Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '10

 
Kategori
Felsefe
 

Özgürlüğe hazırlanmak: fiziksel, psikolojik ve saf bilinç olarak

Özgürlüğe hazırlanmak: fiziksel, psikolojik ve saf bilinç olarak
 

Özgür eylem, benliğinin çiçek açmasıdır.

Özgür eylem, dünyanın güzelliğine verilmiş yaratıcı bir yanıttır. Özgür birey, eylemiyle dünyayı besler. Onda bir şarkı, bir şiir, bir resim, herhangi bir yaratıcı eylem gerçek özünü bulur. Dünyanın bir dans halinde olması, bir şiir güzelliği taşıması, daha sevgi dolu, daha anlayış sahibi olması özgür eyleme bağlıdır.

Hayattaki bütün tavırlar paraya, güce, prestije dayalıyken özgürleşmek için pek çok engel vardır. Güç yaratıcı değil, yıkıcıdır. Para, şöhret, güç peşinde olan bir insan yıkıcı olur. O kendisinin esareti altındadır.

Eğer bunların farkında olmazsan karanlık tarafa geçersin. Özgürlüğünün sana para, şöhret ya da güç getirebileceğini söylemiyorum. Tam aksine özgürlüğün nedeniyle, özgür eylemlerin nedeniyle insanlar seni yadırgayacaklardır, yasalarla başın hoş olmayabilir. Ancak ruhunun derinliklerinde dünyanın en özgür, en zengin, en güçlü insanı sen olursun. Doyumun muazzam saadeti benliğini sarar. Neşe ve şükran ile kendini kutsanmış hissedersin.

Paranın olacağı, para getireceğine inanılan bir işe yönlendirilmen, bütün enerjini ona vermendir. Para için enerji harcarken bütün dansı, şiiri unutmaya başlarsın. Zamanla para tek amacın olmaya başlar.

Güçlü olmak için, birçok insanı ezmek, hakkını gasp etmek zorunda kalırsın. Onları imha etmek, yarışta geride bırakmak; bütün bunların hepsi yıkıcı eylemlerdir.

Kişiyi özgür bir birey değil, bir köle haline dönüştürür.

Özgürlük sadece bir düşünce değildir. O senin için yolunu çizer, dinamizmi yaratır, kapıları açar. Eğer özgürlüğüne doğru gitmiyorsan, kapalı kapılar etrafında, meselelerin çevresinde dolaşıp durursun.

Dışarıdan bakıldığında nasıl göründüğünün hiçbir önemi yoktur. Böylesine koşullanmışlıklarla çevrelenmiş, yasalar ve uygulamalarıyla, köleye indirgenmiş bireylerden oluşan bir toplumda, sen başarılı görünmeyebilirsin. Prestijin ve gücün dünyasına göre sen bir yenilmiş, bir tutunamayan olabilirsin.

Eğer kendi özünü, özgürlüğünü, yaratıcılığını, cesaretini ve başkaldırını kaybettiysen, dünyanın en prestijli makamında otursan, dünyanın en büyük hazinesine sahip olsan bile ne ifade eder? İçsel olarak ne kadar güçsüz, zayıf, fakir ve mutsuz olduğu bilirsin. Kimse kendi mutsuzluğundan kaçamaz, sadece bu oyunlarla kendini bir süre oyalar.

Doğu’da arayışçıya, “Swami” denir. Swami, kendini bilendir, kendinin ustasıdır.

Para, güç ve prestij peşinde koşan herkes sonunda geldiği gibi eli avucu boş olarak gideceğinin farkına varır. O bir dilencidir ve dünyaya vereceği hiçbir şeyi yoktur.

Dünyaya avucun boş gelmiştin, buradan da kendi bilincin dışında bir şey taşıyamadan gideceksin. Kalpten bir gülümseme bir zenginliktir, hiç tanımadığın birine “iyi günler” dilemek, bir insana yardımcı olmak bir zenginliktir. Zengin olacağın, takdir edileceğin, prestij kazanacağını düşündüğün için yapmazsın bunları. Bunlar seni mutlu ettiği için ifaden özgürdür. Bu özgürlükten muazzam bir mutluluk yayılır.

