Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '17

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Özel Kuvvet Temalı Dizilerde İpi "Savaşçı" Göğüsledi

Özel Kuvvet Temalı Dizilerde İpi "Savaşçı" Göğüsledi
 

Genelde her dizide eleştirdiğim karakterler yaşamıyor cümlesini, Savaşçı için kullanamıyor olmaktan dolayı çok mutluyum. Örneğin ilk sahnede askerlerin kendi aralarındaki konuşmaları, çok gerçek...


Kanal D’nin İsimsizleri, Star’ın Söz’ü ve şimdide Fox TV’nin Savaşçı’sı…

En son, ilk iki diziyle ilgili pek de iyi olmayan fikirlerimi yazmış ve joker hakkımı kullanıp Fox’un Savaşçı‘sını beklemeye karar vermemde kalmıştık.

Ve sonunda bu akşam Savaşçı ile tanıştık.

Aslında ne yalan söyleyeyim, çok da büyük bir beklenti içinde değildim. Zira tanıtımları izlerken oyuncu seçimiyle ilgili hatalar yapıldığını düşünüyordum.

Lakin yanılmışım…

Klişeler yok mu, var.  Eksikler yok mu, var. Hatalar yok mu, var.

Ama eser miktarda.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Savaşçı’nın rejisi diğer iki diziyle mukayese bile edilemez.

Bu arada küçük bir not vermeden edemeyeceğim, İsimsizler’in yönetmeni değişti. Osman Kaya gitti ve Çırak filminin yönetmeni Emre Konuk geldi.

Dönelim Savaşçı’ya…

Savaş sahneleri, dövüş sahneleri gerçekten oldukça başarılıydı. Abarttılar yok muydu, tabi ki vardı. Yani bir yumrukla adamı yerden bir metre uçurarak, yere yapıştırmak bu yüzyılda kötü aksiyon filmlerinde kullanılan bir teknik ama yine de Türk dizilerinin standardının çok çok üzerinde dövüş ve savaş sahneleri vardı.

Genelde her dizide eleştirdiğim karakterler yaşamıyor cümlesini, Savaşçı için kullanamıyor olmaktan dolayı çok mutluyum.

Zira daha ilk sahneden itibaren küçük olaylarla her karakter tanıtıldı.

Bölüm boyunca diyaloglar oldukça başarılıydı.

Bu da karakterlerin kendilerini doğru bir şekilde anlatmalarını sağladı.

Örneğin ilk sahnede askerlerin kendi aralarındaki konuşmaları, çok gerçek ve aslında olunan yere göre  çok tezattı.

Zırhlı aracın içinde, dağın tepenin ortasında operasyona giderken, ölme ihtimallerini ceplerinde  bile bile götürürken, pasta çeşitleri üzerine saçma sapan konuşan ya da sosyal medya üzerine sohbet eden, biz gibi, herkes gibi insanlardı Savaşçı’nın askerleri.

Yani garip hamasi cümleler tavırlar yüklenmemişti.

Buram buram ben kahraman bir karakterim diye bağırmıyorlardı.

Herhangi biri gibiydiler.

Ta ki an gelip kurulan tuzakla cehennemin ortasına düşene kadar.

Onca karakter içerisinde bir tek kişi çok anlamlı ve mesaj dolu konuştu, o da Murat Serezli’nin canlandırdığı Albay Halim İbrahim Kopuz’un huzur evinde kalan babasıydı.

O da o kadar tatlı işlenmişti ki, o konuşmayı yapmadan önce hemşiresi ile aralarında geçen diyaloglardan sonra, hemşire “nereden buluyorsunuz bu cümleleri” diyerek baba karakterinin altını  bir anda dolduruverdi.

Bu kadar basit…

Sadece bir cümle ile gerçek kılındı baba karakteri.

Bu arada Albay’ın babası ile  ayrılırken “iyi ki varsınız baba” diyerek "siz" hitabının altının çizilmesi, küçük ama karakterler aralarındaki ilişkiyi anlatan, derinleştiren güzel ayrıntılardı.

Savaşçı’da sevdiğim diğer bir ayrıntıysa ağlayabilen askerlerdi.

Acı çeken ama vatanı sonuna kadar savunan karakterler oluşturulmuş.

Mesela uzaklaştırılan askerlerin uzun bir aradan sonra talim yapıp yorulmaları, “hamlamışım” demeleri,

Göreve çağrılan askerlerin sivil hayatlarının anlatıldığı sahnelerde, Söz’deki gibi polis akademisi tadında yaklaşılmaması,

Savaşçı'ya daha gerçek, daha eğlenceli, daha acılı ve daha hedefli bir dil kazandırmış.

