- Kategori
- Sağlıklı Yaşam
Özlediklerimi geri verin!
Küçüklüğümden beri olmazsa olmaz yiyeceğim domatesten artık vazgeçme noktasına geldim. Bu sabah yine kahvaltı için hazırladığım domatesin yarıya yakın kısmını attım. Hergün söylendiğim gibi bugün de söylenip durdum…
Ne oldu bunlara, ne tadı kaldı ne de yeme zevki var...Nerede eski lezzeti, mis gibi kokusu, kıpkırmızı rengi…
Prensip olarak az, ama öz yemeyi sevenlerden olduğum için (hele bu domates olunca) pazarın en güzel en pahalı domatesini alıyorum ama nafile… Her hafta satın aldığım pazarcı arkadaş “bu hafta domatesler çok güzel, memnun kalacaksın “ deyip duruyor… Ama ne yazık ki öbür hafta pazara gittiğimde domestesler yine güzel değildi dediğimde, kem küm ediyor ve O’da aslında artık güzel domates yetişmediğinin ve satmadığının farkında … İşte ekmek parası ne yapsın… Yoğurdum ekşi demiyor hiçbir satıcı…
Buna benzer daha pek çok yiyeceğin artık tadını tuzunu alamaz olduk.
Belleğimde yer eden bir başka tat da; Nisan sonu – Mayıs başı gibi yeni çıkan salatalık kokusu… Benim yaş grubum ve daha eskiler anımsayacaktır, ilk çıktığı ve pahalı olduğu 1-2 hafta salatalıklar seyyar bir el arabasına doldurulur, su ile ıslatılır…Taze taze, çıtır çıtır bademler geldi diye sokaklarda satılırdı… Hemen oracıkta soyularak yemek için satılan salatalığın kokusu geleni geçeni cezp ederdi… Satıcının tezgahında tuzluk da bulunur isteyen tuzlattırıp eline alıp bir güzel yerdi… Şimdi değil o kokuyu duyup hissetmek, dolapta korunmasına rağmen 3 üncü günden sonra, buruşuyor soymak bile mümkün olmuyor…Bu mevsimde büyük boylarını “hormonlu” diye zaten almıyoruz. Küçük boylarının da ne kadar “organik” olduğu tartışılır vallaha…
Eskiden bir evde tavuk haşlandığı zaman kokusunu, tüm apartman yada en azından aynı katdaki diğer komşular duyardı… Şimdilerde diğer komşular bir yana pişen mutfakta bile o kokuyu duymak mümkün değil… Hele tadı, tabiri caiz ise saman gibi… Tatlandırmak için ise bol miktarda baharatlardan medet umar olduk…
Peynirlere de birşeyler oldu… Zaten, fiyatı ucuz olandan aldın mı, hiç alma – yeme daha iyi… Bir koku, bir sararma, lezzet sıfır… Hadi iyisini - pahalısını alalım desek de ömrü en fazla 1 hafta oluyor…Dayansın diye tuza bulanmış peynir çeşitlerini korumak, yenecek kıvama getirmek de ayrı dert… Satın alırken bazen soruyorum, tuzunu atmak için ıslatıyoruz, eriyor – çamur gibi oluyor diyorum… Yanıt hep aynı: Süte ıslayın , suda çok bekletmeyin… Eeee bu peynir, tuzlamazsak dayanmaz… deniyor. İyi de tansiyonları ne yapacağız ? Diyet peynirler de hepten tatsız…
Bilim adamları, Sera Etkisinin ( küresel ısınma) sonuçlarından birini de tarım alanlarının verimsizleşmesi olarak açıklanıyor. Bu bilisel bir sonuç… Bir de artık her şey, her mevsim yetiştiril, satılır oldu… Eskiden yazın yediğimiz meyve ve sebzeler kışın yetiştirilmez, kışın yediklerimiz de yazın yetiştirilmezdi. Ya da en azından hastalar ve hamileler için az miktarda yetiştirilir, belli başlı 1-2 manavda yüksek fiyatla satılırdı. Bize okulda kış ve yaz sebze meyvelerini öğretmişlerdi. Sanırım şimdilerde böyle bir ayrım da yapılamıyordur. Zira çocuklar kışın, patlıcan, karpuz vs., yazın da ıspanak, pırasa, portakal vs. satıldığını görebiliyorlar.
Günümüzde, daha pek çok eski tatları tatmamız artık lüks oldu. Mevsimler garipleşti… Soğuklar , sıcaklar alıştığımızın dışında ya çok soğuk ya çok sıcak… Doğal afetlerin sonucu büyük yıkımlara yol açıyor… Can kaybı, mal kaybı, milli servet kaybı vurup geçiyor…
Koşullarımızın, gelecek kuşakların yaşam kalitelerinin daha da kötüye gitmemesi için başta bireysel olarak, toplum olarak, ülke olarak ve dünya olarak elimizden geleni yapmayı görev edinmemiz, ileri ki yıllarda bu günlerimizi özlemememiz dileğiyle…
Sağlıklı ve huzurlu kalınız…