Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '07

 
Kategori
Pazarlama
 

Özel ürün ve şifalı bitki (pazarlama)

Özel ürün ve şifalı bitki (pazarlama)
 

Televizyon yayınlarının olmadığı yıllarda sinemalar revaçtaydı. Sık sık sinemaya giderdik. Bir gün, şimdi adını hatırlamadığım bir filme bilet aldım; izliyorum.

Kadın, günlük temizliğini yapaken kapı çalıyor. Daha açar açmaz içeri; elinde tenceresiyle bir zenci giriyor ve hiç vakit kaybetmeden söze başlıyor:

-Bakın bayan! Bu tencere özel alaşımlı çelikten üretilmiştir. Isıyı çok çabuk emer, yemeğinizi...

-Tencerem var, istemiyorum! Çabuk dışarı!

-Pekala bayan ama lütfen anlatmama izin...

-Sana çık dışarı diyorum!

-Tamam bayan, okey çıkıyo...

Adamın yarısı içerideyken kapı, "çat" diye kapanıyor. Kadın, işine dönmek üzereyken, zil tekrar çalıyor. Gene, tencere satıcısı zenci görünüyor.

-Sen daha gitmedin mi?

-Evet, yani hayır bayan... lütfen...

Kadının içeriden, adamın dışarıdan zorladığı kapı, hangi yöne gideceğini şaşırırıyor. Satıcı, bir yandan içeriye girmeye çalışırken, diğer yandan; "Lütfen bayan! Bir kez dinleyin. Fiyatı uygundur. Taksit de yapıyoruz." şeklinde yalvarıyor. Kadın, bu yalvarışa dayanamayıp kapıyı açıyor, ardından pazarlık başlıyor.

O yıllarda buna hiç bir anlam verememiştim. Sahneyi, güldürme amaçlı bir mizansen niyetiyle seyretmiştim. Meğer bu Amerikan icadı bir, "kapıdan pazarlama" taktiğiymiş. Bunun canlısını, seneler sonra ülkemizde gördüğüm zaman, o tarihlerdeki cehaletimden utandım.

Aradan uzun yıllar geçti. Günlerden bir gün İstanbul, at nalı şeklinde bir mıknatısa dönüştü ve beni, kendine doğru çekti. Ben de itiraz etmedim tabi.

Zaman geldi, büyük şehre bizden önce göçmüş eski aile dostlarımızı ziyarete gittik. Hoşbeşten sonra konu, sabuna gelip dayandı. Elimize broşürler verdiler, "bitkisel kökenli doğal ve sağlıklı" bir sabundan söz ettiler. Biz, evimizde kullandığımız zeytinyağından mamul sabunu unuttuk ta, "ürünün doğallığına" takıldık kaldık! Sanki doğadaki her şey masumdu. Zararlı hiç bir organik ve inorganik madde yoktu! İşte pazarlamadaki püf noktası burasıdır. Sizi önce aptallaştırır. Sonra da kazancınıza ortak olur.

İki yıl sonra aynı arkadaşın evinde, plastik saklama kapları, tuzluk ve sürahiler görünmeye başladı. Fiyatları, piyasanın on, onbeş katıydı. Dışarıda, beşyüzbin liraya müşteri bulamayan sürahiler, onda ondörtmilyona satılıyordu. Anormal fiyatın sebebi de güya bu pastik eşyanın, göz lensinin yapıldığı maddeden üretilmesiydi!

Bu kez nasıl olduysa, yıllar önce seyrettiğim Amerikan filmiyle gördüklerim arasında bir bağ kurdum. Anlatılanlar doğru değildi. Olay, sadece bir satış yönteminden ibaretti. Bu ürünün, pazarlanma usulü dışında diğerlerinden hiç bir farkı yoktu. Ana maddesi de bildiğimiz plastikti.

Bir başka ziyaretimde ise, bitkisel ilaca geçiş yaptıklarını gördüm. Bu işi sürdürmelerinin sebebinin kazanç olduğu muhakkaktı. Fakat kapıdan pazarlama yapamadıklarından onlara gelirden ziyade, "Üstün bir ürünü satıyor olmanın onuru" kalıyordu. Burada dikkat çekici olan, sattıkları şeylerin kendilerine tanıtıldığı gibi, özel ve önemli olduklarına inanmalarıydı.

Sonunda dayanamayıp, şimdiye kadar pazarladıkları emtianın üstün niteliklere sahip olmadığını, olağanüstü sağlık ve şifa gücü barındırmadığını uzun uzun anlattım. Firma temsilcisince kendilerine anlatılanların gerçeği yansıtmadığını, bunun satışa yönelik bir taktik olduğunu da söyledim. Önce düşündüler, sonra da galiba doğru söylediğime inandılar ve işi bıraktılar.

Bir kanser hastasının yaşama ümidini istismar edip, onun üzerinden kazanç sağlamak akıla sakat bir davranıştır. Yazık ki, bu yöntemle para kazananlar, sattıklarının hiç bir etkisi olmadığını bilmelerine rağmen işlerini hala sürdürmektedirler.

Bitkisel ilaçların peşinden koşan iki türlü hasta vardır. Gerçek hastalar ve kafadan hastalar. Birinci sıradakiler, çaresizlikten çare üretmeye çalışanlardır ki, Allah kimseyi bu hale düşürmesin. Bu, acı veren bir hakikat ve çok zor bir durumdur.

İkinci sıradakiler ise, kafalarındaki rahatsızlığı bedenlerinde arayanlardır. Böyleleri için, "ömür biter ama hastalık" devam eder. Her sabah, polikliniklerin önünü dolduranların çoğunluğu da bunlardandır.

Dilimizde, " kasap et derdinde, koyun can derdinde " şeklinde bir deyim vardır. İşte pazarlamacı/müşteri ilişkileri aynen buna benzer. Her çeşit eşya, sağlıklı ürün, bitkisel veya sentetik ilaç pazarlayanların bir tek amacı vardır. Para!

Duruma göre, insanları kandırarak, umut ve hayallerini sömürerek kazanç elde etmek, "hangi ahlak normuyla açıklanabilir?" desem sanırım, liberal bir günah işlemiş olurum. O zaman, "bunu onlara Allah sorsun" diyelim ve noktayı koyalım.

.........................................................................

"Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz." Kur'an: Enbiyâ, 35

Resim:
http://www.altiustutasarim.com/upload/zeynep.jpg

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..