Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '07

 
Kategori
Felsefe
 

Özgürlük nedir?

Özgürlük nedir?
 

Özgürlük anıtı


Özgür olmak, özgür düşünmek nasıl bir şeydir? Sorumsuzca yaşamak, sorumsuzca içini boşaltmak mıdır? Böylece bütün kirli atıklarını etrafa kusarak çevreyi, yani zihinleri kirletmek midir?

Tabi ki değildir. Fakat bazıları, özgürlüğü böyle düşünmekte ve bu yüzden insan beynini, pisliklerin boşaltılabileceği bir foseptik çukuru olarak görmektedir. Bunlar, içlerindeki cerahati ortalığa saçarak, belden aşağıya kaymış ve dengesi bozulmuş bir hayat biçimini meşrulaştırmaya çalışanlardır. Onlar için en büyük özgürlük, cinsel saplantılarına, fantezilerine serbeslik tanınmasıdır. Fakat bununla, kendilerini libidolarına tutsak ettiklerinin farkında değildirler.

Gerçekten özgürlük nedir? Sınırsız davranma ve düşünme midir? Kendini bir ideolojiye teslim edip köleleşme midir? Yoksa, bir şekilde içine düştüğümüz esareti özgürlük sayma mıdır?

Çevrenize bakınız. Oradan oraya durmadan koşuşturan insanlar göreceksiniz. Çoğunun size, bir kaç dakika ayıracak zamanı bile yoktur. Kimi otobüse, kimi uçağa yetişecektir. Kimi vapuru kaçırmama telaşındadır. Bankadan para çekilecek, muhasebeciye evrak gönderilecek, devlete vergi yatırılacak, dükkan açılacak, alışveriş yapılacaktır... Hemen herkes bir şeylerin peşindedir ama sorsanız, özgür bireyler olduklarını söyleyeceklerdir. Siz de buna bakarak, "demek ki özgürlük bu" diyebileceksinizdir.

Bazıları, hayatı keyfince yaşadığından bahseder. Bu keyfin özeti, rutin hale gelmiş akşamcılıktır. Bunu bireysel özgürlük sanan kimse aslında, alkolün esiri olduğunun, ona bağımlı hale geldiğinin farkında değildir.

Bazıları hayatın tadını çıkardıklarından sözederler. Gece kulüplerine, diskoteklere giderler; içerler, eğlenirler, dansederler. Bazan köpük banyosu bile yaparlar. Pahalı alışveriş merkezlerinde, cafe ve lokantalarında boy gösterirler. Aslında yaptıkları, ait oldukları katmanın zorunlu kıldığı bir hayat biçimidır. İsteseler de bir ağaç altına oturup piknik yapamazlar. Aynı marka malı daha ucuz yerlerden satın alamazlar, ama özgürdürler!

Bazıları kendilerince cumhuriyetçi, ulusalcı ve Atatürkçü'dürler. Güya özgürlüklerden, insan haklarından, demokrasiden yanadırlar. Fakat özgürlük anlayışlarında farklı düşünenlere müsamaha yoktur. Onlara göre fikir hürriyeti, ideolojilerinin belirlediği çerçevenin içinde kalmak demektir. Mesela, o kavrayışta türban, kişisel bir hak değildir. Burada, din de çok fazla bir yer tutmaz. Çünkü bu kişiler, dinin yerine kaim yeni "doğma ve tabular" üretmiştir.

Onların şablonunda İnönü ve Atatürk kutsal birer kişilik; Nutuk, mübarek bir kitaptır. Bu iki Türk büyüğü, her türlü eksiklikten ve noksanlıktan münezzehtir. Hayatları boyunca, zerre miktarı da olsa hataları olmamıştır. Cumhuriyeti çok zor şartlarda kurduklarından, ülkede hiç bir alt yapı olmadığından ancak bu kadarını yapabilmişlerdir.

"Ülkede sanayi yoktu, yol yoktu, okur yazar yoktu, halk cahildi, bilgisizdi, şartlar çetindi, kıtlık ve yokluk kol geziyordu; burayı anlıyoruz. Acaba en azından halkın açlığına çare bulunamaz mıydı?" diye sormanız küfürle eşdeğerdir. Bu andan itibaren artık siz, "ulusal tabu" nun kafirisinizdir. Tövbe edip iman tazelemeniz gerekir.

Bu vatandaşlara göre, cumhuriyet tarihimizin bütün doğruları ve yanlışları sadece, "Nutuk"un içindedir. Onun iyi dedikleri iyi, kötü dedikleri kötüdür. O nasıl yazıyorsa, tarih öyle tekerrür etmiştir. Nutuk yazarının görmediği, duymadığı bilmediği hiç bir şey yoktur. O, bu alemin gören gözü, duyan kulağıdır...

Peki bu düşüncenin, kutsal kitabın dini ve onun peygamberi anlayışından ne farkı vardır? Özgürlük, bu bağımlılığın neresindedir? Bu, bal gibi yeni doğmalara, değişmezlere aralanan bir kapıdır. İdeolojik bakışın insanı alıp götürdüğü son noktadır. Biz zaten yeteri kadar kutsala sahip değil miydik? Ne zorumuz vardı da onları yenileriyle değiştirdik?