Başkalarını taklit etmek yerine kendi iç sesini dinle. Seni neyin mutsuz ettiğinin farkında ol. O mutsuzluğun derinine indiğinde düğüm çözülmeye başlar. Neden mutsuz olduğun konusunu derinden kavradığında, bir daha aynı nedeni içinde taşıyamazsın. Farkındasındır.

Başkalarını taklit etmek, geleneklere uymak, sana öğretilenleri deneyimlemeden kabul etmek seni daha özgür biri yapmaz. Bir başkasının, ailenin, öğretmenin, geleneklerin kölesi olursun yalnızca. Oysa insan bilinci sonsuzluğa açılmış büyük bir kapıdır.

Özgürlük senin bilincini kabul etme sorumluluğundur. Bilinç, sonsuzluğa paralel bir potansiyeldir. Doğmamıştır ve ölmeyecektir. Bir kez bu potansiyelin için harekete geçtiğinde, varoluş da senin için kapılarını açar. İşte bu “saf bilinç” olarak özgür olman demektir.

Eğer kendi hayatını boş verip, parayı, gücü kendinden çok önemsiyorsan, özgür olamazsın. Sadece bu güç hırsı bile senin özgürlüğüne ulaşmana engeldir. Hastalıklı zihinler, yıkıcı olur. Yaratıcı bir zihin, kendiyle uyum ve barış içindedir. Yıkıcı olanlar, yaratıcı olanlardan çok daha hızlı bir şekilde ünlü olurlar. Eğer hırsına yeniliyorsan, rekabetçiysen, kıskanıyorsan, zarar vermekten çekinmezsin.

Özgür bir insanın para ve prestij sahibi olmayacağını söylemiyorum. Ancak bu nadiren olur. O yolunu diğerlerinin ideallerinden ayırmıştır. Gönlünün söylediklerini dinler. O bunlara sahip olsa bile önemsemez. Çünkü para, güç ve prestij kazanmak için yaşamamıştır.

İnsanlar yüzyıllar boyunca köleleştirilmiş ve bir mal gibi alınıp satılmışlardır. Dünyanın hemen her yerinde köleler olmuş, onların buna mahkûm olduğu düşünülmüştür. Filozoflar bile bunun farkında olamamıştır. Sokrates’in köleliğe karşı tek bir cümlesi yoktur. Köleler gerçekte insan olarak kabul edilmemiştir. Bu “fiziksel özgürlük”ten mahkûm olmaktır.

Dünyanın hemen her yerinde kadın erkekle eşit sayılmaz. Hiçbir zaman erkek kadar özgür olamamıştır. Eğer bir kadın, bir erkek kadar özgür olamıyorsa, orda erkek özgürlüğünden de bahsetmek söz konusu olamaz. Yüzyıllar boyunca kadınlar aşağılanmış, ikinci sınıf insan olarak kabul edilmişlerdir. Kadın üremek için yalnızca bir araç, erkeğin sözünden çıkması istenmeyen bir köle olarak görülmüştür.

Aynı şey Afrika kökenli siyahlar için de geçerlidir. Onlar yüzyıllar boyunca köle olarak alınıp satılmışlardır. Amerika’da, beyazlarla aynı sokakta yürüyememişler, aynı otobüse binememişler, bindiklerinde de kendilerine ait olan yerlere oturmak zorunda bırakılmışlardır.

Bir insan ırkı, cinsiyeti, dini nedeniyle dışlanmıştır, sırf öyle olduğu için, sırf çoğunluktan olmadığı için, asimile edilmek istenmiştir. Kızılderililer bir zamanlar Amerika’nın yerlileriyken, beyaz adamın gelmesiyle asimile edilmek istenmiştir, beyaz adamın dinini kabul etmeye, onun gücüne boyun eğmeye zorlanmıştır.

