Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '08

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Özgürlük mücadelesi ve kadınlar

Özgürlük mücadelesi ve kadınlar
 

İnsanlık tarihi boyunca insanlar egemen olanlara ve güç dengelerine karşı ezilen konumdan kurtulmaya çalışmışlardır. Bir başka deyişle boyun eğen konumdan söz alan konuma gelmek için mücadele etmişlerdir.

Özellikle Hıristiyanlığın karanlık dönemlerini yaşattığı Orta Çağ Avrupa’sına gelene dek genelde kadın erkek iş bölümüyle yaşamın sürdürüldüğü tarihi araştırmalarla apaçık ortadadır. İslamiyet öncesi Orta Asya Türklerinde yönetici hakan kadar hatunun da söz hakkı olması ya da ilk çağ medeniyetleri arasında yapılan tarihi anlaşmalarda kral yanında kraliçenin de mührünün olması kadınla erkeğin yönetimsel alanda eşit bir güce sahip olduğunun en önemli kanıtıdır.

Tek tanrılı dinlerle beraber kadın erkek eşitliği dinlerin erkekler tarafından yorumlamalarıyla erkek lehine çevrildiği dönemlerin başlangıcı oldu. Kadının toplumsal yaşamdaki etkisi ve katılımı günden güne azaltıldı. Kadın evinden dışarı çıkmayan, tek görevi üremek olan ve aynı zamanda hizmetçi gibi kullanılan, temel haklarından mahrum bırakılan bir madde haline dönüştürüldü. Bu durumun güçlenmesinde kadınların da etkisi sorgulanmalıdır. Boyun eğen, itan eden, beyim bilir anlayışına sahip olan kadınlar belki de düşünmekten alıkoyuldular. Düşünemeyen bir insanın yönlendirilmesi ve kullanılması da bilindiği üzere çok kolaydır.

Orta Çağ’ın karanlık Avrupa’sından bugünlere özellikle Rönesans ve Reform’un ardından sanayileşen toplumlarda işçi sınıfına zamanla kadınlar da katıldı. Kadının iş hayatına girmesiyle beraber toplumdaki erkek egemenliği sarsılmaya başladı. Kadın zamanla hak isteyen ve hakları için mücadele eden bir varlık oldu. Aydınlanma sürecini yaşamayan doğu toplumlarında ise kadının ikinci sınıf vatandaşlığı kaderlerinin değişmeyen bir özelliği olmaya devam etti.

İslamiyet etkisindeki toplumlar erkek egemenliğine temelden bağlanmaya devam ederken bunların yanında Atatürk Türkiye’si tepe taklak kadın haklarının verildiği ender belki de tek Müslüman ülkesi oldu. Dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkının ilk verildiği ülke olan Türkiye günümüze geldiğimizde hala kadın haklarının tartışıldığı bir ülke olma özelliğini maalesef taşımaya devam ediyor. Diğer İslam ülkeleri şeriat yasaları gereği kadın bedenini sarıp sarmalarken, uygar batı toplumları gelişen zaman içerisinde çağdaşlaşma yolunda önemli adımlar atarken insan hakları konusunu kapatarak bilim, teknik ve bilişim alanında birbirleriyle rekabet etmeye başladılar. Bu süreçte İslam ülkelerinde insan hakları ve özellikle kadın haklarının adından bile bahsedilmezken Türkiye ne batıya ne de diğer İslam ülkelerine benzedi.

Sivil toplum örgütleri ile son yıllarda gelişmeye başlayan hak kavramı son günlerde tartışılmaya ve gündemi oldukça meşgul etmeye başladı. Bu konu hiç şüphesiz ki Türban oldu! Kılık kıyafete takılan ülkemiz; giyimleri yüzünden okuyamayan kızlarımızın haykırışlarına sahne olan bir tiyatro oyununun her akşam türlü televizyonların ana haber bültenlerine yansımasıyla evlerimize konuk oldu. Anayasamızın temel kavramlarından biri olan eğitim hakkı koşulsuz bu insanlara verilmeli miydi? Türban kadın hakları açısından sorgulanması gereken bir özgürlük müydü?

2008 yılında 21. Yüzyılda tartıştığımız şey bir kumaş parçası!

Alelacele hazırlanan anayasa değişikliği ile türban konusuna açıklık getirilmek istendi. Yapılan düzenleme daha da fazla karmaşaya yol açtı. Kampüslerde öğrenciler arasında daha önceden hissedilmeyen kutuplaşmalar başladı. Üniversitelerde uygulama farklılıkları görüldü. Kimi türbanla öğrenciyi derslere soktu, kimi almayacağını açıkladı.

Aslında şeriat korkusu ile türbana hayır diyenler bu kadınların evlerinde oturmasıyla şeriatın gerçekleşmeyeceğine inanıyorlar mıydı? Zaten bu örtülü bayanların ailelerinin erkek bireyleri üniversiteye gitmiyorlar mıydı? Yani şeriatı sadece evde oturan türbanlılar mı getirecekti, yoksa kadınların gücünden mi korkuluyordu? Demek istediğim şey içinde var olduğuna inanılan din devleti isteği olan vatandaşlarımızdan erkeklerin üniversiteye girmeleri önünde hiçbir engel yokken kadınlara neden karşıydık? Burada sanırım geçmişten bugüne yaşadığımız ve geleceğe dair var olan korkularımız ön planda.

Uzun lafın kısası kadınlar her türlü ayrımcılığa kendi aralarında bir araya gelip başkaldırmazlarsa her alanda ezilmişlikleri ve arka planda kalmışlıkları devam edecektir.

2008 yılında saçma sapan şeylerle uğraşmaya devam eden ülkemiz ne kadın hakları alanında ne de batı toplumlarının günümüzde uğraştıkları konulara ulaşamayacak; suni gündemlerle uğraşmaya ebediyen devam edecektir.

 
Toplam blog
: 430
: 2186
Kayıt tarihi
: 18.06.07
 
 

20 Nisan 1989'da İzmir'de doğdu. İlköğretim ve lise öğrenimini Karşıyaka'da tamamladı. 20..