Kısacası askerlerin de insan olduğunun naif bir dille altının çizilmesi hoşuma gitti.

Sanırım bu üç diziden sadece Savaşçı gerçek anlamda Türk Silahlı Kuvvetler’den yardım almış.

Askeri ayrıntılar, mekânlar, jargonlar çok temiz bir şekilde verildi.

Albay’ın şehit haberini verdiği sahnede, iki askeri aracın kapıya geldiğinde, isteneceğini zanneden karakterin heyecanla içeri koştuğu anda, ambulansın gelmesi ve bu ayrıntının atlanmamış olması gerçekten takdire şayan.

Küçücük detay,  izlerken insanın canını nasıl da yakıyor.

Peşine gelen ölüm haberinin verildiği sahne var ki, yağmur altında her karakter, her cümle, her acı ekrandan su gibi aktı.

Gelelim sorunlara…

Arazide gökyüzünün önünde yürüyen silüet halindeki asker görüntüsünü ilk gördüğümde çok beğendim. Etkileyiciydi. Ancak o kadar çok kullanıldı ki, sonunda bıktırdı.

Berk Oktay’ın 15 Temmuz sonrası askeriyenin kapısında bekleyenleri dağıttığı sahne kötüydü.

Yani o kalabalık, o cümlelere dağılmazdı.

Hele hele de yakın tarihimizden hepimizin hafızasına kazınmış o günlerden bir olay kullanılıyorsa, daha ikna edici bir şey bulunmalıydı.

Klişeler yer yer abartılmıştı.

Teröristler propaganda için ilçeye gidecek deyip, köyden bozma bir yere, “gitmezsek propaganda için zaman bulacaklar” cümlesiyle gitmeleri çok da inandırıcı değildi.

Hapishaneden çıkarılış şekilleri olmadı.

Yıldız Çağrı Atiksoy’un canlandırdığı, Aslı Özkaynak karakterinin arabasına çarpma sahnesini sevmedim.

Final kötüydü.

Ne yazık ki bölüm merakla bitmedi çünkü askerlerin ne yapacağını ve neler olacağını tahmin edebiliyoruz.

Dolayısıyla heyecan duymuyoruz.

Genel olarak Savaşçı’nın en büyük sorun da bu zaten.

Heyecan yok…

Çoğu sahnede, bir sonraki sahnede ne olacağını biliyoruz.

Bu nedenle öncelikle büyük ana bir motivasyon, heyecan kaynağı oluşturulmalı.

Bunun için de gerçek anlamda başarılı, karikatür olmayan, zeki bir ana kötü karaktere ihtiyaç var.

Ve baştan söyleyeyim bu kesinlikle o Tepegöz karakteri olamaz.

Bu kötü karakterin yarattığı ana sorun motivasyonu üzerinden hikaye yürümeli ve bunun haricinde de her bölümde küçük küçük sorunlar çıkarılıp, o bölümde de o küçük sorunlar çözülmeli.

Yani ana hedef büyük sorunu çözmek ve aslında izleyiciyi de o uzun vadeli sorunun yarattığı heyecanın peşinden götürmek olmalı.

Örnek vermek gerekirse, Show TV’nin İçerde dizisi...

Ana motivasyon;  Mert ve Sarp’ın kardeşliği, iki ayrı safta savaşmaları ve kardeş olduklarını ne zaman öğrenecekleri.

Birinci bölümden itibaren biz bu ana motivasyonun peşinden gidiyoruz.

Ama bunun yanı sıra her bölüm küçük küçük olaylar, sorunlar çıkarılıp çözülüyor. Bu da bölümlerin ritminin yüksek olmasını sağlıyor.

Bu kadar basit…

Sonuç olarak eksiklerine rağmen ben Savaşçı’yı sevdim…

Bana göre standartın üstünde bir iş çıkarılmış.

Eksikler tamamlanırsa, muazzam bir işe dönüşebilir.

Tüm ekibin ellerine sağlık…

Televizyon, sinema, yaşam ve sokaktaki hayat üzerine diğer yazılarımı okumak istiyorsanız, http://www.bibaksana.com.tr adresli bloguma uğramayı unutmayın. :)

 
Toplam blog
: 172
: 1971
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Okur, gezer, izler ve yazar...                 ..