Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '14

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Öze gelin, Öz’e..

Öze gelin, Öz’e..
 

8 Martlarda “kadının” etrafında dolanıyoruz


Sorun insan olmakta.Varlık olarak insan doğmuş olmak insanı, “insan “ yapmıyor.

Ne diyordu Mevlana yedi öğüdünde; “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol... Şefkat ve merhamette güneş gibi ol... Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol... Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol... Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol... Hoşgörülükte deniz gibi ol... Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Olduk mu? Olabildik mi..?

İster Amerika’da, ister Afrika’da, ister triplexte ister gecekonduda, ister cahil ister okumuş, ister zengin ister fakir, ister kadın ister erkek … Ne fark eder, “insan” olmadıktan sonra?

Varlığımızdaki öz’ü yitirdik. Cömertlikten, şefkatlikten, merhametlikten, tevazudan, alçak gönüllülükten, hoşgörüden ve olduğumuz gibi görünmekten fersah fersah uzakta; yaşamı sürdürülebilir kılan tüm doğal varlıkları, kapitalist sistemin tahakkümüne bırakmışız.

Yıllardır, “Toprak, yaşamın anasıdır” diyoruz.. “Erozyon, topraktan başlayan sosyal, siyasal, ekonomik ve ekolojik krizdir” diyoruz.. “Toplumsal barış, topraktan gelecektir” diyoruz. “Toprak yoksa, hayat yok “ diyoruz..

 Her geçen gün özünü biraz daha yitiren biz Anadolu insanını o kadar çok uyarıyoruz ki…

Oysa; öz’deki sınırsız çeşitlilik; insanla, dış dünyası arasındaki dengeyi kurar. Bilgi ise; öz’de kaybedilen boşluğun yeniden doldurulmasını sağlar.

Köksüz bir ağaç gibi biz öz’ümüze sırt çevirdikçe elimizden yitip gidenin aslında son Anadolu’nun, hepimizin ve her şeyin ANA’sı TOPRAKANA’nın  olduğunu göremiyoruz. 

TOPRAKANA’nın kıymetini, yüceliğini, bereketini, rahmetini, vefasını, hoşgörüsünü, kutsallığını, sabrını, cömertliğini bilmeyen “ insan”, varlık olarak  KADIN’ın kıymetini bilebilir mi..?

Bas bas bağırıyoruz..

Türkiye yüzde 86’sında erozyon sorunu vardır. Türkiye orman zengini, tarım toprağı zengini ve su zengini bir ülke değildir..!

Öte yandan, 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” mü?, “Dünya Kadınlar Günü” mü? yoksa “Kadınlar Günü” mü? diye tutturmuş gidiyoruz..

Bugün şiddetle eleştirdiğimiz, ayıpladığımız; insanın insana, insanın hayvana, kadının erkeğe, devletin bireye tahakkümü nosyonuna karşı felaket tellalığı yapmak yerine, günden güne geçerlilik kazanan bilimsel bir yargı oluşturmaz isek; kelebekler, kuşlar, balıklar… gibi silinip gideceğiz.

Dolaysıyla;

- Her 8 Martta “1857 yılında New York’lu dokuma işçisi kadınların…”  giriş cümlesi, bana hiçbir şey ifade etmiyor.

- Ezilen, sömürülen, şiddete ve tacize maruz kalan kadınların haklarını, sosyal ve ekonomik durumu daha iyi olan kadınlarca salonlarda nutuklarla kutlanmasını anlayamıyorum.

- 8 Mart sabahından öğleye kadar, sokakta her gördüğü kadına karanfil-gül veren sempatik partili vatandaşları anlayamıyorum.

- Gündem 21 bünyelerindeki Kadınlar Meclisi üyelerinin vali, kaymakam, belediye başkanı gezmelerini anlayamıyorum. 

- Doğumhane servislerindeki yeni annelerin acıları yüzlerinden okunurken, objektife tüm dişlerini göstererek altın takanları anlayamıyorum.

- Vitrinlerdeki Kadınlar Günü’nü kutlayan spotlarla ürün satma girişimini anlayamıyorum.

- Pankart ve dövizlerin arkasında, sağında solunda, önünde arkasındaki erkeklerle, “erkek egemenliğine” karşı yürüyen kadınları anlayamıyorum.

- TBMM’ne 8 Mart’ın tatil olması teklifini verenleri anlayamıyorum.

- Tv’lerde yapılan kadın özel programlarını ve röportajlarını anlayamıyorum.

- 8 Mart’ta erkeklerin ağzından dökülen “çiçektir, böcektir… “ laflarını anlayamıyorum.

- Devlet erkanının “Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu olsuuuun!” tebriklerini anlayamıyorum.

- “Anamız, bacımız, hayatımın yarısı…“  ile başlayan cümlelerin sonunu anlayamıyorum.

- Peygamberimizin hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve anlayış göstermiş olmasını             8 Mart günü aklına getirenleri ve “cennetin” anaların ayaklarının altında olmasına atıfta bulunanları anlayamıyorum.

-  “Kadınlar siyasette daha fazla yer almalı deniliyor” anlayamıyorum.

- Nazım Hikmet’in “Kimi der ki kadın …” diye başlayan şiirini, her 8 Martta yayınlayanları anlayamıyorum.

- Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığının, neden kurulduğunu anlayamıyorum.

Herkes, sahip olduğu dünya görüşü ile 8 Martlarda “kadının” etrafında dolanıp duruyor.

Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun,  “Bu Anadolu var ya bu Anadolu / Bu misli menendi görülmemiş cömert ana / Bu her yanı meme, bu her yanı dudak, bu her yanı gül / Bu hiç durmadan veren, habire veren yedi gül “ dizelerindeki öksüz Anadolu’nun, öksüz çocuklarıyız biz!

Yüzünüzü toprağa çevirin, Öze gelin, Öz’e…!

 
Toplam blog
: 272
: 734
Kayıt tarihi
: 13.10.07
 
 

1959 Sinop Bektaşağa Köyü doğumluyum. Yaşamda, anlaşılacak bir şeyi olanlara ve bunu öğreti yapan..