ alıp verdiğimiz nefes."


Ülkü Adatepe (Atatürk'ün manevi kızı): Filmin başını çok beğendim. Çekimler çok güzel, harika. Fakat sonuna doğru çok beğenmedim. Atatürk çok fazla bitkin, yorgun, sürekli pencereden bakan ve çok fazla içki içen bir insan gibi olarak gösterilmiş. Bunu da biraz tuhaf karşıladım. Çünkü öyle değildi. Atatürk hiçbir zaman yalnızlık çekmedi. Ama ders alınacak, Atatürk'ün gençliğini ve sonra yaptığı inkilapları gösteren çok güzel bir film. Ayrıca tebrik ederim.


Levent Üzümcü (Oyuncu): Halktan birisi gözüyle değerlendirdiğimde şunu söyleyebilirim ki burada en önemli nokta; sanat ile gerçeğin el ele vermesidir. Gerçeğin üzerini her ne kadar örtmeye çalışsanız, her ne kadar başka türlü tanıtmaya çalışsanız da sanat ve sanatçılar tarafından bunun aksinin asla ispat edilemeyeceğinin, neyin ne olduğunu insanlara anlatabileceğinin en güzel örneği oldu.


Gencay Gürün (Oyuncu): Çok objektif ve tarafsız çekilmiş bir film olması çok hoşumuza gitti. Kendi fikirlerini hiç katmadan, dosdoğru Atatürk'ün filmini yapmış. Şu anda çok ihtiyacımız olan bir film. Çok heyecanlandım, ağlamamak için kendimi zor tuttum.


Gülben Ergen (Şarkıcı): Ben çok heyecanlı ve duyguluyum. Tüm çocuk ve gençlerin izlemesi gereken çok derin araştırmalar yapılmış, çok etkileyici bir belgesel. İsterim ki çok büyük gişe rekorları kırsın. Kırmazsa laik ve çağdaş bir insan olarak tedirgin olurum. İsterim ki uzun yıllar vizyonda kalsın.


Gani Müjde (Yönetmen): Çok etkilendiğim yerler oldu. Bu bir adanmışlık öyküsü, inanılmaz güzel ve etkileyici verilmiş. Etkilenmemek mümkün değil. Atatürk'ü zaten çok iyi biliyor ve çok seviyoruz ama izledikçe bir kere daha sevdim ve hayran oldum.


Tülin Şahin (Model): Geç kalmış bir belgesel. 29 Ekim'de çocuklar ve gençler, sabah kalksınlar Cumhuriyet Bayramı'nı kutlasınlar raha sonra ilk iş olarak bu belgeseli izlemeye gitsinler. Tekrar tekrar izlesinler, hatırlamakta fayda var.


Fadik Sevin Atasoy (Oyuncu): Adı gibi candan bir iş yapmış. İçeriğinin zenginliği, üslubu ve anlatımının samimiyeti ve Yetkin'in de müthiş yorumuyla buluşmuş. Sinema tadında bir çalışma olmuş. Canı yürekten Can Dündar'ı kutluyor, Yetkin'e de teşekkür ediyorum.


Mustafa Belgeseli ile ilgili bundan önce dört blog yazdım.

Atatürk üzerinden sürdürülen düşünce yobazlığına eleştirilerimin asıl nedeni “aydın” diye gazetelerde köşe tutanların bir bakıma çapsızlıklarına isyanımın da yansımasıydı. Ve eminim Can’a saldıran düşünce yobazlığından daha Atatürkçü bir yaklaşımdı belgeseli yapmak.

Yunanlı Yorgi’nin Atatürk’ün yazdığı aşk mektuplarını bilme hakkı vardı ama benim ülkemizin kurucusunun insan yönünü bilme hakkım yetmiş yıldır resmî ideolojinin sansürüne takılıp kaldığından ancak Can’ın Mustafa’sı üzerinden öğrenme şansım oluyordu.

Dahası , Kâbe’nin ve de Peygamberin mezarının yıkılmamasını sağlayanın yine Atatürk olduğunu şaşkınlıkla öğreniyordu Türkiye…

Daha yazacak ve söyleyecek çok şey var kuşkusuz.

Ama Mustafa belgeseli gösterdi ki bu ülkede sanat adına , özgürlük adına daha gidilecek çooook yol var. Kimilerinin -daha önceki bloglarımda söz ettiğim gibi- düşünsel birikimi mağara duvarlarına bizon resimlerinin çizildiği zamanlarda takılıp kalmış.


Geliş(e)memiş.

Ve iddia ediyorum hele biraz gündem soğusun mahcup yazılar göreceğiz gazete köşelerinde.

Sabırla beklemeye devam edeceğim at gözlüğü ile bakmayan aydın bakışları yansıtacak yazıları ve belki o günler geldiğinde daha bir Atatürk’ün çizdiği resme benzeyecek Türkiye…

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..