Bedenin özgürlüğü siyah ya da beyaz, Kızılderili ya da Amerikalı, kadın ya da erkek olduğunda, herhangi bir ayrım olmaması demektir. Hiç kimsenin bedeni, bir başkasının bedeninden derisinin rengi, cinsiyeti, doğum yeri nedeniyle üstün değildir. Varoluşta bütün bedenler eşittir.

Psikolojik özgürlük ise senin tamamen saf olman, masumiyetini korumandır. İnsan özgür olarak doğar, ancak toplumu, ailesi, okulu tarafından sürekli köleleştirilmeye çalışılır. Çocuk iktidara boyun eğmelidir. Çocuk politik, sosyal, dinsel baskının kuşatması altında şekillenmelidir. Onların özgür zihinleri bir kalıba dökülmek istenir, büyükleri gibi düşünmesine çalışılır. Ebeveynlerin kendilerinin sahip olmadıkları deneyimleri, görüşleri aktarmaları, bunu korkuyu dayatarak yapmaları, kendilerinin de zamanında aynı şeylere maruz kalmalarındandır.

Özgür bir birey hem ailesi, hem toplumu için bir tehlike olarak algılanır. Toplulukların, yığınların ne yapabileceği tahmin edilebilir ancak özgür tek bir bireyin ne yapacağı kestirilemez. O yönlendirilemez. Yönlendirilmesi, toplum için bir tehlike arz etmemesi için yasalar ve polisler ortaya çıkar. Daha da büyük bir korku bulunur: Tanrı. Çocuk, cehennem ile cezalandırılma korkusuyla baş başa kalır.

“Psikolojik özgürlük”, ancak bir çocuğun kendini bilmesine, tanımasına izin verildiğinde, araştırmasına, kendi kararını kendinin vermesine, kendi inancını kendisinin seçmesine izin verildiği zaman var olabilir. Zihni anne ve babası tarafından koşullandırılmadığında, öğretmenlerince cezalandırılmadığında, toplumsal hastalık bir kuşaktan diğerine geçmediğinde, zincir kırılır.

Sen daha uyanık, daha farkında olduğunda, daha fazla zekâ, daha derin bir anlayış davranışlarına yayılır. O zaman inançlar peşinde değil, hakikatin ışığında yola çıkarsın.

Bu yolculukta kendi hakikatini bulursun, bu hakikat seni özgürleştirir. Başka hiç kimse senin için sana dair hakikati bulamaz. Hakikat bir başkasına ödünç verilemez. Bir başkasından alınmaz.

Her birey hakikati kendi keşfetmek durumundadır. Aksi halde hakikat ölü bir şey olurdu. Senden önce onu birinin bulması yeterli olurdu.

Hakikat senin zekânı, algını keskinleştirecek, farkındalığını derinleştirecektir. Dünyaya karşı uyanık, açık, sevgi dolu, anlayış sahibi olursun. Araştırmak ve keşfetmek için derinden bir neşe duyarsın.

Özgürlük sana masumiyetini yeniden kazandırır. Masumsan, ne bağımlılığın ne de bağımsızlığın olmadığını anlarsın. Varoluşun birbirine bağlı olduğunu anlarsın, her şey birliğin görüntüleridir.

Sen bir ağaçla, ağaç bir yıldızla, yıldız bir samanyoluyla, samanyolu yine seninle ilişki içindedir. Bu varoluşun dansı, varlığın kardeşliğidir.

Özgürlük, bu birliği iliklerinde hissetmen; seni bağlayan, esareti altına alan, sahte olan her şeyi bırakmak demektir.

Bir kere sahte benliğini soyunduğunda, sonsuzun kapıları açılır. Buna “Moksha” denir, “tam özgürlük”.

Sen saf bilinç olduğunda, her şeyden özgürleştiğinde sonsuzun gökyüzü başlar.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..