Hayatımızı ve yönetim biçimimizi tek bir insanın görüşlerine uyduracaksak, önceki şeyhlerin (sarığından başka) ne suçu vardı? Günün şarltarına uygun açılımlar yapılamayacak idiyse, cumhuriyet rejimine geçmenin ne gereği vardı ? Nasıl olsa başımızda, "fermanı elinde olan" bir padişah yok muydu? Yoksa biz, bütün bu mücadeleyi sadece sarık ve cübbe için mi verdik? Hadi bakalın şimdi söyleyin, özgürlük nedir ve bu anlayışın neresindedir?

Bir de bunların, üç beş slogan cümleden oluşmuş son derece sınırlı bir tarih anlayışları var: " Biz bu ülkeyi kolay kazanmadık. Çanakkalede, İstiklal savaşında boşuna ölmedik. Bu cumhuriyet havadan kurulmadı gibi." Tamam da, bizim tarihimiz 1918 le başlamıyor ki. Gerisi olmayan bir millet olur mu?

Bazıları gönlünü efendisi kabul ettiği şeyhine kaptırmıştır. Artık hayat onunla başlayıp, onunla bitmektedir. Mübarek, her şeyi bilmekte ve her şeyden haberdar olmaktadır. Hayatın ipleri zatının elindedir. Ona kayıtsız şartsız itaat gerektir. Mazallah, bir gazaba gelirse tepetaklak götürür. Herkes onun himmetine muhtaçtır. Başın derde girdiğinde, "meded ya şeyhim" diye çağırınca hemen yetişir. Ortalık, dar zamanlarda mürit kurtaran şeyh hikayelerinden geçilmez.

Esasen bu tabilerin özgürlük, insan hakları gibi kavramlarla işleri yoktur. Onlar gönüllü kölelerdir. Burada din, kökten evrime uğramış neredeyse İlah'la şeyh yer değiştirmiştir...

Yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için, meseleleri iyi kavrayan, taşları yerine oturtan, aklını kullanan insanların, sayageldiklerimin dışında olduğunu vurgulamak isterim. Değerleri gönüllerde yer etmiş devlet ve din büyüklerinin bu bağnaz ve galat anlayışa ihtiyacı olmadığını da hatırlatırım. Yani bu, bir büyük eleştirisi değil bir köle eleştirisidir.

Uzun yıllar, erişebildiğim insanlara hep şunu söylemişimdir: " Allah, bu aklı bize düşünelim diye vermiştir. İrademizi, dışımızdaki kimselere teslim edelim diye vermemiştir. Kuran’ın birçok yerinde, "Düşünmez misiniz? Akletmez misiniz? Ancak akıl sahipleri bunu anlar" mealinde ayetler vardır.

Makam verip, olağanüstüleştirdiğimiz zat ta sonuçta bir insandır. Bilgisi, kazandıklarıyla sınırlıdır. Her şeyi bilemez, her şeyi göremez. Her derde deva olamaz. Her problemi çözemez. Nitekim çözemiyor da...

Büyüklere danışmak fikir almak iyidir. Ama her konuyu uzmanına danışmalıdır. Hiç bir şeyh, fizik ve matematik problemi çözemez. Kimseye ÖSS sonuç anahtarı veremez. İnsan, Allahın verdiği akılla düşünmek, çalışmak ve yolunu bulmak zorundadır..."

İnanan kesimi gericilikle, yobazlıkla, çağ dışılıkla suçlayanlar, kendilerinin de aynı bağnazlığın içinde debelenip durduklarını ne zaman anlayacaklar, merak ediyorum. Bir çok insan, özgürlüğün sınırlarını tek bir görüşün belirleyemeyeceğinin, bireysel serbestlik sanılan davranışların aslında, gönüllü kölelik olduğunun hala farkında değildir.

Giydiklerimizi, takıp takıştırdıklarımızı, mobilyalarımızı, kullandığımız tüm eşyalarımızı, bize sunulanların arasından seçiyoruz. Seçtiklerimiz, bizim özgür tercihlerimizin yansıması değildir. Üreticilerin tasarladığı, çevremizin de bize dayattığı zamanın modelleridir.

Hemen hepimiz hayatımızı çevremize bakarak düzenleriz. Her mevsimin bir moda rengi ve giysisi, her yılın bir mobilyası ve eşyası vardır. Herkes bu konuda bir sahip olma yarışı içindedir. Kısa süre sonra ise, aynı giysiyle dolaşan, aynı eşyaları kullanan bir kitle haline geliriz ama bunu pek umursamayız. Peki bu mu bireysel özgürlük? Herkese benzeyen biri nasıl birey-sel özgür- olur?

Sonuç: Kimse zannettiği gibi özgür falan değildir. İnsan, fikirleri, inançları, işi, arzuları, yönelişleri, duyguları, alışverişi ve kıyafet tercihi ile özgür olmayan, bağımlı bir varlıktır. O zaman kimse, kendini bağımsız ve özgür zannedip, diğerlerine kafa tutmasın. Önce kendine baksın.

Resim:
http://nzfkrmn.sitemynet.com/nazif/id3.htm

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..