Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '13

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Özal'la çıktım yola

Özal'la çıktım yola
 

CB Turgut ÖZAL ile CB Süleyman DEMİREL (Alıntıdır)


1983'ten 1993'e kadar Turgut ÖZAL'la birlikte Batı'nın 'Büyük Trendler' dayatması Türkiye'yi açık pazar yaptı. O süreçte Türkiye Avrupa'dan çok ABD'ye açıldı. 24 Ocak Kararları ile birlikte Türkiye Karma Ekonomi uygulamasından ivedilikle Liberal Kapitalist Ekonominin dalgalarına atıverdi kendisini. Gerçekte Katma Ekonomi iktidarların devleti bir 'çiftlik' olarak görmesinden dolayı pörsümüş, talan edilmiş, kadroları şişirilmiş, sömürülmüş ve iktidarların çıkarcı emellerine göre uygulanan Para Politikasının açmazları ile birlikte Özel Kesmi de iktidarların elinde oyuncak olmaya başlamıştır.

1982'de çekimlerine başladığım Güçlenen Toplum adlı belgesel dizi nedeni ile gördüm ki bir türlü sermaye artırımına, sanayileşmeye, yasalar karşısında eşitliğe ve parlamenter düzene ulaşamamış olan Osmanlı Devleti Batı'nın 'böl ve yönet' siyasetinin kurbanı olarak Dış Borçlar (Duyun-u Umumiye) yüzünden maliyesinin denetimini Batılılara bırakmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti de 1923 yılının başında 'İzmir'in Kurtuluşundan 5 ay sonra ve Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından 4 ay önce toplanan Türkiye İktisat Kongresi' ile amaçladığı hedeflere dış borç yükü ile 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ve peşinden 2. Dünya Savaşının olumsuz şartları yüzünden gerektiği gibi sanayileşemez. Tek parti yönetimlerinin bütün sanayileşme çabalarına ve 1963'te başlanılan Planlı Kalkınma'nın pek çok yararlı uygulamasına rağmen Batı teknolojisine ve kredi imkanlarına bağımlılık yüzünden gerektiği gibi işlemez.

Kamu ve Özel Kesim yatırımları 'emek yoğun' üretim biçimleri yanında dış piyasada rekabete girebilecek niteliklerde mal üretememesi ve pazarlama gücü bakımından da yetersizliği yüzünden iç piyasaya yönelerek toplum kalkınmasına katkıda bulunmaya çalışır. Özellikle Kamu Kurumlarının (KİT) iktidarlarca birer 'çiftlik' olarak elde tutulmak istenmesi başbakan Necmettin Erbakan'ın 1977'de 'montaj sanayiinden kurtulmak' amacı ile uygulamaya koymaya çalıştığı Ağır Sanayi Hamlesi de ne yazık ki öncelikle yabancı piyasa zorlamaları ile kendisini izleyen iktidarların Batı yanlısı ekonomi politikaları yüzünden umulan etkileri sağlayamaz.

1979'da Süleyman Demirel'in ülkenin ekonomisinin ayağa kalkabilmesi için Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirdiği Turgut Özal'a hazırlattığı ve 24 Ocak Kararları olarak anılan bazı 'istikrar tedbirleri' iç ve dış pazarlar dönük pek çok yeni tedbirler içermesine rağmen 1983 sorunda iktidara gelen Başbakan Turgut Özallı yıllar boyunca ülkeyi Batı pazarı olmaktan kurtaramaz.

24 Ocak 1980 Kararlarının uygulanmaya başlanması ile ülkenin refaha ulaşması için pek çok alt apı çalışmasına ve yaygın bir yatırım yoğunluğuna rağmen ancak yolların yenilenmesi ve GAP'ın ayağa kalkarak enerji kaynaklarının yeterli duruma getirilmesi sağlanabilmiştir.

1960'lardan sonra Türk ekonomisini içinden kemirmeye başlayan kaçakçılık ve karaborsayı önleyeceğiz diyerek 'lüks malları da yabancı sigaraları da okul kalemlerini de ithal ettirmeye' başlayan Makine Mühendisi Hazine Müsteşarı Prof. Dr. PAKDEMİR'li neler yaşandığını tek tek yazmalı ya da yazdırmalı ki kokuşmanın nasıl başladığını iyice öğrenelim.

Özelleştirme Süreci de Ortadoğu paylaşım süreci de durulmuş değil.
Söz konusu 'değişim sarmalı' İslam Dininin bulandırılmasından yönetim biçimlerine, insan haklarından tek parti totalitarizmine, ABD'nin siyasi ve askeri dayatmalarından etnik uluslar inşa edilmesine kadar toplumları içinden kemirmeye başlamıştır.


Bu süreçte Türkiye'deki 'terör', 'particilik', 'ticari vurgun', 'rantiyecilik', 'kadrolaşma', 'bireysel özgürlüklerin arttırılması', 'ötekileştirme', 'yabancılaşma', 'soysuzlaşma', 'faiz ekonomisi', 'bireysel silahlanma', 'orduların silahlanması', 'kişiliksizleşme', 'boşanmaların artması', 'aile içi şiddetin tırmanması', 'cemaatleşme', 'konfor düşkünlüğü', 'Batı istihbaratı ile plan kurma', Batı teknolojisine teslimiyet', 'askeri darbe korkusu', 'emek sömürüsü', 'taşeronluk', 'esnafların kepenlerinin kapanması', 'icraların çoğalması', 'GDO'laşma', 'işsizlik', 'suçların çoğalması',  'emekli aylıklarının yetmemesi', 'İslami fobi' ile 'Ilımlı İslam' türü gelişmeler toplumu geren başlıca olgular değil midir? Yaşanılan bunca sorunlar ile çatışmacı siyasi ve ticari gerginlikler Batı'nın öncelikle petrol, su ve maden kaynakları üzerinde egemenlik kurmak istemesi her İslam toplumunu olduğu kadar Batı'nın yanında duran ve Rusya ile Çin'in yanında duran komşu İslam toplumları da birbirlerine karşı bilemeye başlamıştır.

Ulaşılan 'şiddet yanlılığı' ile 'tüketim eğilimlerinin yükselmesi' Özallı yıllarda başlayan aile yapısındaki çatırdamalar bugün en yüksek düzeye ulaşmış bulunuyor. Sorunların içerisine AB ile uyum sağlamak uğruna girilen teslimiyetle birlikte kişiliklerin ilk oluşum alanı olan aile ile çatışmaya başlayan yozlaştırıldıkça yozlaştırılan ezberci eğitim süreçleri; içerisinde İslami ve ulusal değerlerimizi de saklayan geleneksel yapımızı ayrıştırmaya başlamıştır.

İçinde bulunduğumuz süreçte AKP iktidarları ülke içi terör, toplum kalkınması, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, teknoloji üretimin arttırılması yanında Milli Birlik ve Kardeşlik eğilimlerinin güçlendirilmesi yerine Komşularla Sıfır Siyaset, Kürt Açılımı ve ABD'nin Ortadoğu tasarılarına bel bağlamış olduğundan başta Türk aile yapısı olmak üzere dışa bağımlı sanayileşme ve ticaret, bana göre umulan düzeyde bir başarı elde edememiştir. Yine de her şeye rağmen tarımda ve sanayideki bazı üretimler yanında konut üretimi ile Dış Müteahhitlik hizmetlerinin çabaları ile belirgin bir başarıya ulaşılmıştır. Ancak Türkiye'nin yeri umalanın çok gerisinde kalmıştır, demekten de kendimi alamıyorum.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..